Zafer KARLI
Maddi ve manevi cihazlarımızı nefis ve Allah hesabına çalıştırmanın karşılığı
Soru: Maddi ve manevi cihazlarımızı nefis hesâbına ve Allah hesabına çalıştırmanın karşılığı Risale-i Nur’da nasıl izah edilmektedir.
Cevap :
Risale-i Nur Külliyatı bize imanı canlı, aksiyoner bir şekilde yaşamanın formüllerini vermektedir. Risalelerdeki afaktan enfüse olan tefekkürler varlık ve hadiseleri iyi okuyup, isabetli yorumlayarak, insan, kâinat ve ulûhiyet hakikati arasındaki dengeyi koruyan, ileri görüşlü, derin düşünceli ve basiret sahibi kimselerin yetişmesini netice vermiştir. Nitekim Kur‘an-ı Kerim‘de, “Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.” (1) buyrulmaktadır. Kâinat kitabını iyi okuma, teşrii hükümlere uymanın yanında tekvini emirleri de tatbik etmekle mümkündür. Allah’ın mevcudata yerleştirdiği maslahatları, diğer taraftan da dinin emirlerindeki / esasındaki amaçları kavramaya çalışmak gibi hususlar kâinata hikmet nazarı ile bakabilmenin bir neticesidir. Bediüzzaman Hazretleri “Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, karşılığında onlara Cennet vermek sûretiyle satın almıştır.”(2) ayetin bir tefsirini yaptığı Altıncı Söz’de ayetin emrettiği şekilde hayat süren müminlerin kazançlarını sıralamaktadır. Bu tespitlerden biri şu şekildedir:
“Her âzâ ve hasselerin kıymeti, birden bine çıkar. Meselâ, akıl bir âlettir. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp, belki nefis hesâbına çalıştırsan, öyle meş’um ve müz’ic ve muacciz bir âlet olur ki, geçmiş zamanın âlâm-ı hazinânesini ve gelecek zamanın ahvâl-ı muhavvifânesini senin bu bîçare başına yükletecek yümünsüz ve muzır bir âlet derekesine iner. İşte bunun içindir ki, fâsık adam, aklın iz’âc ve tâcizinden kurtulmak için gâliben ya sarhoşluğa veya eğlenceye kaçar. Eğer Mâlik-i Hakikisine satılsa ve Onun hesâbına çalıştırsan, akıl öyle tılsımlı bir anahtar olur ki, şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazînelerini ve hikmet defînelerini açar. Ve bununla sahibini, saadet-i ebediyeye müheyyâ eden bir mürşid-i Rabbânî derecesine çıkar.
Meselâ, göz, bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp, belki nefis hesâbına çalıştırsan, geçici, devamsız bâzı güzellikleri, manzaraları seyr ile şehvet ve heves-i nefsâniyeye bir kavvat derekesinde bir hizmetkâr olur. Eğer gözü, gözün Sâni-i Basîrine satsan ve Onun hesâbına ve izni dairesinde çalıştırsan, o zaman şu göz, şu kitâb-ı kebîr-i kâinatın bir mütâlaacısı ve şu âlemdeki mu’cizât-ı san’at-ı Rabbâniyenin bir seyircisi ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübârek bir arısı derecesine çıkar.
Meselâ, dildeki kuvve-i zâikayı Fâtır-ı Hakîmine satmazsan, belki nefis hesâbına, mide nâmına çalıştırsan, o vakit midenin tavlasına ve fabrikasına bir kapıcı derekesine iner, sukut eder. Eğer Rezzâk-ı Kerîme satsan, o zaman dildeki kuvve-i zâika, rahmet-i İlâhiye hazînelerinin bir nâzır-ı mâhiri ve kudret-i Samedâniye matbahlarının bir müfettiş-i şâkiri rütbesine çıkar.”
Sonuç:
Her insan, Allah’ın gözetimi altındadır; hiç kimse, başıboş bırakılmamıştır. Bu yüzden, insanın yaptığı her şey kayıt altındadır. Her insan, iradesiyle yaptığı işlerden Allah’a hesap verecektir. Çünkü insan, bu dünyada Allah’ın birinci derecede muhatap aldığı ve yeryüzünün halifesi olan varlıktır. İşte bu insan, yapısına dercedilmiş cihazatı tekvini emirler doğrultusunda kullanmazsa zarar eder. Saadet-i ebediye zararına manasız, lüzumsuz, zararlı kederli, hodfüruşane, sakil, riyakârane bazı hissiyat-ı süfliye ve menafi’-i cüz’iyenin hatırı için (3) haddini aşmış olur.
Mesela: Göz, gönül dünyasını doğrudan etkilediği için çok önemlidir. Yüce Rabbimizin nazar ettiği/baktığı merkez gönüldür/kalptir. Bunun için gözün her gördüğü gönülden geçer. Gözü korumak, kalbi kararmaktan kurtarmaktır. Nitekim bu konuya dikkat çeken Efendimiz (asm) şöyle demiştir :“Dikkat edin vücudun içinde bir et parçası vardır. O düzelirse bütün vücut düzelir, o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin o et parçası kalptir.” (4) Kalbi günahlarla kirlenmiş olan kimse kulluğun tadını alamaz. Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırır. (5) Bunun sonucunda artık insan dünyada kârını-zararını, iyiliğini -kötülüğünü, kurtuluşunu - helâkını ayırt edecek basireti kaybeder. Böylelikle insan, kulluk etmesi için Allah’ın kendisine vermiş olduğu maddi ve manevi organları geçici dünya menfaati için kullanarak çok kıymetli cihazatı az bir menfaat ile değişmiş olur. Bunun sonucu olarak o insana ebedi bir felaket kapısı açılmış olur.
Kaynaklar:
1-(Bakara Sûresi: 2/269)
2-(Tevbe Sûresi: 9/111.)
3-(Lem’alar - 160)
4-(Buhari – Müslim)
5-(Lemalar, İkinci Lem´a s.15)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.