Maneviyattan uzaklaşma, şiddeti doğuruyor

Maneviyattan uzaklaşma, şiddeti doğuruyor

Suç ve şiddet; birçoğumuzu rahatsız eden içtimaî yaralardır. Cemiyeti meydana getiren fertlerin niçin şiddete başvurdukları ve bu şiddetin nasıl engelleneceği cevaplanması gereken mühim suallerdir

Hasan Erciyes'in yazısı

Şiddetin içtimaî bir hastalık olarak yaygınlaştığı ve yeni yetişen nesli tehdit ettiği görülüyor. Hepimizin günlük hayatta sıklıkla karşılaştığı suç ve şiddet unsurları toplumun vicdanını kemirmeye devam ediyor. Artık günümüz Türkiye'sinde 'aile içi şiddet', 'kadınlara dönük şiddet', 'okullardaki şiddet', 'çocuk yaştaki suçlular', 'sporda şiddet', 'etnik şiddet' gibi kavramlar sıklıkla telâffuz ediliyor. Ülkemizde önceki yıllarla kıyaslanmayacak derecede artan şiddet hastalığı, masum insanları tehdit eder hâle gelmiştir. Fertleri ümitsizlik ve karamsarlığa iten bu durumun ele alınması, psiko-sosyal sebep ve neticelerinin araştırılması önemli bir konudur. Cemiyetin ruh sağlığı açısından tehdit meydana getiren suç ve şiddetin sebepleri, çözüm yolları çeşitli yönlerden ele alınabilir.

Bozulan değer hükümleri

Fertleri ve cemiyeti bir arada tutan önemli dinamiklerden biri de değer yargılarıdır. Bunlar geçmişten günümüze dinin, dilin, gelenek-göreneklerin ve içtimaî yapının tesiri ile oluşmuştur. Hürmet, sevgi, doğruluk, hoşgörü, fedakârlık, diğerkâmlık, adaletli olma, yardımseverlik, güçsüze yardım etme, zalime karşı durma gibi hususiyetler bunlardan bazılarıdır. Bu unsurlar haksızlığı men ederken, hakkı savunmayı ve adaleti tavsiye etmektedir. İslâm dininde her ferdin hakkı ve hukuku gözetilmekte, kimseye haksızlık yapılmaması emredilmektedir. Haram, helâl, kul hakkı, günah, sevap kavramları insanlara doğruluğu ve iyi davranışı tavsiye ederken kabalıktan, haksızlıktan, suçtan ve şiddetten uzaklaştırmaktadır. Bu değerler ferdin cemiyette kendini huzur ve emniyet içinde hissetmesine vesile olur. "Elinden ve dilinden zarar gelmeyen" mümin kişinin, hayata "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." anlayışının penceresinden bakarak, bu çerçevede tavırlar sergilemesi bu değerler manzumesinin önemli halkalarındandır. Bu değerler, ferdi empatiye ve başkalarını düşünmeye sevk ederken, haksızlığa, zarar vermeye ve bencilliğe giden yolları da kapatmaktadır.

Bizi biz yapan değerlerin tekrar tesis edilmesi adına, yeni neslin yetiştirilmesi önem arz etmektedir. Karşıdaki kişinin 'ahsen-i takvim' suretinde yaratılan bir 'insan' olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Şiddet, sadece karşıdaki kişiye değil, kendi değerlerimize de zarar vermektir. İnsanî bütünlüğünü koruyan, vicdan, akıl ve kalb muhasebesi yapan fertler, suç ve şiddete karşı kendilerini büyük ölçüde muhafaza altına almışlardır. Değer yargılarına sahip çıkmak, her ferdin aslî vazifesidir.

Değişen aile yapısı

Bütün içtimaî ve ferdî problemlerin tedavisinde aile yapısının müspet tesiri vardır. Günümüzde boşanmaların arttığını, aile içi anlaşmazlık ve ayrılıkların çoğaldığını görmekteyiz. Ailelerin parçalanması, boşanma ve göç gibi durumlar, aile fertlerinin psikolojisine tesir eder. Aile yapısının bozulması, problemli davranışların artışına zemin hazırlar. Buna bağlı olarak aile içindeki stres; şiddete ve topluma dönük suça dönüşmektedir. Stres altındaki fertler daha asabi, daha hırçın ve tahammülsüz hâle gelir. Stres ve tahammülsüzlüğün olduğu ailelerde yoğunlaşan iç gerilim ve öfkenin, şiddete dönüşümü hızlanır. Şiddet göstermek bu ailelerde sıradan hâle gelir. Aile yapısı maddî-mânevî dinamiklerle desteklendiğinde, aile fertlerinde huzur artacak, mutlu fertler öfke ve zararlı davranışlardan uzak kalacaktır.

Göç ve şehirleşme

Şehir ortamında yaşayan birçok aile ister istemez, hayatın sıkıntıları karşısında strese girmektedir. Çoğunlukla çekirdek aile modelinin hâkim olduğu şehirlerde, ailelerin sosyal destek unsurları azalmakta ve bu aileler zamanla yalnızlaşmaya başlamaktadır. Sosyal bağlardan kopan ailelerde ortaya çıkan problemlerin çözümü zorlaştığı gibi, sağlıksız roller ve davranışlar devam etmektedir. Büyük şehirlerde 'komşuluk', 'akrabalık', 'mahalle' kavramları maalesef bozulmuş durumdadır. Bugün birçok şehirde aileler ve aileyi oluşturan fertler daha kopuk yaşamaya başlamıştır. Bu durumda suç ve şiddetin meydana gelmesine sebep olan meseleye uygun müdahale, problem yaşayan kişiye yardım etme, meseleyi çözme yolları arama, sosyo-ekonomik problemleri zamanında çözme imkânı olmamaktadır. Stres ve sıkıntı altındaki ailede eşler ve çocuklar arasında problemler oluşmakta ve bu ailelerdeki fertler zamanla şiddet göstermeye daha yatkın hâle gelmektedir.

Göç eden ailelerde suça karışma daha fazla olmaktadır. Göç türü hâdiseler, stres doğurmaktadır. Göç eden ailelerde uyum problemleri görülür. Özellikle köy hayatından şehir hayatına uyum sağlamaya çalışan ailelerde bu daha fazladır. Çocukların kontrolü, davranışlarının takibi zorlaşır. Eğer ekonomik olarak da sıkıntı yaşanıyorsa, o zaman suç ve şiddet eğilimi daha da artar. Bu açıdan alt yapısı hazırlanmadan göç yapılmamalıdır.

Mânevî değerlerden uzaklaşma

Kur'ân-ı Kerîm'deki hükümler, aile içindeki münasebetler konusunda Müslümanlara gerekli sınırları çizmiştir. Namazın düzenleyiciliği, orucun nefsi terbiye ediciliği, zekâtın maddî olarak dengeyi sağlaması, kurbanın yardımlaşmadaki rolü bunlardan sadece bazılarıdır. Ayrıca dua, zikir, tefekkür gibi mânevî beslenme kaynaklarının da insanı, insan gibi davranmaya hazırlaması önemlidir.

Medya

Gençlerde görülen kavgacılık, hemen şiddete başvurma, küfürlü konuşma, dedikodu türü menfî hâdiselerde medyanın önemli tesirleri söz konusudur. Bilgisayar oyunlarından, dizilere kadar birçok sahada şiddet maalesef sıradan hâle getirilmiştir. Kendini 'en iyi' olarak tanıtan medya organlarında bile, şiddet unsurlarına sıklıkla başvurulmaktadır. Milyonların ruh hâlini bozan bu unsurlara karşı tepki, maalesef sözde yakınmalardan ibarettir. Çocuklarımızın problem çözme, davranış ve rol modelleri şiddet unsurları ihtiva ettiğinden, birçok anne-baba bundan rahatsızlık duymaktadır. Medyanın menfî tesirlerini en aza indirmenin yolu, onlarda yayımlanan şiddet ihtiva etmeyen, pozitif duygu ve düşünceleri yeşerten programların sayısını çoğaltmaktır.

Uyuşturucu madde ve alkol tüketimi

Uçucu madde, uyuşturucu, tiner bağımlılığı ile suç ve şiddet arasında çok net bir bağlantı vardır. Gasp olaylarına karışanların birçoğunda madde bağımlılığı tespit edilmiştir. Bilhassa aile içi şiddetin oluşmasında alkolün tesiri büyüktür. "Alkol bütün kötülüklerin anasıdır." mealindeki hadîs-i şerîfi hatırlamakta fayda vardır. Uyuşturucu madde kullanımının tedavisi, suç ve şiddetin önüne geçmede önemli bir adım olacaktır. Sigaradan başlayarak gençleri bu kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için gerekli bütün tedbirler alınmalıdır.

Psikiyatrik sebepler

Bazı psikiyatrik hastalıklarda suç işleme ve şiddet sergileme artmaktadır. Antisosyal kişilik bozukluğu, davranış bozukluğu, hiperaktivite, manik-depresif bozukluk, madde bağımlılığı, psikotik bozukluklar, kişilik bozuklukları bunlardan bazılarıdır. Bu hastalıkların zamanında tespitinin ve tedavisinin yapılması gerekir.

Diğer sebepler ve çözüm yolları

Bencillik, yalnız kendini düşünme, çabuk sinirlenme, öfkesini kontrol etmekte zorluk çekme ve yalnızlık; suç işlemeye ve şiddete sebep diğer faktörlerdir. Bunların tedavisinde, yukarıda sayılanların yanı sıra, kızgınlık ânında abdest almak, ortam değiştirmek de fayda sağlayacaktır. Bir hadîs-i şerîfte mealen; "Öfkelenince ayaktaysanız oturun, oturuyorsanız yatın, şeytan ateştendir, ateşi de su söndürür öyle ise, öfkelenince abdest alın." buyrulmaktadır. Su ve toprağın insanın negatif enerjisini alan rahatlatıcı bir yönü vardır. Karşıdaki kişinin iyi ve güzel yanlarını düşünmek, ona dua etmek, aşırı stresten kaçınmak, düzenli uyumak ve dinlenmek, spor yapmak, aşırı uyarıcı tesiri olan çay ve kahvenin fazlasından kaçınmak, derin nefes alıp vermek, kaslarımızı gevşetmek, hâdiselerin neticelerini düşünmek, kendi kendine olumlu telkinlerde bulunmak öfkeyi kontrolde fayda sağlayan diğer yollardır.

Öfke ve şiddet davranışlarının, ferdin önce kendisine zarar verdiği, kalb ve dolaşım sistemini bozduğu unutulmamalıdır. Kalb krizleri, öfke ânında daha sık olmaktadır. Ayrıca öfkeli ânlarda mide salgısı artmakta, sindirim ve gaz problemleri daha fazla görülmektedir. Zihin yorgunluğu ve yaşlanması, çabuk sinirlenen kişilerde daha fazladır. Bu kişilerde, kas ve hareket sistemine daha fazla enerji ayrılmakta, vücudun diğer organları stres altına girmektedir.

Netice olarak, "Keskin sirke küpüne zarar verir.'' sözünü hiçbir zaman akıldan çıkarmayarak, şiddetin, öfkenin ve suç ihtiva eden davranışların önüne geçmeye çalışmalıyız. Fertlerin ve ailenin ruh sağlığı ne kadar sağlam olursa, cemiyetin huzur ve sağlığının da o kadar iyi olacağını hiçbir zaman unutmamalıyız.

Sızıntı, Ocak 2010 Sayısından