Ayşenur KAHVECİ
‘Katil varis olamaz’
Canımın canı, sevgililerin sevgilisi... Sevgilim... Ne güzel buyurmuşsun ey Nebi!
Katil ne demekti ki? Bir adamın bir adamı öldürmesi miydi sadece? Bir silahtan iki kaşın arasına varan kör kurşunun sahibi miydi katil? Bir tas çorbaya, bir tutam zehir akıtıp yıkıvermek miydi yiğidi yere? Bir mel’un mikrobu salıverip haneye, yediden yetmişe tüm hanedekileri öldürmek miydi katl? Yoksa yavaş yavaş, hergün biraz biraz solutarak zehirli dumanı, süründüre süründüre ölümünü seyretmek miydi birilerinin?
Ya benim şanlı kitabımın, şerefli ayetlerine kurşun sıkanlar? Ya şeriatın hükümlerini hunharca hançerleyenler? Ya islam alemine sinsice akıtılan zehirler? Ya bir mikrobu usul usul aileme, mahalleme, şehrime, memleketime yayanlar? Veya bir irinin her yeri kaplayan öldürücü kokusu? Cânım peygamberime rağmen, sünnetine kör ve sağır olanlar? Emirlerine kulak kapatanlar? Bunların yaptığı neydi? Üstelik bu cinayetlerin kanı tüm islam aleminin herbir ferdinin yüzüne gözüne, çoluğuna çocuğuna sıçramayacak mıydı?
Ah Üstadım! Azizim! Ne güzel söylemişsin... Sevgililer sevgilisinin mübarek dudaklarından dökülen bu nurlu kelimeleri ne tatlı izah etmişsin:
"Gayr-ı meşru tarik, zıdd-ı maksuda gider"
اَلْقَاتِلُ لاَ يَرِثُ bir düstur-u azîmdir.
Gayr-ı meşru tarik ile bir maksada giden zât, galiben maksudunun zıddıyla görür mücazat.
Avrupa muhabbeti gayr-ı meşru muhabbet, hem taklit ve hem ülfet.
Âkıbeti mükâfat: mahbubun gaddârâne adâveti, cinâyat.
Fâsık-ı mahrum bulmaz ne lezzet ve ne necat." Sözler-Lemeat
Evet, katil varis olamaz hadisi pek sağlam bir düsturdur bizler için, olmalıdır.
İslam dini temizdir. Öyle ise pis yollarla islama hizmet yapılmaz, yapılamaz! Haram yoldan hakka gidilmez! Hak temizdir. Yolu da temizdir. Haram bulaşamaz hakkın yoluna! Haram yoldan hakka giden Üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi:
“Maksudunun zıddıyla görür mücazat!”
Yani her ne idiyse kişiyi o yola sevkeden, aksiyle ceza görür galiben.
Pek acıdır ki; bugün her yanımız hakka hizmet, vatana hizmet namı altında haram yollara, pis yollara saparak hakka yürüdüklerini zanneden fasıklarla dolmuş. Ne yazık! Ne yazık! Ne yazık!
Vatana hizmet diye başörtüsünden vazgeçmek, namazı terk etmek halleri. Sanki Allah böyle birşey istemiş gibi... Sanki Allah nurunu tamamlamaktan aciz de; dine hizmet için senin başını açmana, namaza ara vermene muhtaç kalmış gibi... Haşa sümme haşa...
İslama hizmet... Veya vatana... Her ne ise işte... Hangi islam ola ki bu? Hangi kitap? Hangi ayet emrediyor bu tavizi? Hangi vatan muhtaç, ayetten vazgeçene? Hangi vatansever ister gerektiğinde(!) saçını açandan, gerektiğinde(!) namazı terkedenden gelecek hayrı?
Üstelik namazdan taviz veren beynamaz olmaya namzettir. Örtüsünden taviz veren çıplak olmaya namzettir. Ayetten taviz verip içmeye başlayan ayyaş olmaya namzettir. Neden mi? Çünkü taviz hakkı getirmez. Taviz hayrı getirmez. Taviz huzuru getirmez. Taviz ancak tavizi getirir. Her bir günah içinde küfre giden bir yol vardır. Günah kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra iman nurunu çıkarıncaya kadar katılaşmaktadır. Üstelik insan günaha alışacaktır. Hatta zamanla işlediği günahı çok sevecek ve daha fazla peşine düşüp, türlü türlü günahları ardı sıra getirecektir. Demek minicik bir taviz bile ciddi neticelere gebedir. Nihayeti hüsranlarla yüklü bir akıbeti getirir. Ayrıca sadece yapana getirmekle kalmayacak, tedbir alınmazsa koca bir toplumun ahlakını da bozacaktır tavizler. Dünyanın gidişatını değiştirir. Şu koca insanlık aleminin ahlakını çirkinleştirir. İmanları zayıflatır. Çürük nesillere kapı açar. Daha çürüklerine zemin hazırlar. Nerede kaldı vatana hizmet? Nerede kaldı dine hizmet?
Evet, İslam şiarından vazgeçmemek için, zerre kadar taviz vermemek için işkencelerle öldürülen sahabeleri var bu dinin. Kıl kadar dünyevi menfaati gözetmeden malını ve canını ahirete feda eden ashabı var bu dinin. “İstemez misin Ey Ömer! Dünya onların olsun ahiret bizim?” diyen bir Peygamberi var bu dinin. Kulları için altından nehirler akan köşkleri hazırlayan bir Rabbi var bu dinin. Öyle ise hangi aşk bizim şu minicik dünyamızı cennet etmeye çalışan? Hangi tutku dünyamızı cennetimize feda ettiren? Hem hangi din namazdan taviz vermeyi emreden? Hangi din örtüden taviz vermeye müsade eden? Bunları yapanlar hangi dine hizmet ediyorlar? Hangi Peygamberin izinden gidiyorlar? Eğer desen ne yapayım mecbur kaldım belki bırakıldım. Bana zulmediyorlar. Beni zorluyorlar. Benim bu halimin nedeni onlardır;
Amma ve lakin; akıl bunun içindir. Mü’min ferasetli olmalıdır. Akıllı davranmalıdır. Yaptığı her türlü fenalıkta kendi mesuliyetinin farkında olmalıdır. Üstad Bediüzzaman insana yüklenilen bu mesuliyete ithafen ne güzel buyurmuştur:
“Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.” Münazarat
Cenab-ı Hak Aziz Üstadımızdan ebeden razı olsun...
* Psikolojik Danışman-Hipnoterapist
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.