Kemalizmin sonuna gelindi!
Vakit yazarı Abdurrahman Dilipak, Kemalizmin ve ulus devletin sonuna gelindiğini yazdı
Abdurrahman Dilipak'ın yazısı:
Kemalizm ve ulus devletin sonu mu?
Asıl sıkıntı burada: Kemalizmin ve ulus devletin sonuna gelindi..
Kemalizm modernizm ve bilimle, çağdaşlık sloganları ile başladığı büyük yürüyüşünü yüzyılın sonunda gerici, muhafazakâr ve bilim dışı dogmalarla noktalıyor gibi sanki.. Laiklik mücadelesi, resmi ideolojiyi dinleştirmeye dönüştürülmek, ya da laikçiliğin bizzat kendisi dinleştirilmek istendi, takipçileri tarafından..
Şimdi 1940’ları düşünün.. Kemalizmi de, sadece Mustafa Kemal’in şahsı, fikirleri ile sınırlı olarak değil, darbelerle şekillenen, belli merkezlerin ürettiği bir siyasi ideoloji gibi düşünün..
Kemalizm konusunda yozlaşma daha işin başında başladı. Kemalist kadro, “tek adam” rejimi olan Monarşiyi yıkarken yerine yeni bir tek adam rejimi kurmaya kalktılar.. “Ulu Önder”in hangi rejimlerde varolduğunu ise siz bulun!
Bir imparatorluğun bakiyesinden bir ulus “yaratma”nın mümkün olmadığını bir asır sonra ancak şimdi yavaş yavaş anlamaya başladık. “On yılda onbeş milyon genç yaratmak her yaştan” sadece ham bir hayalmiş!
“Tek Adam” Cumhuriyeti! Kurulan böyle bir cumhuriyetti..
Tek Parti ile ne kadar demokrasi olabilirse, Türkiye o kadar demokrasiye yakındı..
Hem de ne tek parti: Açık oy ve gizli tasnif. Adaylar merkezden belirleniyor..
Yargı desen, “rejim sözkonusu olduğunda hukuk bir teferruattan ibaret.” Kanunun hukuka uygunluğunu bir kenara bırakın, kanuna göre değil, verdiği karar kanun sayılan bir yargıdan söz ediyoruz.. Savcısı yok yeri geldiğinde, temyizi de yok!
Türkiye’nin asıl sorunu, terör, irtica, yoksulluk filan değil. CHP, darbelerin gölgesinde şekillenen Kemalizm, Türkiye’yi Misak-ı Milli Sınırlarına hapsetmeyi, bununla yetinmeyi ön görüyordu.. Oysa Osmanlı bugün sınırları 110 ülkeyi kapsayan bir coğrafyaya sahipti.. Osmanlı sultanları, sadece Türklerin Hakanı değil, Arab’ın ve Arap olmayanların Padişahı, diğer halkların Sultanı, Müslümanların Halifesi, Doğu Roma’nın İmparatoru idi. Beğenin ya da beğenmeyin bu politik bir miras. Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir.. Ortak hafızamız ve ortak tecrübeler birikimimizdir.. Doğduğumuz ana babayı, toprağı, zamanı biz seçmesek de, bu verilerin bize yüklediği sorumluluklar vardır...
Hem, “Hilafet mana ve mefhum olarak cumhuriyet kavramında mündemiçtir” diyeceksiniz. “Büyük Millet Meclisi’nin şahsı manevisini”ni adres göstereceksiniz, hem de “Türkiye Türklerindir” deyip işin içinden sıyrılacaksınız.. Laiklik adına, dini baskı altına almaya çalışacaksınız..
Irmak şimdi kendi yatağına dönmektedir. Tarihin akışı kendi yatağını aramaktadır..
Bugün gelinen noktada Kemalizmin bütün değerleri dışladığı şikâyeti her kesimden gelmektedir. Sağ, sol, liberal, herkes bu görüşte birleşiyor. En son da Nilüfer Göle bu konuya vurgu yaptı..
Türkiye uluslararası bir güçtür.. Türk halkı kendinden ibaret bir halk değildir.. Tarihin ona yüklediği rol, misyon, sorumluluk, ne derseniz deyin çok farklıdır.. Türkiye’yi, Ermeni, Rum, İsrail karşısında aciz gibi göstermeye kimsenin hakkı yok.. Türkiye fındık faresinden korkan fil gibi gösterilemez!
...
Asıl sorun derin devletin, Ergenekonvari yapıların Türkiye’yi darbelerle köşeye sıkıştırarak, bu tarihi rolünü oynamasına imkan vermeyen şartlardan kaynaklanmaktadır.. Onun için ekonomik kriz ve işsizlik bir politika olarak bize dayatılmaktadır. Çünki bu halkı zabdetmenin başka bir yolu yoktur.
Bu hedefe ulaşmak için, darbeler, yoksulluk, cahillik, ahlaksızlık, tefrika bir siyasi enstrüman olarak kullanılmaya çalışılmaktadır..
Ulusçuluk, esasen “İslâm Ümmeti”ni bölmek için en etkin bir ideoloji olarak işlevsel bir rol üslenebilir diye o dönemde de tartışılmış.. Ermeni, Rum ve birçok etnik ayaklanma ya da etnik halklara karşı yıldırma, bastırma, caydırma, tenkil, tedip ve tehcir politikalarının arkasında da ulus devlet projeleri vardı!
Vakit