Korona günlüğü-XXIV

Önümüz mübarek ramazan. Teravih yok, mukabele yok, iftar çadırları yok, davetler yok. Çok hazin ve farklı bir ramazan geçireceğimiz kesin. Sağlık bakanı ölüm sayılarında bir azalma olduğunu söylüyor. Belki Mayıs sonuna doğru karantina bitebilirmiş. Sevindirici bir haber. İçerde moral sıfıra dayandı. Biraz daha devam ederse bunalmamak içten bile değil. Ramazan demişken Safiye Erol geldi aklıma. Kenan Rifai’nin öğrencisi meşhur romancı. Ramazan günlerini anlattığı şahane bir yazısı vardı. Samiha Ayverdi’den daha güçlü bir kalemi var. Ama ben daha ziyade Dostoyevski damarı taşıyan yazarları severim. Mehmet Rauf, Tanpınar, Peyami Safa, Sabahattin Ali, Necip Fazıl, Ahmet Altan gibi. Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Yakup Kadri, Reşat Nuri, Selim İleri gibilerle yıldızlarımızın barışmaması bundan belki de. 

Maskelerimiz gelmedi daha. Çocuğun birkaç gündür ateşi düşmüyordu, doktora götürdük, çok şükür soğuk algınlığı imiş. Korona olmasın da ne olursa olsun diyoruz artık. Şu an yeryüzünde sekiz milyar nüfus var yarısı gitse umurunda değil bazılarının. Hepsi tümden gitse çok mu umurunda olur?

Yaklaşık beş milyar yıl doğa biz olmadan da vardı, bir o kadar biz yok olduktan sonra da var olabilir. Ölümden sonra yaşam yoksa eğer hiçbir şeyin manası kalmıyor sahiden. 

Kemal Tahir hayatının sonlarına doğru kansere yakalanır, ne kadar teselli etmeye çalışsam kar etmiyor. Kemal Tahir’in büyük değer verdiği tarih ve sosyoloji bilimi o anda ölüm karşısında ona hiç yardımcı olmuyor. Ölüme karşı bir çözüm, bir öneri getirememek. Çünkü ateistler için ölüm ötesinin olmayışı çok korkunç bir şeydir. Bazı sofralarda bazı yemeklerde Kemal Tahir, “Yahu çocuklar öldüğümüz zaman bu birikim kaybolacak, kültürümüz, düşüncemiz, her şey kaybolacak, yok olacağız. Bu dehşet verici bir şey!” demişti.

Ölümden sonra yaşam yoksa ölümden önceki yaşamın da anlamı yok gibi. Bunu derinden hissediyor Kemal Tahir. Belki de insan fıtratının şahitliğidir bu. Bazen her şey manasızlaşıyor, mana aramak bile. Bazen de tersi oluyor. Ateizmi, deizmi, agnostisizmi konuştuk Ahmet’le. Anlayan oldu mu, daha doğrusu dinleyen. Dostoyevski "suçtur umutsuzluğa kapılmak" diyor, idamdan kıl payı kurtulduktan sonra kardeşine yazdığı mektupta. O kadar hasta ve karamsar karakterler yazan bir romancının bu ümidine şaşırmışım daima.

Bir de Karamazov Kardeşler’deki İvan’a söylettiği meşhur bir aforizması var Dosto’nun: Tanrı yoksa her şey mübahtır. Çok doğru ama tanrı olduğu halde, yani tanrıya inananlar dünya nüfusunun yarısından fazlasını teşkil ettiği halde her şey mübah gibi değil mi zaten? Bir alimin en büyük çaresizliği muhatabının cahil olmasıdır. Üç tip insan var: Bilge, bilgin, bilgiç. Günümüzde kimin hangisi olduğunu bilen hiç kimse yok. Mesela yakın zamanda koronadan ölen birisi kimine göre çağın bilgesi idi, kimine göre katışıksız cahil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum