Krizin gerçek sebebi ahlaki
Krize sebep olarak 'ahlaki çöküşün yol açtığı ekonomik adaletsizliği' gösteren İstanbul Rum Patriği Bartholomeos, Türkiye Musevi Cemaati Hahambaşısı Haleva ve İstanbul Müftüsü Çağrıcı'ya göre, çözüm Tanrı'nın adalet düzeninde
Active Academy tarafından düzenlenen ‘Uluslararası Finans Zirvesi’ bu kez finans ve iş dünyası dışında üç büyük dinin temsilcilerini buluşturdu. Hristiyan alemini temsilen İstanbul Rum Patriği Bartholomeos, Türkiye Musevi Cemaati Hahambaşısı Rav İsak Haleva ve İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı, ‘Kriz ve Değer Yargıları’ başlıklı oturumda, krizin ekonomideki tahribatı dışında aslında en önemli nedeni olarak gösterdikleri ahlaki değerlerde çöküşü anlattı.
Üç din adamı da, krize bitmek bilmeyen tüketim tutkusu, kazanma hırsı ve zengin-yoksul arasındaki adaletsizlikle ahlaki çöküşün sebep olduğu görüşünde.
Üç dinin temsilcisi küresel krizi masaya yatırdı. İstanbul Müftüsü Çağrıcı “Afrika'dan alınanların onda biri geri verilseydi oradakiler acı çekmezdi” dedi. Hahambaşısı Haleva ise milyon dolarları ceplerine indiren CEO'ları suçladı.
Din, krizle gündeme geldi
“Gezegenimizin kaynaklarını tüketirken sorumluluğumuz ortak” diyen İstanbul Rum Patriği Bartholomeos, dinin asli görevinin yoksulların, dışlanmışların sorunlarına çözüm bulmak olduğunu söyledi. Bartholomeos, dinin hem ekonomiyi hem de siyasi politikaları etkilediğini belirtti.
Değişen değer yargılarıyla, dinin tekrar ilgi odağı olmaya başladığını vurgulayan Rum Patriği Bartholomeos, krizin tahrip ettiği iki değer olduğunu belirtirken, “Birincisi, borsaların çöküşü, işsizlik, iflas gibi ekonomik değerler. İkincisi ve daha önemlisi ise, krizle insanlarda oluşan duygusal tahribat ve ahlaki çöküş” diye konuştu.
İnsani duygular iflas etti
Ekonomi ve din arasında derin bir bağ olduğunu vurgulayan Bartholomeos, dinin dünyadaki en yaygın ve kudretli güç merkezi olduğuna işaret etti. Bir bireyin refahının, tüm dünyanın refahından ayrı tutulamayacağının altını çizen Bartholomeos, “Bencillikten uzak durmalıyız. Açgözlülük ve kibir en büyük günahlardandır” dedi.
Krizlerin, ekonomik değerlerin yanı sıra insani duyguların da isyan ve iflasına neden olduğunu vurgulayan Bartholomeos, şöyle devam etti: “Küreselleşme aslında bizim düşündüğümüz kadar da küresel değil. İsminin içerdiğinden çok daha dışlamacı ve sınırlı olabiliyor. Hem küresel düşünmeyi hem de küresel davranmayı öğrenmeliyiz. Artık hiçbirimiz dünyanın geri kalanı yokmuş gibi yaşamaya devam edemeyiz.”
Müftü: Ahlak yoksullaştı
İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı da, özgürlük adına ve tüketme uğruna insanların bireycilikleri, bencillikleri, zevk eğilimleri ve tüketim tutkularının sürekli kışkırtıldığını belirterek, “Devlet, siyaset, ekonomi gibi kurumsal yapılar da bu azmanlaşan eğilimlerin doyurulması için fırsatlar oluşturma yönünde kullanılıyor” dedi.
Oturumda konuşan Mustafa Çağrıcı, ahlaki ve manevi yön yoksullaşınca bunun korkutucu sonuçlarının yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığını ve küresel krizin de bu türden bir sonuç olduğunu belirterek, akıl çağı denilen bir dönemde aklın, insanoğlunun hakim olma ve haz alma tutkularına hizmet etmek üzere bir araç haline getirildiğini söyledi.
‘Tanrıyla bağımız koptu’
İnsanlığın bilinen tarihinde ilk defa batı modernizminin ürünü olan globalizmin bütün kültürleri sarmala almasıyla, insanoğlunun Allah, hemcinsleri ve tabiatla arasındaki birlik ve sevgi bağını koparma sürecine girdiğini vurgulayan Çağrıcı, “Bu süreçte insanoğlu ilahi yasaların kendisi için koyduğu birçok ahlaki bağı koparıp atmaktadır” diye konuştu.
Modern insanın, nefsinin hakimiyet kurma ve haz alma tutkularını alabildiğine tatmin etmeyi varlığının ve hayatının tek amacı haline getirdiğini belirten Çağrıcı, bunun meydana getirdiği tahribata örnek olarak bir ABD vatandaşının, bir Afrikalı’dan 24 kat fazla tükettiğine işaret etti. Diğer yanda ise mağdur edilen, çaresiz bırakılan yüz milyonlarca insanın bulunduğuna dikkati çeken İstanbul Müftüsü Çağrıcı, “Köşeye sıkıştırılan her canlı gibi çaresizlik içine itilen bu yığınlar da başka bir çözüm üretemediği için, karşısındaki güçlerin büyüklüğü dolayısıyla, son noktada öfkeli, isyankar ve yıkıcı oluyor” diye konuştu.
‘El birliği’ önem kazandı
Türkiye Musevi Cemaati Hahambaşısı Rev İsak Haleva ise, roller farklı olsa da herkesin aynı gemide olduğunun anlaşıldığını belirterek, “Kim ne yaparsa yapsın, yaptığı eninde sonunda şu veya bu biçimde hepimizi etkiliyor. Bu gemide kimse tam olarak bağımsız değil. ABD’de mortgage kredilerinden çıkan bir kıvılcım dünyayı alevler içinde bıraktı. En uzaktakiler bile yanmasın diye sakalını ıslattı, durdu” diye konuştu.
Hep birlikte karaya ulaşmak için elbirliğinin büyük önem taşıdığına işaret eden Türkiye Hahambaşısı Haleva, küresel krize karşı yürütülecek mücadelenin ülkesel değil küresel boyutta olması ve her ülkenin ‘naz etmeden’ elini taşın altına koymaya hazır bulunması gerektiğini kaydetti.
Ne zaman paylaşacağız?
Küreselleşmenin dünya insanlarını kardeş şeklinde bir araya getirmekten çok, dev şirketlerin, finans devlerininin ortaklığına dönüştüğünü ifade eden Rum Patriği Bartholomeos, yaratılanların ve komşumuzun ihtiyaçlarına cevap verme istekliliğinin, tanrının isteklerine cevap vermemizin bir yansıması olduğunu kaydetti.
Bartholomeos, yeni düzende şu soruların sorulması gerektiğini ifade etti: “Başkaları için kendi hayatımızdan ne kadar fedakarlık yapmaya hazırız? Paylaşmayı ne zaman öğreneceğiz? Ne zaman ‘yeter’ diyeceğiz? Ben odaklı olmaktan vazgeçip, komşularımızı da ne zaman düşüneceğiz? İnsanlar sadece tüketici sıfatına düşürülürse, ortaya çıkan doyumsuz açgözlülük, zenginleri genel düzenden iyice uzaklaşır.”
Ne kadar sessiz kalırdık?
Mustafa Çağrıcı, yoksul ve geri kalmış toplumların, adaletsizlik ve ikiyüzlülüğün bir sonucu olduğunu belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Eğer küresel kriz olmasaydı, dünyadaki ikiyüzlü ve adaletsiz düzen karşısında sessiz mi kalacaktık? Güçlülerin işi yolunda gitseydi, insanlığın en az yarısının yaşadığı açlık, çaresizlik kimsenin umurunda olmayacak mıydı? Oysa Afrika’dan alınanların onda biri Afrika’ya geri verilseydi, acıların tümü ortadan kalkardı. İstanbullu, Londralı çocuklar kadar Gazzeli çocukların da yaşamaya, hakkı var. Ama Gazzeli çocuklara yapılanların onda biri Londralı, New Yorklu çocuklara yapılsaydı dünyanın tutumu yine bugünkü gibi mi olurdu? Bu vahim adaletsizlik karşısında biz dini liderlerin ne yaptıklarını da sorgulamamız gerekiyor.”
Ahlak dersimizi aldık mı?
Musevi Cemaati Hahambaşısı Haleva, “Anlayabilen anladı, anlayamayan da anlamak zorunda kaldı ki, şirketlerini şişirilmiş bilançolarla kârlı gösterip, milyon dolarları ceplerine indiren ultra CEO’lar artık devrini tamamlamalı ve ekonomin çöp tenekesine atılmalıydı” dedi. Bir musibetin bin nasihatten evla olduğunu kaydeden Haleva, şunları söyledi: “O halde soruyorum; bu krizden yeni ve evrensel bir ahlak anlayışının oluşturulması için yeterli dersleri çıkarabiliyor muyuz? Böyle bir ahlak anlayışının elbirliğiyle oluşturulmasının zamanı geldi de geçti mi? Bunu biz yapabilecek miyiz yoksa bunu başkalarından mı bekliyoruz?” Türkiye Hahambaşısı Haleva, konuşmasını Yahudi kaynaklarından “Eğer ben bana el vermezsem bana kim el verir ve eğer şimdi değilse ne zaman?” alıntısıyla tamamladı.
Haber7