Kuşları da toplanmış olarak ona itâat ettirdik!

Kuşları da toplanmış olarak ona itâat ettirdik!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Sâd Suresi 16-20. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

16 . Bir de (alay ederek) dediler ki: “Rabbimiz! Bize (azabdan) payımızı, hesab gününden önce hemen ver!”

17 . (Habîbim, yâ Muhammed!) Onların söylemekte olduklarına sabret ve kuvvet sâhibi kulumuz Dâvûd’u hatırla! Doğrusu o, dâimâ (Allah’a) yönelen bir kimse idi.

18 . Gerçekten biz, dağları (ona) boyun eğdirdik, akşam sabah onunla berâber tesbîh ederlerdi.

19 . Kuşları da toplanmış olarak (ona itâat ettirdik)! Hepsi onun (zikrine katılmak) için dönüp gelici idiler. (*)

20 . Ve onun saltanatını kuvvetlendirdik ve ona hikmet ve (hak ile bâtılı) ayırd edici konuşma (kābiliyeti) verdik.

(*) “Mâdem rûy-i zemin (yeryüzü), bir sofra-i Rahmân’dır. İnsanın şerefine kurulmuştur. Öyle ise, o sofradan istifâde eden sâir hayvanât (diğer hayvanlar) ve tuyûrun (kuşların) çoğu insana musahhar ve hizmetkâr olabilir. Nasılki en küçüklerinden bal arısı ve ipek böceğini istihdâm edip (hizmetinize verip) ilhâm-ı İlâhî ile azîm bir istifâde yolunu açarak ve güvercinleri bazı işlerde istihdâm ederek ve papağan misillü (gibi) kuşları konuşturarak, medeniyet-i beşeriyenin mehâsinine (insanlık medeniyetinin güzelliklerine) güzel şeyleri ilâve etmiştir. Öyle de, başka kuş ve hayvanların isti‘dâd dili bilinirse, çok tâifeleri var ki, karındaşları hayvanât-ı ehliye (ehil hayvanlar) gibi, birer mühim işte istihdâm edilebilirler. Meselâ: Çekirge âfetinin istîlâsına karşı, çekirgeyi yemeden mahveden sığırcık kuşlarının dili bilinse ve harekâtı tanzîm edilse, ne kadar fâideli bir hizmette ücretsiz olarak istihdâm edilebilir. İşte kuşlardan şu nevi‘ (çeşit) istifâde ve teshîri (itâat ettirilmesi) ve telefon ve fonoğraf gibi, câmidâtı (cansızları) konuşturmak ve tuyûrdan istifâde etmek, en müntehâ hudûdunu (son sınırını) şu âyet çiziyor. En uzak hedefini ta‘yîn ediyor. En haşmetli sûretine parmağıyla işâret ediyor ve bir nevi‘ teşvîk eder.” (Zülfikār, 25. Söz, 84)