Maraş müftüsünün Risale-i Nur'a el koyma sebebi
Risale-i Nur kitaplarını aldım, doğru Müftü Hafız Ali Görgel Efendiye götürdüm. O, bize: “Her kitap okunmaz, aklınız karışır, bize sormadan okumayın” derdi
RİSALEHABER
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ile görüşen Son Şahitlerden Mustafa Ramazanoğlu ağabeyi vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz. 1922'de Maraş'ta doğan Mustafa ağabey 24 Haziran 2017'de Maraş'ta Hakkın rahmetine kavuşmuştu.
Bediüzzaman Hazretleri ile çeşitli defalar görüşen Mustafa ağabeyin Maraş müftüsü ile yaşadığı güzel bir hatırası var. O hatıra Ömer Özcan’ın Ağabeyler Anlatıyor-7 kitabında şöyle geçiyor:
"Risale-i Nur’u 1950 senesinde tanıdım ve aynı sene Bediüzzaman’ı Emirdağ’da ziyaret ettim. Maraş’ın ilk nurcusuyum, daha önce kimse yoktu Maraş’ta... Üstad’ı sonraki ziyaretlerimin hepsi de İstanbul’da oldu...
BÜYÜK DOĞU’DA ÜSTAD’IN MÜDAFAASINI OKUYUNCA
Sene 1950. Demokrat Parti iktidara geldikten birkaç ay sonra, 28 yaşımda iken Bediüzzaman’a ilk ziyaretimi yaptım. Bu gelişmeler şöyle oldu:
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur’u ilk defa Necip Fazıl’ın çıkardığı Büyük Doğu dergisinden duydum. Necip Fazıl’la da çok samimiyetim oldu sonradan. Büyük Doğu’da Üstad’ımızın mahkeme müdafaasından bir pasaj neşrediyor Necip Fazıl. “Başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa, her gün biri kesilse, hakikat-ı Kur'âniyeye feda olan bu başı zındıkaya ve küfr-ü mutlaka eğmem!” Ve “Sizin nemrutlaşmış reisleriniz şunu iyi bilsinler ve titresinler ki, benim mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümüm başınızda bomba gibi patlayıp başınızı dağıtacak! Cesaretiniz varsa ilişiniz!” Ben bu cesareti okuyunca içime dehşetli bir sevgi doğdu. Bu zat kim ise elini öpeceğim dedim ve İstanbul’a gittim...
Necip Fazıl’ın bürosunu buldum. Dedim: “Sen bana Bediüzzaman’dan haber ver.” Orada bir arkadaş vardı, hemen söze katıldı: “O bilmez ki, ben bilirim Bediüzzaman’ın adresini” dedi. “Ver öyleyse” dedim. “Ama her ziyaretine geleni kabul etmez” dedi. “Ben bir gideyim, belki kabul eder” dedim. Ahmed Ramazan imiş konuştuğum. Emirdağ’da kalıyormuş Üstad. Mehmed Çalışkan’ın adresini verdi bana.
İLK ZİYARETİM 1950’DE OLDU
Sene 1950. Emirdağ’da Mehmed Çalışkan’ı buldum. Dedim ki: “Ben Bediüzzaman’ı ziyarete geldim, beni götür.” Üstad da o gün demiş ki: “Bugün ben hastayım, hiç ziyaretçi kabul etmeyeceğim, kimseyi getirmeyin.” “Ben ziyaret etmeden gitmem. Bir ay yatarım burada, ziyaret etmeden gitmem. Ben incitmem, elini öper çıkarım” dedim. Mehmed Çalışkan Üstad’a gitti. Üstad: “Derhal getirin” demiş. Beraber gittik Üstad’ın evine.
Üstad gayet mütevazı bir odada, karyolasının üzerinde istirahat ediyordu. Hemen elini öptüm. Oturacak bir koltuk, bir sandalye yoktu. Karyolanın başucunda yere serilmiş bir minder vardı, diz üstü bu mindere oturdum.
Üstad bana aynen şunu söyledi: “Ben bugün çok hastaydım, hiç kimseyi kabul etmeyecektim, fakat ismini söyleyince içime büyük bir sevgin doğdu, seni talebe olarak kabul ettim” dedi. Ben talebelik ne demek daha bilmiyorum ki...
“Nee! Sen gördün mü Üstad’ı” diye bir bağırdı
Emirdağ’da, Üstad’tan ayrılıp Maraş’a döndüm. Risaleleri istediğimde Üstad: “Elazığ’da Hulusi, İslâhiye’de Zübeyir var, onlardan al” demişti. İslâhiye yakın olduğu için, PTT’nin memuruna telefon açtım. Zübeyir’i soracağım, tanıyor musunuz bu zatı diye. “Kimsiniz?” dedi. Kendimi tanıttım. “Ne var Ağabey? Ben Zübeyir” dedi. Gökte ararken yerde bulmuştum. “Ben Bediüzzaman’ı ziyaret ettim. Sana selamı var, kitaplarını senden almamı söyledi” dedim. “Nee! Sen gördün mü Üstad’ı” diye bir bağırdı. “Adresini söyle, ismini söyle geliyorum” dedi. Allah razı olsun, o Üstad’ın çok has talebelerindendi. İşini gücünü bırakmış, koştu geldi Maraş’a. Risaleleri getirdi bana. Parasını vereyim dedim almadı.
MÜFTÜ: “İKİ YÜZ SENEDİR DÜNYAYA BÖYLE BİR ESER GELMEMİŞTİR”
Zübeyir ağabeyin Maraş’a getirdiği Risale-i Nur kitaplarını aldım, doğru Müftü Hafız Ali Görgel Efendiye götürdüm. O, bize: “Her kitap okunmaz, aklınız karışır, bize sormadan okumayın” derdi. “Hoca Efendi, ben bu kitapları aldım, fakat mahiyetini bilmiyorum, bir bakar mısın?” dedim. Baktı, epey kitap var. “Bırak da git” dedi. İki ay sonra vardım yanına. Hepsini okumuş kitapların. “Nasıl buldun hocam?” dedim. “Mustafa, iki yüz senedir dünyaya böyle bir eser gelmemiştir. Bundan sonra da geleceği meçhul” dedi. “Hocam kitaplarımı ver, ben de okuyayım” dedim. “Ben kitap vermem, git kendine başka al” dedi. Kitaplar Müftü Efendide kaldı, ben başka aldım...
Müftü gözleri kör oluncaya kadar Risale-i Nur okudu. Doktor, “Kör olursun okuma artık” dediği halde okudu. Gözleri âmâ olunca bana: “Sen her gün gel, bana bir saat Risale-i Nur oku” demişti. Bediüzzaman Hazretlerinin hayranı bir zattı.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.