Kastamonu Sempozyumundan İzlenimler-2

Sempozyum kelimesinin “Türkçesi yok mu acaba?” diye aklıma geldi. Şölen anlamına geliyor, daha çok eğlence ve sohbet amaçlı yapılan toplantılara bu ad veriliyormuş. Bazı web sitelerinde sempozyum için “Bilgi şöleni” şeklinde kullanımlar var. Günümüzde, yabancı dilden dilimize girmiş olan bu sempozyum kelimesi, bilimsel toplantılar için kullanılmaktadır. Toplantı aralarında yapılan ayaküstü görüşmeleri, tanışmaları ve bilgi alışverişlerini de sohbet sayarsak şölen anlamını da karşılamış olmaktadır.

Risale Akademi’nin Kastamonu Belediyesi, Kastamonu Üniversitesi, Kastamonu ve İlim Yayma Cemiyeti ile birlikte Kastamonu’da düzenlemiş olduğu sempozyum gerçekten güzel bir bilgi şöleni havasında geçti. Bildirisini sunanlar yeni fikirlerini ortaya koydular, aralarda tanışık olanlar birbirleriyle hasret giderdiler, sohbet ettiler, tanışmayanlar tanıştılar, bildirilere ilgi duyanlar, bildiri sahiplerini soru yağmuruna tuttular, kimileri ile de Dursun Sivri ağabeyimiz röportajlar yapma imkânı bulmuş oldu. 

Rahmetli Abdulkadir Badıllı Ağabeyin, geçen sene yine Kastamonu’da Risale Akademi’nin düzenlediği Anadolu Ağabeyleri Panelinde, Taşköprülü Sadık Beyi anlatırken duygu seli halinde gözyaşlarını tutamadığı gibi, bu sempozyumda da Bediüzzaman’ın Kastamonulu talebelerinden Abdullah Yeğin Ağabey de çok duygulandı ve gözyaşlarını tutamadı. Daha önceki sempozyumlara katıldığı zaman sadece ders yapan Abdullah Ağabey, bu sefer konuştu, hatıralarını ve duygularını bizimle paylaştı. Allah kendilerinden ebeden razı olsun.

Oturumlar farklı iki salonda yapıldığı için hepsini izleme imkânımız olmadı. Eksiklerimizi, yayımlandıklarında tamamlayacağız inşallah.

Sempozyumda dikkatimi çeken bir iki noktaya değinmek istiyorum. Kastamonu Lahikası’nda ihlas, sadakat, sebat ve metanet, fedakârlık, ittihad gibi cemaat ve cemiyeti kavileştirecek hatta İslam birliğine götürecek kavramlardan çok bahsedilmektedir. Özellikle Bediüzzaman, 20. ve 21. Lemalar olan ihlâs risalelerini talebelerine sık sık okumalarını tavsiye ediyor ve bu esasların hayata geçirilmesini istiyor. O zamanki talebelerinin buna muvaffak olduklarını okuduğumuz mektuplardan anlayabiliyoruz. Bizlerin muvaffakiyeti ise tartışılır.

Konuşmacı Seyfettin Bulut hocam, 21. Lema’da geçen ve dördüncü düstur olan, “Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirâne iftihar etmektir.” ifadesine bağlı olarak bir sorgulama yaptı: “Bugün ben bir kardeşimle iftihar ettim diyebiliyor muyuz?” Ben şahsen bu konuda kendimi çok zayıf biliyorum. Bu takdir konusuna özen gösterenleri tenzih ediyorum. Toplumun geneline ve yakın çevreme baktığım zaman gözlemlediğim şey yine aynı gibidir. İnsanları, kardeşlerimizi, duygusal olarak desteklemek, onları teşvik etmek, takdir etmek, meziyet ve faziletleriyle öğünmek neredeyse unutulmaya yüz tutmuş hasletlerdir. Bunları ciddi anlamda geri kazanmak için kendimize sık sık “Bugün ben herhangi bir kardeşimle iftihar ettim mi, bütün kuvvetimi ihlâsta ve hakta bildim mi, tenkit ve faziletfuruşlukta bulundum mu, amellerimi Allah rızası için mi, yoksa başka bir maksat için mi yaptım?” şeklinde sorular sorarak, günlük muhasebemizi yaparak ve sürekli geri bildirimli yaşamamız gerektiği gün gibi ortadadır.

Diğer bir konuşmacı Taha Çağlaroğlu’nun konusu da “sıcak takip” idi. Sıcak takipten neyi kastettiği kendisine sorulunca, Bediüzzaman’ın talebelerini mektuplar aracılığı ile sıcağı sıcağına takip etmesini kastettiğini söylemiştir. Bediüzzaman Kastamonu’dan Isparta’da bulunan talebelerinin her şeyi ile ilgilenmiştir. Onların sağlık, aile, geçim durumları, hizmetlerin devamı için sistemin iyi işleyip işlemediği, Risalelerin yazımı, çoğaltılması, ilgili yerlere ulaştırılması ve neşri konuları ile birinci dereceden ilgilenmiştir. Ayrıca dünyadaki önemli olayların iman ve Kur’an hizmetlerini ne derece etkileyeceği, talebelerinin kabiliyetlerinin ne derece geliştiği ve muhafaza edildiği, birlik ve beraberliğin ne derece sağlandığı, sarsıntıya uğrayan iman, ihlâs, sadakat, fedakârlık, metanet gibi değerlerin nasıl tahkim edileceği konularında bunca takip, kısıtlama ve baskıya rağmen sıkı ve sıcak takibini yapmayı başarmıştır.

Bediüzzaman’ın bu sıcak takip yöntemi, modellenmesi gereken bir sevk ve idarecilik örneğidir. Özel işyerine sahip olanlar işlerinin başında durmazlarsa, kısa zamanda iflas edecekleri muhakkaktır. Gerek sivil toplum kuruluşlarının, gerekse resmi kurumların sorumlularının aynı modeli almak suretiyle uygulamaları halinde çok başarılı olacakları âşikardır. Bir işyerinde ihlâs, samimiyet, kardeşlik, fedakârlık, sebat, aidiyet, tesanüd gibi esaslar kaim olursa muvaffakiyet kaçınılmaz olacaktır.

Kastamonu Lahikası’ndaki mektuplarda İslam toplumlarını ihya edecek esaslar bulunmaktadır. Bu esaslardan bazılarını hatırımızda kaldığı kadarıyla aktarmaya çalıştık. Sempozyumdaki panellerde açış konuşmaları ve konferansı hariç 44 konuşmacı bildiri sunmuştur. Söz konusu mektuplarda işlenen konuları değişik yönlerde tahlil etmişlerdir. Bunların hepsinden burada bahsetmemiz mümkün değildir. Bu bildiriler www.risaleakademi.org sitemizde yayımlanmaya başlamıştır. Merak eden okuyucularımız buradan takip edebileceklerdir.

Risale Akademi cumartesi günleri, Kastamonu Lahikası’ndaki mektuplarda olduğu gibi, Barla Lahikası’ndaki mektupları müzakere etmeye devam etmektedir. Önümüzdeki cumartesi 6. müzakere yapılacaktır. Allah nasib ederse Barla Lahikası Sempozyumu’nu da bu sene içerisinde Barla’da yapmayı planlıyoruz. Bu konuda da dualarınızı ve katkılarınızı bekliyoruz.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.