Kemalizmi keşfeden abiler ve Kitlesel Dücaneleşme
Bizde, özellikle sağ cenahta bulundukları yere sadık kalarak derinleşme veya seçkinleşme az tercih ediliyor
Yapımcı ve Ak Parti MKYK üyesi Eyüp Gökhan Özekin, sağ cenahtan bazı isimlerin özentili hallerine dikkat çekti.
“Ben değiştim, mahallemi terk ettim, gerçekten terk ettim, cidden terk ettim” çığırtkanlığı yaptıklarına dikkat çeken Özekin, "Bunlar da en az Dücaneler kadar itici geliyor bize. Özellikle “politik elit” diye tabir edilen çevrede sık rastlanıyor. Kemalizmi keşfediyorlar sonradan sonraya. Mahallelerini, aslında barışamadıkları şahsi geçmişlerini aşağılıyorlar. Mukaddesatla hesaplaşıyorlar ve “aydınlanıyorlar”!" dedi.
Özekin'in sosyal medya hesabından paylaştığı "Kitlesel Dücaneleşme" başlıklı yazısı şöyle:
Bir yerlerde okumuştum, Adnan Oktar fakir bir çocukken evlerinin orada bir pavyon varmış. Oranın “abartılı” kadın çalışanlarından etkilenmiş. Kadına dair beğenileri, o görmemişlik döneminde, bu rol modellere göre şekillenmiş. İleride robotlaştırdığı kadınların hepsini bir takım müdahalelerle pavyon kadınlarına benzetmesinin kökeninde bu varmış.
Aslında “iyi, güzel, başarılı, seçkin” diye algıladığımız kavramların çoğunu yetişme koşulları, tecrübeler, gözlemler şekillendiriyor. Çocuklukta/ilk gençlik yıllarında eksiklik hissedilen konu farkında olmadan hedef haline gelebiliyor.
Bizim kesimde de bunun komplikasyonlarını çok görüyoruz. Gariban çocukluklarında daha eğitimli, daha varlıklı, daha özenilesi algıladıkları tarafa hınçla karışık gıptayla bakan abilerimizin, bir yerden sonra “sınıf atlama” hırsıyla saçmalayışlarına denk geliyoruz.
İnsan sınıf atlamayı ister. Bulunduğu yerden daha yukarıya, daha ileriye erişmeyi… Picasso da istemiştir bunu, Le Corbusier de. Başarmışlar, derinleşmişler alanlarında ve yükselmişler… Herhangi bir ressam veya herhangi bir mimar olmadılar. Bu yükselişte yetenek elbette baş belirleyicidir ama sanatlarına sadık kalmaları da yabana atılamaz.
Bizde, özellikle sağ cenahta bulundukları yere sadık kalarak derinleşme veya seçkinleşme az tercih ediliyor. Daha moda olan “seküler aydınlanma” ile taraf değiştirmek, geçmişleriyle hesaplaşmak. Bunun pazarlamacılığı ile “ben değiştim, mahallemi terk ettim, gerçekten terk ettim, cidden terk ettim” çığırtkanlığı yapanları biliyoruz. Buradan yürüyorlar. Bir de bu kadar çığırtkanlık yapmayanlar var. Bunlar da en az Dücaneler kadar itici geliyor bize.
Özellikle “politik elit” diye tabir edilen çevrede sık rastlanıyor. Kemalizmi keşfediyorlar sonradan sonraya. Sekülerizmi, laisizmi keşfediyorlar. Mahallelerini, aslında barışamadıkları şahsi geçmişlerini aşağılıyorlar. Mukaddesatla hesaplaşıyorlar ve “aydınlanıyorlar”! Sadece “aydınlanmak” yetmiyor, “aydınlatmak” da istiyorlar. Bu böyledir, tek başına aydınlanma da insanı yalnız hissettirir.
Kiminin tipi değişememiş, hala “anadolu sağcısı” görünüyor. Kimi şiveyi düzeltememiş, hala belli oluyor kökleri. Kimi kasayı toparlamış, iyi giyiniyor, konuşurken araya değişik laflar da serpiştiriyor. Ama hepsi de aslında “muhafazakar zincirleri” kırıp sınıf atlama ortak paydasında birleşiyor.
Herkesin hikayesi kendini ilgilendirir. Ama bu “makbul olan seküler taraf” algısının yaygınlaşması, kişisellikten çıkıp kitlesel bir kabule vesile olabilir. Sınıf atlayan, “zincirlerini kırıp aydınlanan” muhtelif abilerimizin yanlış yolda olduğunu ve insanları yanlış yola sürüklediğini düşünüyorum.
Kusurumuza bakılmasın…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.