Himmet UÇ
Kahraman
Kahraman, yiğit ve cesur. Lugatlara baktım. Develioğlu “yiğit ve cesur” diyor. Dünya kahramanların kahramanlıkları, yiğitlikleri ve cesaretleri sayesinde yaşanılır hale gelmiş. En büyük kahramanlar muhakkak ki peygamberler. Fetret asırlarında sayısız insan gelmiş ama kötü akışın önüne çıkıp da yönünü değiştirme cesaretini gösterememiş.
Hz. Hatice, Peygamberimizin (asm) Cebraili görmesinin gerçek yorumunu yapmak için Veraka ibn-i Nevfel’e giderler, o bu kişinin namus-ı ekber olduğunu söyler. Ama yine de bir deney yaparlar, o deney sonucunda onun Cebrail olduğu ortaya çıkar. Hz Hatice bu ibn-i Nevfel’e “bütün bunları biliyorsan niye açıklamıyorsun halka” der. O da “o vazife başkasının o gelecek” der. Demekki hakikatı bilmek başka onun için ortaya atılmak başka.
Bediüzzaman kahraman ihtiyacı duyar. Doktor Yusuf Kemal’e “ah çok isterdim ehli fenden Hulusi gibilerin ortaya atılmasını.” Demek kahraman olay vuku bulduğunda kendini ortaya atabilendir, onun genleri ve manevi yapısı böyle bir şeye müsait.
Akif kahramanı tarif eder:
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim
Adam aldırmada geç diyemem aldırırım
Çiğnerim çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım
Biri ecdadıma saldırdı mı hatta boğarım
Boğamaz sın ki hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Çiğnenen hakkı yerden kaldıranlar peygamberler evvel emirde. Kureyş’in önüne çıkıp kainatın sahibini ve kendinin onun peygamberi olduğunu söyleyen, her tehdide kulak asmayan, ”bir elime ayı bir elime güneşi koysalar yine yolumdan dönmem“ der. Dünyanın kahırlarına da debdebelerine de kulak asmaz. Bu peygamberimizdir (asm), Onun kahramanlığını ve cesaretini nasıl anlatalım ki? Savaşta herkes kendini korumaya çalışırken insanlar Onun (asm) arkasına sığınır.
Bir gün Kureyş’i toplar onlara Allah’ı anlatır. “Bu yerler gökler sahibinin habercisi benim, bana kulak verin yoksa dünyada ahirette helakettir sonunuz.” Yemeklerini yiyen Kureyş’in ağababaları “sen bunu söylemek için mi bizi topladın“ der, alaylarla evi terk ederler. Cenabı Ali büyük ruhlu bir küçüktür, “Ya Muhammed (asm) üzülme ben senin arkandayım“ der.
Bediüzzaman, küçük Said’dir. Nehrin kenarında fırtına ve yağmur bastırır, annesi telaşlanır. Ona “korkma anne ben senin yanındayım” der.
İşte çiğnenen hakkı gördüğünde kendini yiğitçe ortaya atabilmek kahramanlık bu. Napolyon bir savaşta savaşın iyi idare edilmediğini görür, o zaman yüzbaşıdır, hemen ileri atılır ve savaşın yönetimini ele alır, kazanır. Hemen generalliğe yükseltilir.
Bediüzzaman Hazretleri namaz konusunda birinci mecliste konuşur. Reisicumhur “biz sizi fikirlerinizden istifade için çağırdık, siz bize namaz konusunda konuşup aramıza ihtilaf soktunuz” der. Birinci mecliste diyanet işleri başkanlığı yapmış daha büyük dindar zevat vardır, “başımıza iş açacaksın” deyip ceketini çekerler. Bediüzzaman “eğer bana katılsalardı ceberrutu sona erdirirdim” der. İşte kahramanlık ihtiyacı böyle bir şey. Son dönem siyasi tarihimiz Menderes, Özal, Demirel ve Erdoğan’ın kahramanlıkları sayesinde bugünlere gelmiştir ülkemiz.
Bu sefahetin, fuhuşun bu kadar yaygınlaştığı bir toplumda cesaret olmaz ki. Cesaret ancak iman ile olur, kuvvelerin itidali sayesinde olur. Bir sürü korumanın, badigardın olduğu bir mekanda bir adam geliyor, istediğini yapıp güle oynaya gidiyor. Buna devlet ne yapsın, orada kendini ortaya atan bir kişi yok.
Sonraki olayda bir trafik polisi olan Fethi Sekin cesareti, imanı ve yiğitliği ile hayatını hiçe sayıp öne atılıyor. Ülkenin bayrak adamı oluyor. Tıpkı 15 Temmuz darbecilerini durduran Ömer Halisdemir gibi. Allah topluma manen diyor ki bu hainlere kendinizi heba edip karşı koyun yoksa çok şeyi kaybedersiniz.
Allah ne yapılması gerektiğini İlahi tiyatro oyunu ile ortaya koyuyor. Bugün sorun kahramanlık ihtiyacıdır, batıl davaları için bu kadar cesaret gösteren insanlar karşısında tarihi kahramanlar ve kahramanlıklarla dolu bir millet sadece ağlamakla mı yetinsin?
VATAN ŞARKISI
Âmâlimiz efkârımız ikbâl-i vatandır
Serhadimize kal'a bizim hâk-i bendedir
Osmanlılarız ziynetimiz kanlı kefendir
Gavgâda şehadetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz.
Fikrimiz, amellerimiz vatanın selameti ve geleceğidir, sınır bedenimizdir, kalamızdır. Süsümüz kanlı kefendir, şehadetle kam alır, ahirette nam alırız.
Kan ile kılıçtır görünen bayrağımız
Can korkusu geçmez ovamızda dağımızda
Her gûşede bir şir yatar toprağımızda
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz.
Bayrağımızda görünen kan ile kılıçtır, can korkusu geçmez ovamızda, dağımızda, her köşede şehit aslanlar yatar.
Top patlasın ateşleri etrafa saçılsın
Cennet kapusu can veren ihvâna açılsın
Dünyada ne bulduk ki ölümden de korkulsun
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz
Top patlasın ateşleri etrafa saçılsın, cennet kapısı şehitlere açılsın, dünyada ne bulduk ki ölümden de korkulsun. Van verir nam alırız biz.
Bir kahramanın psikolojisini anlatır Namık Kemal. Başka bir dörtlükte şöyle der:
Yâre nişandır tenine erlerin
Mevt ise son rütbesidir askerin
Altı da bir üstü de birdir yerin
Arş yiğitler vatan imdâdına.
Bediüzzaman, kahraman kelimesini çok kullanır. Bütün talebelerine, birlikte hakikati taşıdıkları insanlara kahraman der. Tahir Ağabey bir kahramandır, tarlasını satar bir eserin bastırılması için İstanbul’a gider. Dünyevi bütün meşgalelerini bir kenara bırakıp Bediüzzaman’ın yanında yer alır. Bediüzzaman sokakta giderken insanların yanından geçmeğe endişe ettiği bir zamanda, onun yanında yer alanlar elbetteki kahramandır. Barla’ya sürgün geldiğinde elli yaşını aşmış bir insandır, bir tepeden inerken ayağındaki ayakkabı demek bile fazla parçalanır, devletin bütün büyükleri ile tarihimizin son dönemdeki kaderi olaylarında yer alan bir insan bir köye sürgün edilmiştir. Ayakları çamurdur. Mübarek Süleyman kendisine yardım eder. Sonradan oğluna babasının böyle bir mutlu sahiplik yaptığını söyleyenlere oğlu “hayır benim babam şarktan sürgün edilmiş bir garibana yardım etti” der. Çünkü kimsesi yoktu, ihtiyaçlarını tedarik edecek durumu yoktu. İşte bu ve benzeri yüzlercesi Bediüzzaman tarafından kahraman diye yad edilir. Isparta, Kastamonu, İnegöl daha nice şehirlerde bu insanlar kahramanlar kafilesi olanak anılır.
Asıl kahraman ise kendisi ve eseridir. ”Kur’an’ın söndürülmez bir nur olduğunu dünyaya isbat edeceğim“ der ve bunu yapar. “Büyük bir kahraman "Nur" namında Risale-i Nur’dur ki, dinde bulunan yüzer tılsımları keşfeden onun mânevî elmas kılıcı, maddî kılıçlara ihtiyaç bırakmıyor.”
O, Menderes’e İslâmiyetin “kahramanı Adnan Bey” diye hitap eder. Seyyid Abdülkadir-i Geylanî, Seyyid Ebülhasen-i Şazelî, Seyyid Ahmed-i Bedevî gibileri manevî kahramanlardır.” “Askerlerimiz de kahraman askerlerimizdir. O Menderes hükümetine kahramanlar hükümeti der. “İslâmiyetin kahraman bayraktarı olan Türk milleti” onun tavsifatıdır.
Kahraman ihtiyacı her günden daha çok muhtaç olduğumuz şeydir. Ezilen, milletin hukuku hayatıdır. Onu kurtarmak bizim görevimizdir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.