Kur’ân’ı nasîhatalınsın diye kolaylaştırdık, o hâlde bir nasîhat alan var mı?
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Kamer Suresi 9-17. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
9 . Onlardan (Mekkelilerden) önce Nûh kavmi (de peygamberlerini) yalanladı; öyle ki kulumuzu yalanladılar ve: “(O) bir delidir!” dediler ve (o kadar ki Nûh) engellenmişti.
10,11 . Bunun üzerine Rabbisine: “Gerçekten ben mağlûbum (bu müşriklere karşı çâresizim); artık (bana) yardım et!” diye yalvardı. Bu yüzden (biz de) sağanak hâlinde boşanan bir su (bir yağmur) ile gök kapılarını açtık!
12,13 . Yeri de kaynaklar hâlinde fışkırttık; derken o su(lar), takdîr edilmiş bir iş (olan tûfan) için birleşiverdi. Ve onu (Nûh’u) tahtalı ve çivili olan (gemi) üzerinde taşıdık.
14 . (O gemi) bizim nezâretimizde akıp gidiyordu. İnkâr edilmiş olan (Nûh)’a bir mükâfât olarak (böyle yaptık).
15 . Celâlim hakkı için, bunu (bu gemiyi ve tûfan alâmetlerini) bir ibret olarak bıraktık; o hâlde bir ibret alan var mı?
16 . Artık (bak,) benim azâbım ve korkutucularım nasılmış?
17 . Şânım hakkı için (biz), Kur’ân’ı nasîhatalınsın diye kolaylaştırdık;(1) o hâlde bir nasîhat alan var mı?
(*) “Kur’ân’ı inzâl etmekten (indirmekten) maksad, cumhûr-ı nâsı (insanların çoğunu) irşâd etmektir (doğru yolu göstermektir). Cumhûr-ı nâs ise avamdır (halktır). Avâm-ı nâs, çıplak olan hakāikı (hakîkatleri) göremez; ülfet peydâ etmedikleri (alışmadıkları) akliyât-ı mahzâyı (sâdece akılla anlaşılabilecek hakîkatleri) ve mücerredâtı (soyut şeyleri) fehimleri alamaz (anlayamazlar). Bunun için Cenâb-ı Hakk lûtf-i ihsânıyla hakîkatleri onların ülfet ettikleri bir libâs (bir elbise) ile, bir şîve ile göstermiştir ki, tevahhuş edip (korkup) ürkmesinler!” (İşârâtü’l-İ‘câz,211-212)