Levent BİLGİ
Soğuk Savaş Nurculuğundan Kurtulmak
Said Nursi döneminin en büyük tehlikesi Komünizm karşısında dik bir duruş sergilemişti. O dinsizliğin, despotizmin Komünizm eliyle geleceğini biliyor ve yazdıklarıyla bu büyük tehlike karşısında sed oluyordu. Onun vefatından sonra Komünizm tehlikesi artan bir hızla devam etti. Bütün Anadolu’yu sağ/sol çatışmaları kapladı. Said Nursi’nin takipçileri bu tehlike karşısında aktif bir rol alarak Nursi’nin dik duruşunu devam ettirdiler.
Ama zamanla soğuk savaş tehlikesindeki ölçü kaçtı ve Nurcular yavaş yavaş da olsa devletçiliğe, milliyetçiliğe, muhafazakarlığa doğru savrulmaya başladılar. Halbuki Bediüzzaman istibdadın, kanunsuzluğun, keyfiliğin her türlüsüne düşmandı Komünizmin tektipçiliğinden, devletçiliğin tektipçiliğine kaçma gibi bir tavra hep uzak durmuştu. O’na göre istibdadın adının şu veya bu olması önemli değildi, istibdat her alanda red edilmeliydi.
2000’li yıllara gelindiğinde ise dünya büyük bir değişimin içine girdi. Komünizm tehlike olmaktan çıktı, soğuk savaş dönemleri kısmen sona erdi. Dünya yavaş yavaş büyük bir küresel köye dönüşmeye başladı. İnsanların, bilhassa gençlerin ilgileri, dertleri, sıkıntıları hızla değişmeye başladı.
Maalesef ki bugün itibarıyla yaş ortalaması 40/50 üzeri olan Said Nursi takipçileri bu değişimi tam anlamıyla okuyamadılar. Hafif devletçi, milliyetçi, kapitalist, koyu muhafazakar tutumları en çok Risale-i Nur ve Bediüzzaman’a zarar verdi.
Said Nursi seleflerinden yola çıkarak Kur’an’ın dört temel esasından biri olarak Adalet’i vurgulamıştı. Yani adaletsiz Kur’an’ın, imanın, tevhidin bir ayağı sakattı. Bediüzzaman, Kur’an’ın adalet vurgusunu ilk dönem eserlerinde yoğun olarak anlattı ve Cumhuriyetten sonra da talebelerine “Bu eserler hayat-ı içtimaiyede rehberleriniz olsun” diyerek tekrar bastırdı.
Ancak Nursi’nin ölümünden sonra soğuk savaş tehlikesi ile bu eserler bilinçli veya bilinçsizce ihmal edildi. Divan-ı Harb-i Örfi, Münazarat, Nutuk, Hutbe-i Şamiye gibi eserlerdeki hak, hürriyet, adalet, istibdat karşıtlığı, keyfiliğin tenkidi gibi Kur’an’ın en temel vurguları ihmal edildi.
Bunlar sanki kutsallaştırılan devleti muhafaza etmenin önündeki engeller olarak görüldü. Halbuki devletin kutsallaştırılması problemliydi. Onun içindir ki üzerleri devamlı örtüldü. Halbuki Hak, Adl, Allah’ın isimlerindendi ve bunlar olmadan Tevhid de olmazdı. Peygamber haksızlık, adaletsizlik, eşitsizlikle mücadele için gelmişti. Hakkın ve adaletin olmadığı yerde Tevhid de olmazdı.
İddia ederek söylüyorum. Hakperest olmazsak Allah’a imanımız problemlidir. Adaleti sonuna kadar savunmazsak Tevhid inancımız sıkıntılıdır. Adaletsiz haşre iman eksik kalır. Eşitliksiz Peygamber’e nasıl iman edebiliriz? Allah’ın esmasının tecellileri olan kâinata imani bir çevrecilik hassasiyeti ile bakamazsak nasıl o güzel isimleri okuyabiliriz?
Çok net ifade ediyorum: Risale-i Nur Külliyatını soğuk savaş takıntılarımızdan kurtulamadan okumak onu köhne kafalarımıza hapsetmek, eski zaman kırıntılarını tekrar edip durmak demektir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.