Hüseyin EREN
Kaderî akış
Hayat bir şekilde akıyor; akıcılık hayatın bir şekli. O hasiyet olmasa hayat olur ve devam eder miydi? Zerrelerden seyyarelere, sinekten Kehkeşanlara süregelen akış; zihnimizin kıvrımlarında, kalbimizin ritminde de var.
Saniyede kaç düşünce hücum ediyor, akıyor, yenisi geliyor? Kalp ki akışkan değişim ile devinip duruyor. Keder bir zaman sonra tebessüme dönüşebiliyor, keza sevinç de acıya!
Dünya dervişane hem dönüyor, hem gidiyor. Ay onun yolunda ve izinde. Seyyare arkadaşlarıyla beraber güneşin mürşitliğinde hakikate akıyorlar…
Ne net ve büyük kelime; görmemek için ya kör olmak ya da gözünü kapamak gerekiyor.
Mevsimlerin akışı öyle değil mi? Evvel, ahir, zahir, batın isimlerini ağaç misali açık bir şekilde gösteriyorlar.
Yine gece ve gündüz; siyah ve beyaz aşikârlığında akıyor.
Hayat nasıl donuk olur; donuklukta hayat nasıl var olur?
Bir kedere takılan kendini üzer, bir damlayı deniz sanan kendini kandırır, bir “an”a asılı kalan kendini hapseder.
Hayatta var olmak için hayatın akışını, seyr yönünü iyi görmeli ve okumalı değil mi? Bugün bize ne söylüyor, neyi okutturmak istiyor? Her günde yeni sayfa açılıyor; yeryüzünde, gökyüzünde!
Kaldırım taşlarında çıkan çiçekten tutun, mevsimli mevsimsiz hava halleri, siyaset dalgalanmaları, döviz artışı, fiyatların yükselişi, sohbette okunan bahis...
Her şey büyük akıntının bir parçası! Dalgalar dalgalara çarparak sonu olmayan gayb sahiline vurup duruyor.
Ölümün ömrü bitirmesiyle bitmiyor bu akış; “ahir”de akmaya devam ediyor.
Onun için gün sıksa da umut yarında, ötelerde, ötelerin ötesinde...
Harfler bitmez, kelimeler susmaz... Kaderin üzerindeki kaderle devam ediyor bütün akışlar.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.