'Kutlu Doğum Haftası' başlıyor
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, 14 Nisanda başlayacak ve bir hafta sürecek Kutlu Doğum Haftası etkinliklerin ayrıntılarını basın mensupları ile paylaştı.
İstanbul Beyaz Köşk’te düzenlenen kahvaltılı basın toplantısına medya kuruluşlarının genel yayın yönetmenleri ve çok sayıda basın mensubu katıldı.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, basın toplantısında yaptığı açıklamada, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen etkinliklerde toplumsal gerçekliklerin göz önüne alındığını ifade etti. Toplumun gündeminden düşürdüğü değerlerin mübarek gün ve gecelerde, Ramazan ayında ve Kutlu Doğum haftasında yeniden topluma sunulduğunu kaydeden Başkan Görmez, bu yıl düzenlenecek Kutlu Doğum Haftası etkinliklerine ilişkin açıklamalarda bulundu.
“Topraktan yaratıldığını ve tekrar toprak olacağını unutan bir insanlık var”
Bu seneki kutlamaların ana temasının “Hz. Peygamber, Kardeşlik Ahlâkı ve Kardeşlik Hukuku” olarak belirlenmesinde küresel, bölgesel ve ulusal gerekçelerin bulunduğunu dile getiren
Başkan Görmez, söz konusu başlığın, kardeşlik kavramını bir retorik ve bir söylem olmaktan çıkartıp bir ahlâk ve hukuk haline getirmek için seçildiğini anlattı.
Başkan Görmez, şöyle devam etti:
“Küresel ölçekte, insanların, Âşık Veysel’in de ifade ettiği gibi topraktan, aynı özden, aynı topraktan, aynı hamurdan, aynı çamurdan yaratılmış olmayı unutmaları nedeniyle bu yıl bu başlığı seçtik. Topraktan yaratıldığını ve tekrar toprak olacağını unutan bir insanlık var. İnsanlığımız yoksullaşıyor. Onun için küresel ölçekte, aslında bütün dinlerin, bütün kültürlerin yer verdiği kardeşlik temasını işlemeye ihtiyacımız olduğunu düşündük. Ayrıca ulusal ölçekte de bizim kardeşlik kavramını bir retorik, söylem, edebiyat olmaktan çıkarıp tıpkı sevgili Peygamberimizin yaptığı gibi bir ahlâk bir hukuk haline getirmek için bu başlığı seçtik.”
Özellikle İslam dünyasında tüm Müslümanları derinden yaralayan bir mezhep çatışması ile karşı karşıya olunduğunu dile getiren Başkan Görmez, çatışmaların arka planında siyasi güç tutkusunun yattığını vurguladı.
Başkan Görmez, şöyle konuştu:
“Bölgesel ölçekte, özellikle İslam dünyasında gerçekten hepimizi derinden yaralayan bir mezhep çatışmasıyla karşı karşıyayız. Mezhep çatışması demeye dilim varmıyor. Bir akademisyen olarak, olayların kökenine indiğimizde, siyasi ihtirasların, mezhep rengine bürünerek karşı karşıya geldiğini görüyoruz. Bölgemizde yaşanan sorunların sadece dinî ve mezhebî olduğunu iddia etmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Siyasi güç tutkularının, ihtirasların, kendilerini mezhep kimliği arkasına saklayarak birbirleriyle çatıştıklarına şahit oluyoruz ve bu vesileyle de pek çok mümin, Müslüman kardeşimiz, çok ciddi acılar ve sıkıntılar çekiyor.”
“Suriyeli kardeşlerimizi unutmayalım”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri kapsamında, Suriye’deki şiddet olaylarından kaçarak Hatay ve Kilis’teki geçici konutlarda yaşayan Suriyelilerin de ziyaret edilmesini istedi. Başkan Görmez, şöyle konuştu: “Bu vesileyle bu kardeşlik haftasında milletimizin bütün fertlerinin, şiddetin pençesinden ülkemize sığınan, Hatay ve Kilis’te çadır kentlerde yaşamaya başlayan Suriyeli kardeşlerimize bir şeyler göndererek değil, doğrudan ziyaret ederek, tıpkı kardeşliği kendisinden öğrendiğimiz sevgili Peygamberimizin Ensar ve Muhacir kardeşliğini tesis ederken ortaya koyduğu örneklikte olduğu gibi, şiddetten ve kötülükten kaçarak bize sığınan Suriyeli kardeşlerimize elimizi uzatmamız gerektiğini ifade etmek istiyorum.”
“Değerler, retoriklere kurban ediliyor”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, bir saat süren basın toplantısında kardeşlik gibi yüce değerlerin zaman zaman retoriklere kurban edildiğini de vurguladı. Başkan Görmez, şöyle konuştu:
“Ortada bir hakikat var. Bizi biz kılan, bize kimliğimizi kazandıran büyük kavramlarımızı zaman zaman söylemlere ve retoriklere kurban ediyoruz. En yüce değerlerimizi ifade etmekten uzaklaşıyoruz. Onun için kardeşlik, bir söylem, edebiyat ve retorik değil, bir ahlâk ve hukuktur. Biz sevgi ve iman bağıyla birbirimize bağlı olduğumuz gibi hak bağıyla da bağlıyız. Mümin, müminle kardeş olduğu gün aynı zamanda hak bağıyla da birbirine bağlı olur ve bu hakkın kurucusu da Cenâb-ı Hakk’ın kendisidir. Zaten o bağ, ismini de Cenâb-ı Hak’tan almıştır. Biz hakkın ve hukukun en büyük kaynağının bütün kâinatı yaratan Cenâb-ı Hak olduğuna inanan bir inancın mensuplarıyız.”
“İnsanoğlu bizi biz kılan değerleri unuttu”
Günümüzde insanı insan kılan hak değerlerin unutulduğunu ve insanlığın yoksullaştığını kaydeden Başkan Görmez, Latincedeki “insan insanını kurdudur” sözüne atıfta bulunarak “insan insanın yurdudur, sığınağıdır” diye konuştu. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, şöyle devam etti:
“İnsanoğlu bizi biz kılan o hak değerleri unuttu. İnsanlığımız yoksullaştı. İslam dininin gerek Kur’an-ı Kerim’le ve gerekse Peygamber Efendimizin hayatıyla bize öğrettiği bir İslâm irfan geleneği var. Evrensel insan kardeşliği derken, hümanizmayı kastetmiyorum. Modern zamanların hümanizmasını kastetmiyorum. İnsanı merkez alan modern zamanların hümanizması ile İslâm irfan geleneğinin yaratıcı eksenli insan kardeşliğinin farklı şeyler olduğunu düşünüyorum.
“Latincede bir söz vardır. İnsan insanın kurdudur. Biz diyoruz ki, insan insanın yurdu, umudu, velisi, sığınağıdır. İslâm irfan geleneğinin hoşgörü adına insanlığın evrensel kardeşliği adına Batı edebiyatına hediye ettiği çok büyük muazzez eserler vardır.”
“Tarihte yaşanmış acı hikâyelerden kan davaları üretiliyor”
Müslümanları birbirine bağlayan bunca unsur varken zaman zaman İslâm dünyasında olup bitenleri anlamlandırmakta zorluk çektiğini kaydeden Başkan Görmez, tarihte yaşanan acı hikâyelerden kan davaları üretilerek kardeşlik ahlakının ihlâl edildiğini vurguladı. “Bütün bunları geride bırakmak lazım” diyen Başkan Görmez, şöyle konuştu:
“İslam dünyasında olup bitenleri zaman zaman anlamlandırmakta hatta kendi aramızda kendi ülkemizde bizi kardeş kılan yüzlerce, binlerce değer ortada iken birbirimizle olan ilişkileri anlamlandırmakta hakikaten büyük güçlük çekiyorum. Zaman zaman hâli ve geleceği bırakıyor ve tarihte yaşanmış acı hikâyelerden kan davaları üretiyoruz. Tarihte yaşanmış acı hikâyeleri karıştırarak oradan birbirimize birtakım öfkeler, intikamlar devşiriyoruz. Bunun da izahını yapmak çok zor. Hiçbirimiz Sıffin’de yoktuk, Kerbelâ’da yoktuk. Biz, ne Çaldıran’da ve ne de Dersim’de vardık. Ama bugün bütün bunların hesabını birbirimize soruyoruz. Bunların hesabını birbirimize sorarak kardeşliğimizi, kardeşlik ahlâkımızı ihlal ediyoruz. Bütün bunları geride bırakmak lazım. Hâle ve geleceğe bakmak lazım. Elbette sorgulamak, hesaba çekmek ve yüzleşmek önemlidir, ama affetmek diye bir şey var. Bağışlamak diye bir şey var. Affetmek çok daha yüce ve zor bir haslet.”
“Çatışma kültürü ortadan kaldırılmalı”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, basın toplantısında Avrupa’da ortaya çıkan ve zamanla diğer ülkelerde de yaygınlaşan “çatışma kültürü” kavramına da değindi.
Çatışma kültürünün, dinler, kültürler ve medeniyetler arasında bir nefret söylemi ürettiğini ifade eden Başkan Görmez, bu söylemde sadece Batı dünyasının değil, Müslümanların yaptığı yanlış uygulamaların da etkili olduğunu hatırlattı.
Başkan Görmez, şöyle konuştu:
“Batıda bir caminin önüne kendi öfkesini ifade etmek için bir domuz kafası bırakan bir ırkçı, bir ayrılıkçı bizi ne kadar rahatsız ediyorsa, İslâm dünyasında da kendini bilmeyen birisinin, hıncını, asırlarca varlığını sürdüren ve hiçbir Müslümanın dokunmadığı bir mabetten almaya çalışması kabul edilebilir bir şey değildir.”
“Acı hâdiseleri yüceleştirerek bir ayrılık oluşturmak, kardeşliğe gölge düşürür.”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Bir gazetecinin, Danimarka ziyareti esnasında bazı vatandaşların, kendisinden, “Hacı Bektaş-ı Veli Müzesi”nin dergâha çevrilmesi yönünde talepte bulunduğunu hatırlatması üzerine Başkan Görmez, şunları söyledi:
“Acı hadiseleri yüceleştirip oradan bir ayrılık oluşturarak kardeşliğe gölge düşürmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Diyanet İşleri Başkanı olarak, Hacı Bektaş-ı Veli Külliyesi, asırlar önce hangi amaca hizmet etmişse, tarihteki hüviyetine uygun olarak, aynı erkâna, aynı niyaza hizmet etmesini ve yine aynı şekilde ziyarete açılması gerektiğine inanıyorum. Bence Madımak Otelinin lokanta olmaktan çıkarılması da çok önemliydi. Bizzat bunun için çaba sarf ettiğimi söyleyebilirim. Aynı şekilde Hacı Bektaş-ı Veli Külliyesinin de müze olmaktan çıkarılıp, kendi asli hüviyetine dönmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.”
“Sorun, küçük aidiyetlerimizi bir kimliğe dönüştürmemizden kaynaklanıyor”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Türk- Kürt kardeşliğinin tesisi yönünde sorulan bir soruya da şu karşılığı verdi:
“Bütün Müslümanların farklı aidiyet ve mensubiyetleri var. Dile, ırka, kültüre, coğrafyaya mensubiyet, farklı aidiyetlerdir. Ama büyük aidiyetimize baktığımızda bunlar büyük aidiyetimize göre küçük aidiyetlerimizdir. Çünkü bizim elimizde değil. Biz dünyaya hangi dili konuşacağımızı ve rengimizi annemizin karnında belirleyerek gelmedik. Bütün İslâm dünyasındaki en büyük sorunlardan bir tanesi de budur. Belki de Emevî hanedanından itibaren, belki de Hazreti Peygamberin kabrinin üzerindeki topraklar kurumadan başlayan bir yanlışlıktır bu. Sorun, küçük aidiyetlerimizi bir kimliğe dönüştürerek, en büyük aidiyetimiz olan, bizi insan kılan kardeşliğin önüne ve bizi Müslüman kılan aidiyetimizin önüne geçirmemizden kaynaklanıyor.
İslam kardeşliği çok iyi anlaşılsa, çok iyi idrak edilse, bir retorik ve söylemden çıkarılıp bir ahlâk ve hukuka dönüştürülürse bütün bu ayrılık ve gayrılıkların ortadan kalkacağına inanıyorum. Bizim bütün çabamız bu yönde.”
“İslam dünyasındaki sorunlar eczacı yöntemiyle tedavi olmaya benziyor”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, geçtiğimiz günlerde çok tartışılan Suudi Arabistan Baş Müftüsü Şeyh Abdülaziz bin Abdullah’ın “Kiliseler yıkılsın” yolundaki açıklamalarının sorulması üzerine ise şunları söyledi:
“Bugün İslâm dünyasında yaşanan en büyük sorun, İslâm dünyasının eczacı yöntemiyle tedavi olmayı denemesidir. Tabibe başvurmadan, eczaneye gidip herhangi bir çekmeceden ilacı alıp içmek neyse, Kur’an-ı Kerim’in ortaya koyduğu esası yok sayarak, Resul-i Ekrem’in Medine’ye hicret ettiği günden beri Hristiyanlarla yazdığı, yaptığı anlaşmalar bugüne kadar gelmişken böyle bir yöntemin seçilmesi de odur. Hz. Ömer Kudüs’e girdiğinde bir kiliseye gidip namaz kılmaya davet edildiğinde “Ben burada kılarım, yeryüzü bana mescit kılındı; ama benden sonra burayı Müslümanlar camiye çevirirler” diye endişe duymuştur. Fatih’in Galata ve Bosna Hristiyanlarıyla yaptığı anlaşmalar da elimizdedir. Yani İslam medeniyetinin bugüne kadar yapıp ettiklerini, bütün müesseselerini bir tarafa bırakacaksınız, eczaneden bir tane zayıf bir rivayet bulacaksınız, o rivayet üzerine hüküm bina edeceksiniz. Problem, oradan kaynaklanıyor”
“Cem evlerinin statüsünü bizatihi Aleviliğin otantik tarihi çözer”
Cem evlerinin statüsü konusunda Diyanet’in görüşünün ne olduğunu soran gazeteciye Diyanet İşleri Başkanı Görmez şöyle cevap verdi :
“Cem evler ile ilgili sürekli ifade ettiğimiz bir husus var. Cem evinin statüsünü bizatihi Aleviliğin otantik tarihi, bilgisi çözer. Diyanet, klişe değildir. Herhangi bir yerin ibadethane olup olmadığına karar vermek, herhangi bir kuruma, herhangi bir şahsa bırakılmamıştır. Bizatihi dini bilgi kaynaklarına bırakılmıştır. Dolayısıyla bu sorunu Aleviliğin kendi tarihi bilgisi, kaynakları ve kültürü çözebilir. Bugünden yüklediğimiz anlamların çözmesi mümkün değil.
Bizim en hassas olduğumuz husus, Aleviliği İslam’ın dışında göstermek ve cem evini de caminin karşısında farklı bir dinin mabedi gibi göstermenin Aleviliğin bütün tarihi kaynaklarına aykırı olduğudur. Sadece cem ayininde 12 hizmet vardır. 12 hizmetin her birini önünüze koyduğunuzda ve 12 hizmet için okunan Kur’an ayetlerini dikkate aldığınızda cem evini farklı bir dinin mabedi ve camiye alternatif gibi değerlendirmek asla mümkün değildir.”
Toplantıya, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, Din Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Yaşar Yiğit, İstanbul Müftüsü Doç. Dr. Rahmi Yâran ve PTT Genel Müdür Yardımcısı Hüseyin Somuncuoğlu da katıldı.