Meleknur ÖZDORUK

Meleknur ÖZDORUK

Mahzun Kardeşe İthaf

Bak kardeşim,

Elbet bazen gözlerin buğulanabilir, âlemine ince ince hüzün damlayabilir.

Elbet bazen hiç işitilmeyebilir, anlaşılmayabilir ve dahi sükûtun sahilinde nefeslenmek isteyebilirsin.

Elbet bazen hüznün bile yetim kalabilir.

Elbet bazen buz parçası olan enaniyetini şahs-ı manevide eritmek zannıyla ehadiyet cilvelerinin üzerini örtmen beklenebilir.

Elbet belli kalıplarda şekillenmen, belli renklerle boyalanman istenebilir.

Güzel uğraşların, seni heyecanlandıran meşgalelerin vardır. Tam da oralardan Rabbine yaklaşmaya sırlı yollar uzanır. İşte buralardan tenkit nazarına maruz kalabilirsin. Yani tam da kendiliğin üzerinden, yani Rabbinin sende vedia bıraktığı mehasinlere açılan emanetlerden yana yara alabilirsin.

Bazen aynalara dönük muhabbetlerinin cezasını şahıslar üzerinden yaşayabilirsin. O aynaların kırılmasıyla ellerin kanayabilir.

Bazen içinde kanat çırpan güvercinin kanatları incinebilir. Orada bir yerde sessiz sessiz ağlayan bir çocuk saklarsın.

Gel kardeşim,

De ki kaderin adaletine fetva verdiren kusuratım ziyadedir. Önce onlarla enfüsi yüzleşeyim, istiğfar makamına samimane itiraflarımla yüz süreyim.

De ki bazı acıların başı celalî, sonu cemalî tecelliler ile renkleniyor. Bu hüzün de kalbimi kesretten vahdete döndürmeli. Tevhidimi parlatmalı. Fark etmeden kalbim delinmiş de sanem misal mahbublar içine idhal olmuş ise bir ameliyat yapmalı.

"Allah, kalbin bâtınını iman ve marifet ve muhabbeti için yaratmıştır. Kalbin zâhirini, sair şeylere müheyya etmiştir. Cinayetkâr hırs kalbi deler, sanemleri içine idhal eder. Allah darılır, maksudunun aksiyle mücazat eder." (Hutbe-i Şamiye)

Sonra de ki, vahdaniyet içinde ehadiyet hakikatinin şümulünü hatırla. Bunun kâinattaki kanuniyeti bütün eşyayı sarıp sarmalıyordu hani. Fatır-ı Hakîm cemiyette de bu kanuniyeti vaz etmemiş mi? Haydi kendi dairemizi düşünelim. Dairedeki uhuvvet, ittifak, tesanüt, muavenet, muvazene, âhenk vahdaniyet cilvelerinin temessülü oluyor. O âhenkli bütün içinde esmamızdan süzülen hususiyetlerimizle fert olarak vahidiyet içinde ehadiyet cilvelerini okutuyoruz. O kıymettar fabrikanın tıkır tıkır çalışması için her birimiz mahsus çarklar olarak tanzim edilmemiş miyiz? Hah, demek ki kalıplara girmeye, aynîleşmeye, tasannuya, tekellüfe hiç lüzum yok. Keza o güzelim hususi çarkların aynileşmesi, fabrikanın işleyişinde verimi düşürmez mi? İnce ince yerler âtıl kalmaz mı?

De ki kendimizi arama seyrimizde, neşv ü nema seferimizde birbirimizin kanatlanmasına destek olalım kardeşim. Birbirimizin kafesi olmayalım. Selameti hissedeceğimiz, korunaklı, zaman zaman çıkıp dolaşsak da dönüp geleceğimiz bir yuva olalım. Dışarıda savrulsak da üşüsek de yuvamıza geldiğimiz zaman emniyet, sükûnet hissedelim.

De ki birbirimizi örselemekle, hırpalamakla, farkında dahi olmadığımız kabalıklarımızla ihlas vadisinde yürüyemeyiz. Marifete eremeyiz.

De ki vahidiyet canibinden biriz, bütünüz kardeşim. Ancak bir bütünün parçası olarak kemalimize yürüyebiliriz. Ehadiyet canibinden de biriciğiz. O bütünlük de türlü türlü renklerle zengineşmiyor mu? Dünya misafirhanesine gelen 100 küsür milyar insan aynı fıtrat üzerine vahidiyet cilvesini gösterirken, hepsinin farklı mizaçlara ve ayrı kimliklere sahip oluşu ehadiyet cilvesi olarak görünmüyor mu?

De ki bu İlahi ihsan ile birbirimizden istifade edelim. Vahidiyet ehadiyet dengesini cemiyet-fert üzerinden okumaya çalışalım. Bazı şeyler için kendimize "herzekârane karışma" diyelim. Kusurumuzun, aşırılıklarımızın sünnet dairesinde, ihlas ve uhuvvet zemzemiyle yıkanarak tadil olabileceğini ümit edelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum