Ahmet Nebil SOYER
Kur'an'daki açılış ve kapanış
Bediüzzaman, Kur’an-ı Azimüşşan’ın surelerindeki Fatiha ve hatimelerine Mucizat-ı Kur’an’iye risalesinde dikkati çeker. Bütün edebiyat metinlerinde İngilizler buna “opening and closing” diyor. Bizde de kompozisyon derslerinde metnin ilk cümleleri ile bitiş cümlelerinin farkı pek nazara alınmaz. Batı romanı bu açılış kapanışlara çok dikkat eder, adeta açılışlar bütün romanın çekirdeği gibidir. Bediüzzaman da bu kısımlara “çekirdek vaka” der. İngilizler de “nucleos occurance” der ki aynı anlama gelir. Çekirdek vaka.
Mesela Taha suresi “Taha maenzelna alel kurani liteşka” diye başlar. Allah Habibine der ki “Biz Kur’an’ı sana mutsuz olasın diye indirmedik.” Hizmette karşılaştığımız zorluklar ve anlayışsızlıklar zaman zaman bizi mutsuz ediyor. Bediüzzaman mutsuzluk hissettiğinde bazı risaleleri özellikle okurmuş, bunlardan biri Ayet’ül Kübra.
Kur’an’da peygamberimizin psikolojisindeki değişmelere göre hitaplar var. Bunlar Peygamberimizin (asm) ahvalinin, psikolojisinin nasıl hesaba katıldığını gösteriyor. “İnna ateyna kelkevser.” “Burada biz sana kevseri verdik” diyor çünkü onu rahatsız eden ebterlikle suçlanmaya karşı Allah onun gönlünü almak için “Biz sana kevseri verdik” diyor. Kevserin ne olduğu konusuna bakmalı. Kur’an’ı anlatmak için çok şey bilmeli ama hala klasik kanevadan çıkan yok, ne yapalım. Kur’an‘da Peygamberimizin (asm) portresi konusu da ayrı bir çalışma gerektirir.
Kevser çok hayır demek olup risalet, Kur’an, şefaat makamı, ilim gibi hususları da kapsar. Kevser ayrıca cennette Peygamberimize (asm) verilen bir havuz olup mahiyeti bizim aklımızın dışındadır. Kur’an‘ın açılışı Fatiha suresidir ama Fatiha bütün Kur’an’ı içine alan bir müteal anlam okyanusudur.
Kur’an‘ın açılış ve kapanışları ayrı bir bahis biraz da özel bir bahis. Bunlar okunup geçilsin diye yazılmadı düşünülsün diye yazıldı muhakkak. Kur’an aslında bütün edebiyatların mektebi ama edebiyata mektep olan tarafı ne bizimkiler tarafından ne batı tarafından anlatılmadı. Kur’an’ın belagatı ehassül havasa has bir bahis. Onlar açmış, onlar kapamış, avama çok da taalluk eden bir şey yok.
Burada Bediüzzaman‘ın çok önemli bir risalesi Şeytandan İstiazeye dair eseri yani 13. Lem’a. Bunu üniversitede okuduğum yıllarda haftada bir okuyacağım eserler listesine dahil etmiştim. O bana sürekli hizmet için farklı muhitlerde aldığım yaraları tedavi ettirirdi. Bir de ikinci Noktanın ikinci mebhasini çok okurdum, o adeta bir koruma zırhı gibi yer yer de tehdid idi. Beş-on fakültede dolaşır insanlarla muhatab olurduk. Elbette yaramız çok üstelik bizi dershaneye almadılar yurtta kal dediler. Yurtta da gece gündüz itfaiye neferi gibi katlar arasında koşardık. “Abi şurada bir ateist var” biz kitapları alır koşardık. Ne günlerdi... Ağırıma gidiyor, bizi hiç cepheden almadılar, yaralanınca da acil servis bile yok, olsun inşallah ahirette yarasız beresiz bir yer buluruz.
Doğar elbet benim günüm
Çoğu gitti azı kaldı
Kırk gün kırk gece düğünüm
Çoğu gitti azı kaldı.
Vur kazmayı dağa Ferhat
Çoğu gitti, azı kaldı.
Kişne kir at, kişne kir at
Çoğu gitti, azı kaldı.
İstiaze lemasının sonu bir özet bahistir, Bediüzzaman bütün bahsin anahtarlarını verir.
Hayatta ne isteriz, dini hayatımızın, şahsi hayatımızın, sosyal hayatımızın selametini istemek, hasarsız yaşamak. Ama ne kadar zor.
İkinci cümlede de şartlar zinciri var;
Sıhhat-ı fikir
İstikamet-i nazar
Selamet-i kalb.
Fikirde sıhhat ne kadar zor bir şey. Cemaat içinde dahi o kadar farklı muhitlerden gelen insanlar var ki sıhhat-ı fikir değil, adam hasta ama hasta olduğunun farkında değil.
İkincisi istikamet-i nazar. Bu nasıl olacak? Nazar bakmak mı yoksa muhit bir kelime olan nazar ki her baktığı yerde hakkı görmek ve korumak mı? Bu da çok zor.
Üçüncüsü selamet-i kalp. Bunu nasıl anlatabiliriz ki? Kalbini selamette korumak, herkesin bir tarzı mı olmalı yoksa…
Bütün bu altı şey için yine bir kaç şart öne sürer.
1-muhkemât-ı Kur’âniyenin mizanlarıyla
2-ve Sünnet-i Seniyyenin terazileriyle a’mâl ve hâtırâtını tart.
3-Ve Kur’ân’ı ve Sünnet-i Seniyyeyi daima rehber yap.
4-Ve اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ de, Cenâb-ı Hakka ilticada bulun.
Kur’an’ın muhkematının mizanları, ölçüleri ile amal ve hatıratını tart. Gelin bir açık oturum düzenleyelim bu nasıl olur muş. Sünnet-i Seniyyenin terazileriyle yine amal ve hatıratını tart. Söylenecek bir şey yok.
Sonra bir de Allah’a iltica et.
Şimdi kapanış cümlelerinin ne kadar geniş muhiti olduğunu ve Bediüzzaman’ın bahsini nasıl bu harika kapanış cümlesiyle kapattığına gel de hayran olma. Bir mücadele hayatının panoraması.
Geçen biri bunu bir anda okudu bitirdi, o kadar ağırıma gitti ki. Hey Üstadım dedim bu metinlerin hakkı bu mu? Gel de dükkanına sahip çık acemi tezgahtarlar elinde, altın dükkanı ne halde çalışıyor gör!
"İşte, ey şeytanın desiselerine müptelâ olan biçare insan! Hayat-ı diniye, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiyenin selâmetini dilersen ve sıhhat-i fikir ve istikamet-i nazar ve selâmet-i kalb istersen, muhkemât-ı Kur'âniyenin mizanlarıyla ve Sünnet-i Seniyyenin terazileriyle a'mâl ve hâtırâtını tart. Ve Kur'ân'ı ve
Sünnet-i Seniyyeyi daima rehber yap. Ve اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ de, Cenâb-ı Hakka ilticada bulun.
İşte bu On Üç İşaret, on üç anahtardır. Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın en âhirki sûresi ve اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ 'in mufassalı ve madeni olan
اَسْتَعِيذُ بِاللهِ
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ مَلِكِ النَّاسِ اِلٰهِ النَّاسِ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ اَلَّذِى يُوَسْوِسُ فِى صُدُورِ النَّاسِ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ
sûresinin hısn-ı hasîni ve kale-i metîninin kapısını o on üç anahtarla aç, gir, selâmeti bul.
سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَۤا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ وَ اَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.