B. Said ÇİFTÇİ
Kurbağa bilinci
Bir kurbağa deneyi:
Kurbağa yaşadığı gölden alınıp suyla dolu bir kaba konulmuş. Sonra su yavaş yavaş ısıtılmaya başlanmış. Kurbağanın hiç kıpırdamadan durduğu gözlenmiş. Sıcaklık giderek artırılırken kurbağa hiç tepki vermeden, hiç hareket etmeksizin duruyormuş. Su kaynama noktasına vardığında, kurbağa tombul ve mutlu bir şekilde ölüyormuş.
Yüzyıldır baş döndürücü bir hızla yaşanan değişimler karşısında, bu yüzyılın son 85 yılındaki durumumuz bu kurbağaya benziyor. Osmanlı gölünden alınıp Kemalizm kabına konulan kuşaklarımızın özetidir bu deneyde anlatılanlar.
Bastırılmış, susturulmuş, şiddet uygulanarak sindirilmiş halkların dramatik öyküleriyle doludur yakın tarihimiz. Kendi hukukunu, direnmeyi, sivil itaatsizliği bilmeyen; müspet hareketin, karşı koymanın usulünü ve yöntemini bilememenin doğurduğu yanlış adımlarla beslenen çeşitli zulümlerin kısa bir özetidir yakın tarih.
Ben 85 yıl boyunca gelip geçen ve hala yaşamakta olan ve belki de gelecekte mirasımız olacak kuşakları birkaç grupta analiz edebiliyorum:
Birinci kısım insanlar yaşadıkları toplumda, çevrelerindeki değişiklikleri hiç fark edemiyorlar. Her şeyin yolunda gittiğini sanıyorlar. Kötü giden bir şeyler olduğunu görseler bile, sesleri çıkamıyor. Hatta yaşadıkları acı artık onlara tat vermeye, mutlu etmeye başladığından, aldıkları o lezzet ölümlerine neden olduğu halde asla bu tutumlarından vazgeçemiyorlar. Bir tür mazoşist tavrı takınıyorlar. Sadistlere davetiye çıkarıyorlar. Böyle gelmiş böyle gider, diyorlar. Bediüzzaman bu kısım insanlar için “safdil” kelimesini kullanıyor. Bataklık ve bataklığa karşı takınılan tavırların özetlendiği 13. Mektup’taki bir kısım insanlardır sözünü ettiğimiz.
İkinci kısım insanlar ise değişimin ve sonucun nereye gittiğini görüyorlar. Bunlar ortamlarını değiştirmek için çırpınmaya başlıyorlar. Ancak, Câlût’un suyundan içtiklerinden kolları kalkmaz, ayakları yürüyemez hale gelmiştir.
Bu kesim ilginçtir: Bunlar tıpkı yol alıp seyretmekte olan geminin, gittiği yönden kurtulmak için, güvertesinde geriye doğru koşan insanlar gibidirler.
Ya da bu çabalar sonucunda zaten rayında giden Kemalizm trenini sürmelerine izin veriliyor. Ancak tren makaslara gelip de yön değiştirme karar aşamasına gelindiğinde darbeci/ihtilalci/muhtıracı vb. kimlerse, makinistliğe el konuluyor. Tren, yeniden Kemalizm rayına oturtulduktan sonra dileyen makinistliğe geçebiliyor.
Ya da trenin gittiği yönü beğenmeyenler, o yöne doğru gitmek istemedikleri için tepkilerini tren içinde arka vagonlara doğru koşarak direnç gösteriyorlar. Lakin son vagona geldiklerinde durumu anlıyorlar ama çok geç.
İkinci kısım insanlar şu şekilde de kandırılıyorlar. Gemi ya da trenin penceresinden bakıldığında trenin gittiği sanılıyor. Onların bu zanlarına, görme mesafesine yerleştirilen değişken tablolar neden oluyor. Oysa tren yerinde sayıyor. Sonra işin aslı öğrenildiğinde kandırıldıklarını düşünüyorlar, bu defa da dümeni ele geçirip rotayı değiştirmek gibi bir başka hataya düşüyorlar. Üstelik bu hamle daha vahim sonuçlar doğuruyor. Çünkü o Calut dümenine sahip olanlarla mücadele için siyasal güç (topuz) kullanmak zorunda kalındığından gemiden dışarıya atılıp boğulma tehlikesi yükseliyor. Bu tür güven sarsılmasının nedeni ise siyasete ölçüsüz bakıştır.
Bu kısmın en önemli özelliği hassasiyetlerinin yüksek olması, ancak duygusallıklarından olsa gerek, dolmuşa kolayca binmeleri ve ifrat-tefrit gel-git durumlarını sıkça yaşamalarıdır.
Üçüncü kısım insanlar ise, değişimi erken fark ediyorlar. Calut’un suyundan içmedikleri için az da olsa manen çok kuvvetlidirler. Kendi sefine-i Rabbaniyelerinde müstahdem olmayı göz aldıkları için, sınırlarını biliyorlar. Ellerinde topuz değil, Nur var. Kimseyi kullanmadıkları gibi, kimse de onları kullanamıyor. Bir gazete kâğıdı kadar ince ve delinebilir olayların “ince ve delinebilir” olduğunu insanlara gösteriyorlar. İkinci kısım insanlar ellerindeki topuzu gösterdikleri için safdil birinci kısım insanları ürkütüp Kemalistlerin kucağına itiyorlar. Bir de bu konuda onları uyarıp, topuzu bırakmalarını söyleyip, yerine bir el feneri vermeye çalışan bu üçüncü kesimi de hor görüp aşağılamaya çalışıyorlar. Oysa bilmiyorlar ki, içinde yaşadıkları ortam bu üçüncü kesimin isabetli teşhis ve çareleriyle huzur ve sükûnet içinde duruyor.
Peki, siz hangi kesim içinde olmak isterdiniz?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.