Kayıp Kuşağa Mektuplar-7
Yusuf Tosun'un yazısı...
Sevgili Dost;
Uzun bir süredir geçmişle geleceği yüzleştirerek şimdiki hal üzere durmaya çabalıyorum. Malum; insan kısa da olsa tefekküre dalınca hemencecik geçmişe uzanır, geleceğe yolculukta bulunur bir parça. Çünkü insanın geçmişte yaptıkları çoğu kere geleceğe ayna olur. Doğru – yanlış bir hayat tecrübesi söz konusudur her insanın. Ancak geçmişten iyi tecrübelerle şimdiki hale, şimdiki halden elde edilen kazanımlarla geleceğe hızla yol alırız. Bu durum beşer halinin vazgeçilmez kuralıdır aslında. Bu nedenle ne tamamen geçmişi kutsamalı, ne de tamamen inkar etmeliyiz. Önemli olan geçmişte yaşananları gelecek için iyi tecrübeler olarak okuyabilmektedir. Mehmet Akif bakın olaya nasıl yaklaşmış:
"Sahipsiz vatanın batması haktır,
Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır!"
Sevgili Dost,
Tarih kısa süreliğine de olsa yeniden tekerrür edip duruyor. Mehmet Akif’in işaret ettiği Kurtuluş yıllarının sanki ilk başlarındayız. Yani bir asır gerilerde... Bu sefer farklı bir zaman ve atmosferle 2000’li yılların başı, 1900’lü yılların başına ne kadar benziyor, değil mi? Ortak kaos ve belirsizlik aynen devam ediyor. Ülkeler yağmalanıyor, insanlar katlediliyor demokrasi, özgürlük adına insanlar kamplara, ideolojilere ayrılıyor. E-muhtıralar yayınlanıyor, post moderne darbelere davetiyeler çıkarılıyor. Yine cunta tehditleri/tezgahları yapılıyor. Görünmez eller mitingler yapıyor / yaptırıyor / yönlendiriyor. Partiler birleşiyor, ayrılıyor. Koalisyon hesapları yapılıyor. O kadim sağ-sol kavgasının yerini şimdilerde Ulusalcı – Küreselci kapışması çoktan almaya başladı. İslamcılık üzerine oynanan oyunlar yerini ulusalcılığa bırakıyor yavaş yavaş. Ama irtica yine birinci tehdit(!). Bu nedenledir ki kendilerini laik kesim olarak ifade eden laik kesim ise feveran halinde... Meydanlar insanlarla doluşmuş vaziyette gırla gidiyoruz. Sloganlar havada uçuşuyor. Anlaşılan birbirinin benzeri gündem ve senaryolar geçmişte olduğu gibi, bu gün de peşimizi bırakmıyor.
Sevgili Dost,
Daha önce de bahsettiğim gibi aslına bakarsan bu günlerde alevlenmiş gibi gözüken gündemlerin büyük bir çoğunluğu sahici gündemler değil. Olayların çeperinde dolaşıp duruyoruz. Çoğu kere aslına nüfuz edemiyoruz hadiselerin. Gerçekleri örtbas etmek için insanların kafaları, gerçek dışı mevzularla dolduruluyor. Niyetler farklı, konuşulan ve yapılanlar ise tamamen başka... Hadiselere dışardan baktığımızda hal-i pür melalimizi net bir şekilde görmek mümkün. Yine çok hassas bir süreçten geçtiğimiz her halinden kendini hissettiriyor.
Sevgili Dost,
Bütün bu olup bitenler karşısında kendi ellerimizle oluşturduğumuz yeni nesilde hiçbir aidiyet hissi yok. Hiçbir kıpırdama da gözükmüyor. Onlar da belki neye uğradıklarının farkında değiller. Tamamen “teknolojinin direktifleriyle” büyüyen bu nesil, çok tehlikeli yerlere sürüklenmek isteniyor. Tamamen pasifsize edilmek istenen bu nesil, hem potansiyel bir tehlike, hem de işlenip verimli hale getirilebilecek bir rezerv olarak önümüzde duruyor. Talihsiz ama geleceğe umutla bakmayı da yitirmek istemeyen bir süreci hep birlikte yaşıyoruz. Dikkat çekmek istediğim; son dönem kaosu körükleyen olayların görünen faillerinin henüz çocuk denecek 18-20 yaşlarında olması. Henüz hayatının ilk dönemlerini yaşayan çocuklarımızın elleri kirli işlere bulaştırılıyor. Ne hazin değil mi? bu körpe eller kendilerine kurşun sıkıyor farkında olmadan. Bir millet nasıl batar? En zinde ve dinamik kesim ele geçirilince, gerisi çorap söküğü gibi gelir kendiliğinden. Bu tehlike uzağımızda değil, içimizde. Ailemizde, iş hayatımızda, okulda, çarşıda, pazarda... Kısaca her yerde. Hadiselerin ülke olarak kontrolümüzden çıkması an meselesi...
Sevgili Dost,
Bu nedenledir ki; hal-i pür melalimiz içimi yakarcasına gözümde tütüyor şimdilerde. Geçmişe çakılı kalmak ise kahrediyor. Çoğu kere geçmişin enkazı içerisinde boğuluyoruz. Bu yönüyle; “Geçmişe el sallayıp geleceğe selam duruyorum.” Geçmişin yanlışlarından sıyrılmadığımız müddetçe, şimdiki hali ne tam olarak yaşayabiliriz, ne de geleceğe sağlıklı adımlarla yürüyebiliriz. İçimizde ve dışımızda gerçekleşen devinimi lehimize dönüştürmesini öğrenmeliyiz artık. Kontrolden çıkan güç, artık faydalanılabilecek bir güç değildir şüphesiz. Önemli olan az da olsa imkanlarımız dahilinde ve tümüyle kontrolümüzde olan güçten maksimum verimi elde edebilmektir.
Kıymetli dost,
Bu kuşağın şekilsel bir değişimi yaşamasına rağmen, tam anlamıyla zihinsel bir değişimi yaşadığını söylemek mümkün değil ne yazık ki. Kimi büyük iş sahibi oldu, patron oldu, şirket kurdu. Sosyal yaşamında sınıf atladı. Mevki-makam edinerek kariyer sahibi oldu. Ama maalesef zihinsel dönüşümü/devinimi mevcut şartlara uyarlayamadı tam manasıyla. Zihin ve düşünce dünyasını istenilen manada güncelleyemedi belki de. Güncellemek formatlamak değildir şüphesiz. Elde edilen kazanım ve potansiyele yeni dinamikler ekleyebilmek belki de... Oysa o kutlu neslin çoğunluğu hala o dünyaların insanı, bu dünyaların değil. Belki de psikolojik yıldırma hareketlerinin tesirinde fazlasıyla kaldı. Bu sosyoloji tam olarak belirginlik kazanmadı aslında. Ve bir süre daha sisli bulutlar devam edecek anlaşılan.
Sevgili dost,
“Eski hal muhal. Ya yeni hal, ya da izmihlal” derken, eski halin inkarı söz konusu değildir şüphesiz. Elbette ki geçmişi inkar çözümsüzlüktür. Umutsuzluk ise inançsızlık... Ancak geçmişe takılı kalmak ise çözümsüzlüğü daha da derinleştiriyor. Bu nedenledir ki; yeni hali görmemezlikten gelemeyiz. İçinde yaşadığımız çağı iyi okumamız ve düşünce/inanç imbiğinden dikkatlice geçirmemiz gerekmektedir. Aksi taktirde yeni halin tuzakları arasında şaşkın bir ördekten farksız duruma düşebiliriz. Gelecek, hayata umutla bakanların olacaktır şüphesiz.
Bu duygularla, esen kal... O’na emanet.