Mustafa H.KURT
Karanlık ve umut
Bu garip ve ahir devrin garip ve acip olayları karşısında şaşkınlıklar yaşayan yakınlarımıza yapacağımız en faydalı 'gündem kritiklerinden' biri de, sanırım, İslam âlemi üzerindeki kesif bulutların yarınlara dair umudumuzu karartmalarına izin vermeme yönlü tavsiyemiz olacaktır.
Ve böyle bir umutsuzluğa ne gerek, ne de hakkımız olmadığını örneklendirmek de peşi sıra yapmamız gerekecek bir başka hatırlatma olacaktır muhtemelen.
Ki gerçekten de buna hakkımız yoktur; zira bu hakikat, bizzat Asr-ı saadette ve en Hayırlımız aleyhisselatü vesselam önderliğinde ders verilmiş bir hikmet levhasıdır da haddizatında.
Mesela müminler olarak bu devirdekinden çok daha 'ümitsiz' bir vaziyette iken; yani neredeyse bütün Arabistan bir olup etraflarını sarmışken (ve kendileri de korunmak için Medine'nin kritik bölgelerine kıtlık ve zorluk içinde hendek kazmaya başlamışlarken), Bizans ve Kisra saraylarının fethi gibi, "içinde bulundukları vaziyete göre inanılamayacak haberlerle" müjdelenebilmişlerdir o bir avuç mümin..
Ya da nicedir biriken yozlaşmalardan kurtulamayıp Batı'nın felsefi ve maddi saldırılarıyla parçalanmaya yüz tutan İslam toprakları bir asır önce kapkara günlerini yaşarken, "İstikbalin İslam'a ait olduğundan" bahsetmiştir o kutlu yolun bir takipçisi olarak Bediüzzaman..
Bu sebeple, özellikle "bazen, hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlı olur" (Bakara S. 2/216) fermanını da hatırlayarak, âlem-i İslam olarak yaşadığımız bu saldırıların, oyunların, ihanetlerin ve iftiraların ufkumuzu boğduğu anlarda, bunların ecdadımızın gördüğü karanlıklardan daha feci olmadıklarını tekrarla düşünmemizde fayda var. Evet, bunu sıklıkla düşünmemiz gerekmekte ki, ne Efendimiz aleyhisselatü vesselam ve Ashabı'nın yaşadığı öylesi çetin imtihanlar ve ne de Müslümanların geçen yüzyılda yaşadığı o büyük yıkımlar bugünkülerden daha hafif değillerdi asla. Ama tam da buna rağmen, onlar, karanlığın ve zahiri umutsuzluğun en kuvvetli olduğu o anlarda dahi umutlarını kaybetmediler böylesi anlarda ümidin kaybedilmemesi dersini de bizlere göndererek..
. .
"Hoşumuza gitmeyen bir şeyin bazen bizim için hayırlı olabileceği” fermanını unutmamalıyız demişken, bu vesileyle, Almanya'daki Pegida "tiyatrosu" ve 6 Aralık günü Paris'te yaşanan garip cinayetler üzerinden İslam ve Müslümanlar aleyhinde tırmanışa geçirilen malum nefret diline sözü getirmek istiyorum.
Aslında bu ve benzeri vakıalar da günbegün ispatlamaktalar ki, -tüm batıcılığımıza rağmen- Batı, medeniyeti için en tehlikeli rakip ve "içi dolu tek karşı duruş" olarak gördüğü İslam'a düşmanlığını asla unutmamış ve unutmuyor da.
Üstelik birbiri ardınca sahneye koyduğu senaryolar sayesinde de, bu düşmanını insanlarına hep hatırlatarak 'sivilizasyonunu' diri tutmaya çalışmakta.
İşte, bizim için şer görünen (ve iletişim araçları sayesinde hız ve canlılık kazanan) bu İslam düşmanlığı ise, belki de bizdeki 'garb husumetini' canlandırarak Batı'nın görmek istemediğimiz bu yüzüyle artık yüzleşmemize vesile olacaktır bir zaman sonra. Ve kim bilir, o vakit "asıl kimliğimizi" yeniden bulmamıza hizmet ederek hayra evirilmiş olacaktır böylelikle.
Diğer bir ifadeyle, Müslümanlara yönelmiş bu faşizan şer dalganın bir neticesi, inşaallah, Bediüzzaman'ın şu önemli tarih okumasında işaret ve murad ettiği faydaya imza atmak olacaktır muhtemelen:
“Şark husûmeti, İslâm inkişâfını boğuyordu; zâil oldu ve olmalı. Garp husûmeti, İslâm'ın ittihâdına, uhuvvetin inkişâfına en müessir sebeptir; bâkî kalmalı.”
Biz yeter ki, "insaniyet-i kübra olan İslamiyetten" ve "insanın fıtrat-ı zişuuru olan vicdandan" uzak tüm işlere, eylemlere, fikirlere ve gruplara karşı mümin şuuru ve feraseti için duamızdan gaflette bulunmayalım..
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.