Mahşerde önümüze gelecek 'trafik dosyası'
Avrupa'da, Amerika'da insanlar trafik kurallarına uyuyor, birbirinin hukukuna daha çok saygı duyuyorlar! Bizde neden olmuyor?
Risale Haber-Bugün yazarı Ahmet Taşgetiren, Türkiye'deki bitmek bilmeyen trafik kazalarını yazdı. Avrupa ve Amerika örneği de veren Taşgetiren, trafik kazaları ile İslam'ın içselleştirilmesi arasında bağ kurdu.
Sohbetlerde "Mahşer ortamında herkesin önüne kalın bir trafik dosyası konacak" dediğini ve dinleyenlerin şaşırdığını belirten Taşgetiren, "Kırmızı ışıkta geçmeler, hatalı sollamalar, yoldan hızla geçerken kaldırımda yürüyen insanın üzerine çamur sıçratmalar, şerit ihlali ile en ön sıraya kaynamalar, yolun ortasında yolcu indirip - bindirmeler, olmayacak yere park yapmalar, başkasının aracına vurup kaçmalar, gereksiz yere uzun göz alıcı far yakmalar, gereksiz selektörlerle öndekini karşıdakini rahatsız etmeler, çarptığı insanı orada bırakıp ortadan kaybolmalar, vs... Bunlar bir hukuk ihlali ise, hukuku ihlal edilenler haklarını almayacaklar mı?" dedi.
Bayramlarda yollardan aile aile ölüm haberlerinin geldiğini ve yüreklerin yandığna işaret eden Taşgetiren, "Ben her trafik olayında bir "insan problemi" bulunduğunu düşünüyorum. Kendi "Özgün insanımız"da ciddi bir kişilik problemi oluşmuş durumda" şeklinde yazdı.
"Başkasının hakkına riayet sorunumuz varsa... Bir gözetleyicinin bulunmadığına inanıldığında kural dışılığa kaymak genel davranış haline gelmişse... Bu, ait olduğumuzu zannettiğimiz değer yargılarının, yeterince içselleştirilmediği, en küçük kaytarma fırsatlarından istifade için pusuda bekleyen bir yanımız bulunduğu (Buna İslam dilinde heva, nefis, tutku denmektedir) anlamına geldiğini" belirten Taşgetiren, "Avrupa'da ya da Amerika'da insanlar trafik kurallarına daha çok uyuyor, birbirinin hukukuna daha çok saygı duyuyorlar!
Bizde neden olmuyor?" diye sordu.
Taşgetiren yazısını şöyle sürdürdü:
"Batı dünyasında kural, bir şekilde uygulanır hale gelmiş bulunuyor. Denetleme, artı cezalandırma sistemi yeterince yaptırım niteliği taşıyor. Zamanla insanlar da, bunu karakter haline getiriyorlar. Denebilirse, insanlar hayatlarının bir bölümünü "Doğru kurallara göre tanzim" anlamına, İslamileştiriyorlar. Bizim ülkemizde ise, "İslam - insan" ilişkisi bireysel duyarlılık ve bir ölçüde toplumsal denetimle sınırlı kalıyor.
"Devlet" uygulaması ise, bugüne kadar, karşılıklı suiistimale bağlı olarak kuralların içselleştirilmesini sağlayamamış durumda. İslam, yeterince içselleştirilmiş olsaydı, o zaman insanlar, kendilerini, somut bir gözetleyiciden çok daha etkili biçimde, "ilahi bir gözetim" in etkisi altında hissederlerdi. Şehrin bulvarından bir çiçek kopardığında tüm şehir halkının hakkını ihlal ettiğini dikkate alacağı gibi, yoldan geçişi ihlal eden bir park durumunun da şehir halkının hakkını ihlal niteliği taşıdığını, bunun hesabının verileceğini düşünürdü. Bunlar olmuyor.
"İslam insanlar için yeterince bağlayıcı değil, kamu yöneticileri ile de iş bir şekilde bağlanıyor. Ondan sonrası kan gölüne dönmüş yollar oluyor. "İslam insanlar için yeterince bağlayıcı değil" ifadesini biraz açmam gerekirse... İnsanın İslam'la ilişkisi bir kelime-i şehadetle başlıyor. Ama bununla bitmiyor. İnsan kelime-i şehadetle İslam alanına giriyor. Ondan sonrası bir "İslam kişiliği" edinme yolculuğu... Yaratan'la ilişkiyi doğru idrak, O'nun bildirdiği kuralları kişilik değeri haline getirmek ve bir gün O'nun huzuruna çıkacağı bilinciyle yaşamak...
"Belki hayatın her safhasında sorulması gereken soru şu: -Kişilik değerlerim ne kadar Yaratan'ın benden beklediği insan kıvamına uygun düşüyor? Ya da şöyle bir soru: -Oluşturduğum hayat hikayemi, yarın Yaratıcı huzurunda ne kadar savunabilirim?
"Bunun iç disiplinine Kur'an "Nerede bulunursum bulunayım, Allah benimle beraber" bilinciyle, Hazreti Peygamber (s.a.) de "Allah'ı görüyormuş gibi bir hayat yaşamak" bilinciyle kavuşmamızı tavsiye ediyor. Can yakıcı kaza haberlerinden kurtulacağımız günler, inanıyorum ki, bizim "Daha insan" olacağımız günlerle gelecek.