Kur'ân'a göre sağcılık ve solculuk
Bu gibi tabirlere karşı çıkan ve kullanılmasında sakınca gören Bediüzzaman, "Küfür ile iman ortası yoktur" der
Mehmet Paksu'nun yazısı:
Kur'ân sağcılığa ve solculuğa nasıl bakıyor?
"Sayın Hocam, bugünkü kullanıldığı anlamda sağcılığın ve solculuğun İslamda yeri var mıdır?"
Öncelikle kaynağı bütünüyle Batı'ya ait olan bu iki kavramın İslamiyetle uzaktan yakından bir alâkasının ve irtibatının olmadığını söylemek lazım. Kur'an-ı Kerime baktığımızda "ashabü'l-yemin, ashabü'l-meymene" şeklinde "sağ ashabı"; "ashabü'ş- şimal" ve "ashabü'l-meş'eme" şeklinde "sol ashabı" anlamına gelen ifadeleri görürüz.
Bütünüyle Kur'an'a ait olan bu tabirlerin açıklamalarını, bu kişilerin kimler olduklarını ve nasıl bir özellik taşıdıklarını yine orada görürüz. Vâkıâ Suresi'nde bu konuda şu tanımlar ve tanıtımlar yapılır: "Amel defterleri sağdan verilenler, ne mutlu o sağ ashabına!
Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarında, bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında, yüksek döşekler üzerindedirler. "Biz ceylan gözlüleri, defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır. Onları bâkire, eşlerine düşkün ve yaşıtları kılmışızdır. Bunların bir kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı sonrakilerdendir.
"Amel defterleri soldan verilenler, ne yazık o sol ashabına! İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunurlar.
"Çünkü onlar, bundan önce, dünyada nimet içinde bulunurlarken büyük günah işlemekte direnir dururlardı. Şöyle söylerlerdi: 'Öldüğümüzde toprak ve kemik yığını olduğumuz halde biz mi tekrar dirileceğiz?'
"Sonra ey sapıklar, yalanlayanlar, doğrusu zakkum ağacından yiyeceksiniz. Karınlarınızı onunla doyuracaksınız. Onun üzerine kaynar su içeceksiniz. Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz. İşte onlara ceza günü sunulacak menziller bunlardır." 1
Ayetlerden açıkça anlaşılacağı gibi, "sağ ashabı" olarak tarif edilenler mü'minlerdir ve cennet ehlidirler; "sol ashabı" da kâfirler ve cehennem ehlidirler. Bugünkü siyasi literatürde kullanılan sağcılık ve solcukla bir alâkası yoktur.
Milletleri çeşitli ırk, grup ve sınıflara ayırarak aralarına kolayca fitne sokma emelinde olanlar, bu gibi tabirleri dillerine dolayarak hayalî ve bütünüyle vehimden cepheler ortaya çıkarırlar. Bu gibi tabirlere karşı çıkan ve kullanılmasında sakınca gören Bediüzzaman, "Küfür ile iman ortası yoktur. Bu memlekette İslamiyet'e karşı komünist mücadelesi ortası olamaz" şeklinde açıklarken şöyle devam eder:
"Sağ ve sol ortası üç meslek icap ettirir. Eğer İngiliz, Fransız deseler hakları var. Sağ İslamiyet, sol komünistlik, ortası da Nasraniyet (Hıristiyanlık) diyebilirler. "Fakat bu vatanda küfr-ü mutlaka (salt dinsizliğe) karşı iman ve İslamiyetten başka bir din, bir mezhep olamaz. Olsa, dini bırakıp komünistliğe girmektir. Çünkü hakiki bir Müslüman hiçbir zaman Yahudi ve Nasrani olamıyor. Olsa olsa dinsiz olup tam anarşist olur.
"İnşaallah maarif ve adliye vekilleri (Milli Eğitim ve Adalet bakanları) gibi sair erkânlar da bu ehemmiyetli hakikati tam anlayacaklar. Sağ-sol tabiri yerine, hak ve hakikat ve Kur'an ve iman kuvvetine dayanıp bu vatanı küfr-ü mutlaktan, anarşilikten, zındıkadan ve onların dehşetli tahribatlarından kurtarmaya çalışmalarını rahmet-i İlâhiyeden niyaz ve rica ediyoruz." 22 Ölçü Kur'an olunca, insanları şu veya bu düşüncelerine göre değil de, inançları yönünden değerlendirmeye tabi tutmak daha doğru olacaktır.
1. Vakıa Suresi, 27-56.
2. Beyanat ve Tenvirler, s. 31-32.
Bugün