Kemalizmin akıl yürütme kuralları

CHP’lilerin Dersim katliamı karşısındaki tepkilerinin biraz “akıl dışı” olduğunu hemen herkes görüyordur sanırım. Öyle ya, Atatürk’ün ülkedeki her şeye hakim olduğu bir devirde dev bir askeri operasyon yapılacak, bombaların bir kısmını Atatürk’ün manevi kızı atacak, ama “Atatürk’ün bu işten haberi yoktu” diye tutturacaksınız. Partiniz içinden “bu mümkün değil” diyen yani “kral çıplak” demeye cesaret eden yegane şahsa karşı da bir  tür post-modern büyük taarruz başlatacaksınız.

 

Dediğim gibi, bu biraz “akıl dışı” bir tutum gibi duruyor. Ama verdiğim bu yargı, ancak “özgür akıl” açısından geçerli. Buna karşılık CHP’lilerin çoğunun içselleştirdiği bir “kurallı akıl” var.

 

Bazen “Atatürkçü düşünce sistemi” de denen bu enteresan zihniyeti yıllardır “incelemeye değer bir olgu” olarak görürüm. Bu son Dersim tartışması yeni bir kavrayış daha kattı bana bu konuda. Söz konusu düşünce sisteminin aslında “dört altın kural” ile özetlenebileceğini fark ettim.

 

Dört altın kural

 

Kemalizm’in akıl yürütme kuralları” dediğim bu dörtlü, sırasıyla şöyle:

Birinci Kural: Türkiye’de iyi olan her ne varsa, Atatürk sayesinde vardır.

İkinci Kural: Türkiye’de kötü olan her ne varsa, Atatürk’e rağmen vardır. (Yani ya “Atatürk düşmanları”nın marifetidir, ya da o Ulu Önder’i yeterince anlayamamış olmamızın neticesidir.)

Üçüncü Kural: Eğer Atatürk döneminde kötü bir şeyler olduysa, ki bu çok düşük bir olasılıktır, bunlar da Atatürk’ün haberi olmadan gerçekleşmiştir.

Dördüncü Kural: İlk üç kuraldan herhangi birini ihlal eden herkes haindir.

 

Bu kurallara baktığınızda, CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün niçin kendi partisinin hışmına maruz kaldığını kolaylıkla görebilirsiniz. Çünkü “Dersim’de katliam yapıldı ve Atatürk’ün bilgisi vardı” demekle, Üçüncü Kural’ı açıkça ihlal etmiş, dolayısıyla da kendini Dördüncü Kural’ın kapsamına sokmuştur.

 

Bu düşünce sistemindeki püf nokta ise şudur: Akıl, sadece bu “akıl yürütme kuralları”nın sınırları içinde kullanılabilir. Haddini aşması ve bizzat bu altın kuralların kendisini sorgulamasına izin verilemez.

Bu yüzden de, Kemalizmin kendisi, “akılcılık” filan değil, düpedüz “dogmacılık”tır.

 

Hemen ekleyeyim ki, ben dogmalara peşinen karşı biri değilim; çünkü aklın sınırları olduğunu ve “inanca” mutlaka yer açtığını düşünüyorum. Dolayısıyla, kendilerini böyle mutlu ediyor iseler, Kemalistlerin de Kemalist dogma ile düşünüp yaşamalarında hiç bir siyasi sorun görmüyorum.

 

Sorun, kendi dogmalarını “resmi ideoloji” yapıp devlet eliyle herkese dayatmalarıdır. Türkiye’nin, gerçekten özgür ve demokrat bir toplum olabilmesi için de bu cendereyi aşması, Kemalizmin “milli fikir” düzeyinden “fikirlerden bir fikir” düzeyine inmesi şarttır.

 

Allah’ın sadık kulu

 

Değinmek istediğim ayrı bir bahis, şu günlerde vizyonda olan “Allah’ın Sadık Kulu” isimli animasyon-film. Henüz sadece fragmanını izleyebildim. Ama bu kadarı bile, büyük İslam kahramanı Bediüzzaman Said Nursi’nin Barla’daki çileli yıllarını anlatan bu filmi değerli bulmama yetti. İlk fırsatta izleyeceğim.

 

Gerek bu filmin, gerekse geçen yıl çekilen “Hür Adam”ın en büyük faydası, Bediüzzaman’ın kıymetli hikayesini geniş kitlelere bir kez daha hatırlatması. Bu önemli bir hatırlatma, çünkü 21. yüzyılın başındaki Müslüman zihnin, Bediüzzaman’ın 20. yüzyıl başında seslendirdiği fikirlere hala ihtiyacı var. Onun hem bireysel düzeydeki iman ve ahlak vurgusu, hem de siyasi düzeydeki hürriyet ve demokrasi vizyonu, bugün hala ihtiyaç duyulan esaslar.

 

Star

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.