Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU
Londra-Astana-Cenin çizgisi
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Bir türlü gelmez görünen ilkbaharın sıcak bir ilkbahar günüydü.Balkonda oturup çay içip, yeni açan limon çiçeklerini seyrediyordum.Bir yudum aldım ki telefonum çaldı.Yiğit arkadaşım öğretmen Sungur arıyordu.Caddede seni bekliyorum hemen in dedi.İkinci bir yudum almadan giyinip aşağı fırladım.
Selamlaşıp kucaklaştıktan sonra yürümeye başladık.Az sonra bir otobüse atladık. Nereye, neden diye sormadım ve bindik.Otobüs tıklım tıklım değildi.Arka koltuğa yanyana oturduk.İnsanlar zekalı telefonlara gömülmüş gibiydi.Sanal dünyalarda sörf yapıyorlardı.Eski günlerdeki sohbet;hayal dünyasınının yerini sanal bir evren almış gibiydi.İnsan iletişimleri kerhen ve zorunluluk eseriydi.
Otobüsten Antalya'nın batı yakasında Tünektepe yakınında indik.Denizden 600 m yükseklikteki tepeye tırmanmaya başladık.Etraf çam çeşitli ağaç ve makilerle bezeliydi.Türlü çiçekler, arı böcek vızıltıları, kuş ötüşleri arasında yokuşu tırmanmaya başladık.Hayat bize güzeldi.Hayat tam bir ilkbahar ortamıydı.
Arkadaşım Sungur "üç hikayem var dinlersen.Bu yokuşu daha zevkli çıkarız" dedi. Başladı anlatmaya.
-Geçenlerde Şeyhsinan Camii'nde açıkta,cuma namazı kılarken önümde bir kişi gördüm.Arap kıyafetli.Yani yukardan aşağı entarili.Namazdan sonra tebrikleştik.Hal ve rahmetli Manço diliyle tebrikleştik.Tanıştık.Adı Ahmetmiş ve Londra'da yaşıyormuş.
Esmer, kavruk, ince, uzun müslüman simalı biri.Arap değil Pakistanlı imiş.Sonra dişini gösterip rahatsızlığını ifade etti.Ahmet'e bizim evin altındaki dişçiyi gösterdim.Sonra bir simitçide çay sohbeti ettik.Yanımıza başkaları da geldi.Ortak dilimiz olmamasına rağmen, kalpten kalbe halden hale yol vardır; gerçeğince anlaştık.İngilizce bilmediğime pişman filan da olmadım.El kol tavır dili; yetmese de iş görüyordu.Bir lisan birden fazla insanla diyaloğu sağlayabiliyordu.Arkasından Ahmed'i kaldığı Asya Pansiyon'a kadar götürdüm.Eşiyle kaldığını da öğrenmiş oldum.
-İki gün sonra pazartesi kuşluk vakti zil çaldı. Baktım Ahmet eşiyle kapının önünde.Buyrun buyrun diyerek içeri aldım.Terliklerini verdim odaya geçtik.Yine hal hareket diliyle konuştuk.Maalesef burda lazım oldu ikinci dil.Hanımın adı Begüm'müş.Bizimkiler gibi ismi!Üç çocukları varmış yetişkin.Biri doktormuş öğrendik.
-Sonra balkona aldım ve aç olup olmadıklarını sordum.Eliyle karnını gösterdi Ahmet tokmuş.Sonra meyve ve kuru yemiş ikram ettim.Teşekkür ve memnuniyetleri anlaşılıyordu.Türk usulü ısrar ettim.
-Sonra namaz vakti girdi.Namazlarımızı kıldık.Ardından kütüphanede bulunan İngilizce Risale-i Nur'dan;The Fruits of Belief, Thırty-Three Vindovs vb. bir çanta kitapçığı, Begüm hanımın eline tutuşturdum.Çocuklarına hediye ettiğimi vurguladım anlaştık.Kitapların ilk sayfasına çocuklarının isimleriyle Türkçe sunuş yazdım.Artık bi zahmet Londra' da bir Türk'e okutsunlar canım.Diş işlerini de en güzel ve indirimli yaptırıp uğurladım.O gün bugün ortaya karışık mesajlaşıyoruz.Benim ki İngilizce Risale vecizeleri vb. şekilde.
Sungur burda gülümsedi ve derin nefes aldı.Belli ki mutluydu. "Yoruldun mu" dedi.Kafamı yukarı salladım, yürümeye devam ettik.İnanılmaz bir şey oldu.Keklik ötüşü duymaya başladık.Çocukluğumda kaldı sandığım bir sesti.Hem de kart bir erkek keklik ötüşüydü..
İkinci hikaye bir pazar akşamı Kızılharım Mescidi kapısında başlamış.
- Tam camiye girecektim baktım kapıda bir çift karıkoca.Adam iri hafif ürpertici hanım ufak tefek tesettürlü.Önden buyur ettim durdular anlattılar.Bu sefer rahat anladım.Çünkü Kazak'larmış.Bu camiin lavabo ve tuvaleti kapalıymış.Hocalar bugün tatilde ya o yüzden.
-Yakındaki tarihi Demircikara Camii'ne beraberce gittik. Namazları kılıp beraber fotoğraf çektirdik.Türkiye' ye geleli bir sene olmuş, marangozluk yapıyormuş.Adı Aslan olan Kazak kardeş.Eşiyle gezmeye çıkmışlar; yolumuz camii kapısında kesişti.
-Sonra eşime telefon ettim misafirler için.O da buyursunlar dedi.Eşim sağolsun kek yapıp meyve ikram etti.Çocukları varmış okula giden.Sonra Kazakistan'dan bahsetti.Nazarbey'in istibdadından şikayet etti.Bazı vidyolar gösterdi çarpıldım.Sokakta göstericileri polis takır takır vuruyor sonra tekmeliyordu..
-Sonra Risale-i Nur ve Üstada geldik.Rusya'da bazı müslümanların, Risale-i Nur'a batıl denebilecek bir değer verdiğinden bahsetti.Ben de konuyu izah ettim.Anlamış görünmesinden memnun kaldım.Gece yarısı; çocukların elbise, ayakkabı vb ihtiyaçlarını karşılayan omuzda taşınabilir bir torba ve risalelerle beraber evden otobüs durağına kadar uğurladık.Masum ve mümin simalı eşinin memnuniyeti unutulacak gibi değildi.Tam yedi çocuklarıyla Antalya'da yaşamayı bizler anlayamayız tabii.İletişim ve irtibatımız sürüyor dedi.
Nefeslerimiz açılmıştı.Zirveye yaklaşıyorduk.Zirveye en hızlı gidilse bir saatte çıkılabiliyordu.
3.hikayeye geçiverdi muallim Sungur.
Sağdan; Filistinli Ebu Hasan, Hilal ve Hamza
-Geçen 1 mayıs günü kalabalık caddede yürürken Arapça konuşmalar duydum.Baktım üç genç. Ehlen sehlen ya ahi dedim.Türkçe memleket? dedim.Filistin demesinler mi.Oracıkta kucaklaştık.Ene ismük Sungur dedim.Biri Ebu Hasan diğeri Hilal öbürü Hamza imiş.
-Hayırdır derken Ebu Hasan dişini gösterdi yüzünü buruşturdu.Anladım dedim dişin ağrıyor.Yüzünü daha çok buruşturdu.Deva deva dedi.Anladım diş doktoru dedim.Yok yok deva dedi.Anladım ilaç dedim o kolay.
İlerdeki eczaneye gittik kapısında nöbetçi eczaneler var.En yakın nöbetçi eczaneye yürüdük kapalı.Zile bastık açan yok.Anladım 1 mayıs işçi bayramı kutlamak adına; nöbetçi eczanesini bile açmamıştı emekçi yurtsever eczacı!.
En yakın eczaneye telefon açtım.Anladık açıkmış.Atatürk Caddesi;Işıklar derken deniz kenarına yakın bulduk eczaneyi.Ağrı kesiciyi aldık orda yuttu Ebu Hasan.Parasını hemen verdim.Arapça bir la-la çıktı gürültülü ama savuşturduk.
-Yolda kahvaltı yapalım ama parası bizden dedi Ebu Hasan.Gençleri mi kıralım dedik.Durumları da iyi görünüyor.Yakındaki öğretmen evine daldık.Türk kebaplarını;ortaya karışık konuşma eşiliğinde yedik elhamdülillah.Ama öğretmenler arasında biraz gürültülü yaptık; birbirimize karşılıklı ikramı bol bir yemek oldu.
-Sonra Karaalioğlu Parkı'na çay içmeye gittik.Şay(çay) aynı zaten.Ramazan proğram hazırlıklarını gördüler.Üstte büyük çamlar altında; altta çayırlar üstünde hergün ikram iftarlarını duyunca sevinç çığlığı attılar.Antalya Körfezi'ni arkaya;Konyaltı sahilini daha arkaya; en arka ve yükseğe de Beydağları'nı alıp pozlar verdik.Semaver kaynarken ; Türkçe-Arapça tercüme proğramı üzerinden sohbete başladık.
-Filistin, İsrail ve müslümanlar.Ebu Hasan evli ve bir kız bir oğlan iki çocuğu var.Resimlerini gösterdi.Hilal muhasebeci Hamza bilir kişiymiş. Bir haftadır Antalya'da imişler.Sonra İstanbul'a gideceklermş.İstanbul'da gezecekleri yerleri söyledim.Eşi bu gezmelerden memnun değilmiş.Hasan'a müslümanın tek sığınağının ailesi olduğunu söylediğimde birden ciddileşti.Eşine aldığı kolye ve yüzüğü gösterdi.Tebrik ettim ve paralı oluşları hoşuma gitti.Mülteci Filistinlilerden bahsedince yine ciddileşti ve hüzünlendi.
-Sonra Üstad ve Risale-i Nur'dan bahsettim.Arapça İla Külli Maraz ve Mübtela kitabını hediye edip okumalarını tavsiye ettim.Ardından külliyatı resimler üzerinden anlattım.Sonra Ebu Hasan birden Kur'an'ı açtı ve okumamı söyledi.Kendinden daha seri okuduğumu görünce şaşırdı.Beklemiyordu.Sonra açıklar gibi yapınca devreye girdim, başladım açıklamaya.Hayret karşıma hepsini açıkladığım bir bölüm çıkmıştı.Oysa anında Arapça aslından hiç Kur'an meali çalışmamıştım.Bildiğim tek yabancı dil! Kur'an'ın Türkçe açıklamasıydı.Ebu Hasan asıl burda çarpıldı.Bunu hiç beklemiyordu.Ben de çok seviçliydim.Dedim -'Araplar bizi pek bişeye benzetemiyorlar.Kuran ve dini her şeyi en iyi bildiklerini zannediyorlar.
-Anladım ki bu Sözler'in ve samimiyetin apaçık bir kerameti.Haza min fadli Rabbi.
-Sonra Filistinli gençlerle kucaklaşıp vedalalaştım.İstanbul'dan ve Cenin'den görüntülü konuştuk.Ebu Hasan durumdan; Üstad ve Risalenur ile ilgili harika bir tasarımı paylaştı.Cenin'de doktor abisiyle görüntülü tanıştırdı.Bu konuşmalar yine Sözler'in öğrettiklerine az katkıyla gerçekleşiyordu.Az önce Arapça, Hutbei Şamiye paylaştık.
.Ebu Hasan vatsapta;-Şimdiye kadar senin gibi iyi bir insanla tanışmamıştım, seninle Aksa Camii'nde namaz kılıp dua etmeyi umuyorum yazmış.
Bu sözünü samimi kabul edip, Türkiye müslümanları ve nurcular adına sevinçle kabullendim ve candan yürekten aamiin dedim.
Özellikle de; Gazze' de Ramazan'da şehit edilen Fiistinlilere rahmet dilerken, İsrail'in kendi kin ve kan bataklığında sonsuza kadar boğulmasını Kahhar Cebbar ziintikam Allahuzülcelalden yakarışla diliyorum.
Bu arada Tünektepe zirvesi bembeyaz bir şehir manzarası sunuyordu bize.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.