Krizle gelen sorgulama

Krizle gelen sorgulama

Büyük kriz vesilesiyle Batı, kendi muhasebesini yapıyor ve nerede yanlış yapıldığını en küçük ayrıntılarıyla anlamaya çalışıyor

Latif Erdoğan'ın yazısı:

Batı kendini sorgularken...

Büyük kriz vesilesiyle Batı, kendi muhasebesini yapıyor ve nerede yanlış yapıldığını en küçük ayrıntılarıyla anlamaya çalışıyor.
Buldukları, dillendirdikleri öncelikli yanlışlardan birisi hatta birincisi içine düştükleri hedonizm batağı... Hedonizm: Dünya hayatını sadece zevk ü sefadan ibaret sayma düşkünlüğü. Nefse teslimiyetin köleleştirici tazyikinde özgürlük nefeslenme şaşkınlığı.

Suni iştiha enjektesinin tesiriyle, sınırlı sayıda olması yeterli ihtiyaçları sınırsız rakamlara taşıma eblehliğini mazur gösterme gayretkeşliği. Fantezi tutkunluğu denilen çöküşü bir elit hegemonyasına, bir sosyete statüsüne dönüştürme hokkabazlığı.

Derununda, akıl, kalp, vicdan, ruh ve diğer ebede uzanmış ve ebedilikten başkasına razı olmayan nice his ve duygulara ait binlerce "ah"ın iniltili ateşi tutuşmuş cehenneme benzer hayatı, şehvet kaynaklı uyutucu, unutturucu, cismani ve geçici sarhoşlukla cennet sanma budalalığı.

Halbuki insan, bedeninde meydana gelen en küçük arızadan elem ve ıstırap duyduğu gibi, mahiyetini oluşturan maddi- manevi, zahiri - batıni uzviyetine ait his ve duyguların her birine arız olan eksikliklerden de öylece elem duyar, mustarip olur. Hem akıl cihetiyle, geçmiş ve geleceğe ait belalar, musibetler onu, içinde bulunduğu zaman diliminde de rahatsız eder.

Kendi başına gelen ya da gelmesi muhtemel olan bela ve musibetler yanında, kalbi alaka yönüyle bütün sevdiklerinin, bütün dostlarının, bütün uzak- yakın akrabasının hatta insanlık itibariyle diğer bütün insanların - özellikle iletişim ve etkileşimin bu kadar hızlı ve yoğun olduğu günümüzde- elem ve ıstırapları da ona elem ve ıstırap verir.

Açlık mideyi ağlatması misali, iman zaafından, ibadet yoksunluğundan gelen manevi gıdasızlık da insanın ruhunu, kalbini, vicdanını ağlattırır, feryat ettirir. Ahlak dışı her davranış, kalbe salınmış bir matkap gibi manevi duyguları derinden sarsar ve her defasında ona insanlıktan uzaklaşmanın hicranını yaşatır. Anlık zevklerin, bir daha geri dönmesi mümkün olmayan zaman şeridine takılı gaflet karelerinin tesellisi de ancak "anlık" olur.

Çünkü her an gelmesi muhtemel ve bir gün geleceği muhakkak ölüm var; başkalarının musibete ortaklığının fayda etmeyeceği ve tek başına oraya girilmesi kaçınılmaz bulunan bir kabir var; bütün dostlardan, bütün sevdiklerden, şimdi bize haz ve lezzet veren her şeyden, bazen hastalıklar sebebiyle, bazen de ihtiyarlık, yaşlılık gibi başka bahanelerle ölümden önce başlayan bir süreçte vaki olan firaklar, ayrılıklar var..

Ölümü öldürmeden, kabri kapatmadan, geçmiş ve geleceğe ait insanın bütün dertlerine derman olacak bir iksir bulunmadan; hedonizmi haklı çıkaracak nasıl bir gerekçe bulunabilir ki?. Olmaz ve yoktur. İllaki, insanlıktan istifa ile, dört ayaklı varlıklardan daha aşağı bir hayata razı olunsun.

Cismi güldüreceğim derken, sayısız istidat ve kabiliyetin dumura uğratılmasına göz yumulsun; sayısız his ve duygunun iniltili feryadına kulak tıkanılsın... Zaten sonuç itibariyle hedonizmin teklifi de bunlar değil mi? Ne ki, çare olmadığı ortada. Çünkü dünya ebedi olmadığı gibi içindekiler de ebedi değildir. Ve ayrılığa mahkum her zevk, her lezzet, elem ve ıstırabın ikiz kardeşidir..

Halbuki ıstırapsız zevk, elemsiz lezzet de mümkün ve vakidir. Ama bunun yolu, önce imandan gelen bir emir ve güçle zevk ve lezzetleri meşru yörüngeye çekerek sınırlandırmak, sonra da bütün meşru zevk ve lezzetleri bize bahşeden Rabbimize şükrederek her zevk ve lezzeti baki alemin kalıcı birer sermayesi haline dönüştürmektir.

Bugün