Matematiğin Darwinizme İtirazı
Bir protein zinciri, aminoasit dediğimiz yapı taşlarından oluşur. Her biri DNA’da üç farklı baz ile kodlanan yaklaşık 20 çeşit aminoasit vardır. Proteinlerin fonksiyonel olabilmesi için
Nihal Balcı-Zafer Dergisi
Hiçbir beşerî araştırma, matematik testlerinden geçmeden gerçek bilim olarak adlandırılamaz.
-Leonardo da Vinci
Yukarıdaki dağ oldukça yüksek ve çok dik bir dağ. Dağın eteğinden zirvesine bir zıplama ile çıkabilir misiniz? Bu bir insan için mümkün olmadığına göre, zirveye ulaşmak istiyorsak dağın arka tarafına dolaşıp alternatif bir yol aramak gerekir. Belki orada küçük küçük basamaklarla, yavaş yavaş yükselerek çıkabileceğimiz bir patika bulabiliriz.
Evet aynen böyle. Şimdi basamakları tek tek çıkabiliriz. Biraz uzun sürecek belki ama bu yol zirveye ulaştıracak.
***
RİCHARD DAWKİNS’İN BASAMAKLI EVRİM YOLU
Yukarıdaki temsil, evrimsel biyolojinin önde gelen isimlerinden olan Richard Dawkins tarafından Darwin’in evrim teorisini anlatmak için kullanılır. Dawkins’e göre canlıların mükemmel bedenlere sahip olması böyle dağın zirvesine adım adım yürümek şeklinde olmuştur; yani canlılar böyle yavaş yavaş oluşmuştur.
Örnekteki tek sıçrayışta zirveye çıkma ise, yeni bir yapının, organın veya canlı türünün birdenbire ve aniden mükemmel bir bedenle ortaya çıkmasını temsil eder. Bu mükemmel olarak aniden ortaya çıkma yaratmaya benzediği için Dawkins’e göre ‘sihir’dir.
Dağın arkasındaki uzun yol ise, canlıların veya onların organlarının doğal seleksiyonun küçük küçük adımlarının zamana yayılmış birikimiyle meydana gelmesini anlatmak için verilen örnektir. Her basamak bir küçük biyolojik değişimi ifade eder. Yeni bir gen ve onun kodladığı protein… Böylece canlı bedeni tamamlanır ve gördüğümüz bu mükemmel çeşitlilik ortaya çıkmış olur.
ALDATICI KIYAS
Dawkins, “Sen bu zirveye bir sıçramada çıkamazsın, patikadan dolaşarak çıkabilirsin öyleyse tüm canlıların da var oluşları böyle adım adım ilerleyerek olmuştur” diyerek okuyucusuna aldatıcı bir kıyas yaptırıyor ve “sen yapamazsan bunlar da böyle olamaz” şeklinde hüküm vermeye zorluyor.
Örnekteki zirveye biz adım adım çıksaydık bu örneğin bir anlamı olurdu. Oysa bu işi yapan, zirveye çıkan biz değiliz. Biz de dahil tüm canlılar mükemmel vücut yapısına kendi irademiz ve çalışmamızla ulaşmadık. Yani zirveye kendimiz çıkmadık, kendimizi zirvede bulduk; mükemmel bir bedenle yaratılmış olarak dünyaya geldik.
Yani imkânsızlık, ancak bu bakış açısına göredir; sel gibi akan unsurların, akılsız ve şuursuz moleküllerin eline yaratma gücü verildiğindedir. Zerreler, Rabbimizin kudret kaleminin uçları olarak düşünüldüğünde, ona itaatkâr birer memur kabul edildiğinde ise her şey bir anda kolaylaşır, akla yakınlaşır. Allah isterse bir embriyonun gelişiminde olduğu gibi basamakları tek tek çıkartır. Nutfeden (zigot) alaka (yapışan şey), alakadan mudga (bir çiğnem et), ve o bir çiğnem etten kemik ve daha sonra da kasları yaratır.1 İsterse Hz. İsa’nın yaratılışında olduğu gibi bazı basamakları atlar, isterse bütün basamakları atlayarak ani bir yaratma ile Hz. İbrahim oğlunu kurban edecekken gökten bir koç gönderir veya Hz. Meryem’in odasına o yörede bulunmayan ve mevsimi olmayan meyve ve yemişlerden bir anda ikram edebilir. Çünkü Allah her türlü yaratmayı bilir.2
MOLEKÜLER BİYOLOG DOUG AXE’IN ARAŞTIRMALARI TESADÜFÜN İMKÂNSIZ OLDUĞUNU GÖSTERİYOR
Evet Dawkins’in örneğinde verdiği çok küçük ve basit gösterdiği bu adımlar sınırlı bir zaman içerisinde rastgele mutasyonlar (değişimler) ve doğal seçilim ile oluşabilir mi?” Moleküler Biyolog Doug Axe, 1992 yılından beri bu soru üzerine araştırmalar yapıyor.
İlk anda bakıldığında gayet mantıklı görünen Dawkins’in örneğinin doğru olup olmadığını bir de detaylara inerek inceleyelim. Mesela nasıl bir mutasyon bu adımı gerçekleştirebilir?
Bir protein zinciri, aminoasit dediğimiz yapı taşlarından oluşur. Her biri DNA’da üç farklı baz ile kodlanan yaklaşık 20 çeşit aminoasit vardır. Proteinlerin fonksiyonel olabilmesi için, bunların doğru sıralanmaları ve ardından görevlerine uygun bir şekilde katlanıp şekil almaları gerekir. Sıralanmadaki tek bir hata bile proteinin tamamlanmasını veya işlev görmesini engelleyebilir. DNA’daki herhangi bir mutasyon, kodlamada değişim anlamına gelir ve amino asit dizilimini ve buna bağlı olarak üç boyutlu şeklini değiştirir.
Mutasyonların proteinler üzerindeki etkisini anlamak için Biyolog Doug Axe 150 amino asitten oluşan bir enzim protein üzerinde deneyler yapar. 20 farklı amino asit olduğu ve deneydeki enzimde 150 amino asit bulunduğu düşünüldüğünde, bu proteinin oluşması için 20¹⁵º ihtimal vardır. Axe bunlardan kaç tanesinin doğru şekil alan fonksiyonel proteinler olduğunu araştırır. Deneylerinin ardından sonuçları “Journal of Molecular Biology” dergisinde yayımlar.3-4
İhtimal hesaplarına göre DNA’da bulunan 4 farklı baz ve 20 amino asit çeşidi nazara alındığında rastgele bir mutasyon ile sağlıklı işlev gösteren bir protein oluşma ihtimalinin 10⁷⁴’te 1 olduğunu tespit eder. Yani: 1/100000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000.
Bu ihtimalin düşüklüğünü, yani rastgele sağlıklı işlev gösteren bir protein oluşmasının imkânsız oluşunu daha iyi anlamak için, Samanyolu Galaksimizde 10⁶⁷ atom olduğunu hatırlatalım.
Başka bir ifade ile Dünya’nın tüm ömrünü ve bunca farklı bakteri, bitki ve hayvan çeşitliliği içerisinde bütün doğru sentezlenen proteinlerin rastgele mutasyonlarla tesadüfen denk gelmesi, gözleri kör bir adamın el yordamı ile bütün galaksi içerisinde, çok kısa bir zamanda, işaretli tek bir atomu bulması gibi inanılmaz bir olaydır. Oysa bu canlı çeşitliliğini sağlamak için, sayısız mutasyon, tam olması gerektiği gibi denk gelmelidir.
Madem bu proteinler sürekli ve tam olması gerektiği gibi sentezleniyor ve bu gözümüzün önünde gerçekleşiyor; öyleyse tesadüfen olması imkânsız olan bu işleri, birisi iradesiyle ve bilerek gerçekleştiriyor. Çünkü irade eden ve yapan biri olmadan bunların kendi kendine faydalı yöne doğru ilerleyip, Dawkins’in örneğinde olduğu gibi tüm basamakları sağ selamet çıkıp zirveye ulaşması mümkün değildir. Yani tesadüf adımları ile tek bir bakterinin bile oluşması imkânsızdır.
FAYDALI BİR MUTASYON İÇİN KAÇ YIL GEREKİR?
Michael Behe “The Edge of Evolution” kitabında popülasyon genetiğine dayandırarak hominid soyunda faydalı değişim meydana getirecek koordineli iki mutasyonun 500 milyon yıl sürdüğünü yazar. Daha sonra Cornell Üniversitesi Matematiksel Biyoloji uzmanları aynı hesap üzerine tekrar çalışarak sonucu, sadece 2 peş peşe mutasyon için 216 milyon yıl olarak düzeltmişlerdir.5 Halbuki Evrim Teorisi, insan ve şempanzelerin ortak bir atadan evrimleşirken 5 ila 7 milyon yıl önce soylarının ayrıldığını iddia eder. Takdir edersiniz ki, maymunsu bir atadan şempanze ve insanın ayrı ayrı evrimleşmesi için 2 mutasyondan çok daha fazlası ve uzmanların hesabına göre milyarlarca yıl gerekir. Dünyanın yaşı 4,54 milyar yıl, hayatın ilk başlangıcı ise yaklaşık 3.8 milyar yıl önce olduğuna göre, bu kadar mutasyon bu kadar kısa zamanın neresinde olmuştur? Bu zamanın bu kadar kısalmasını Dawkins’in yavaş çıkılan basamaklar örneğinin neresine sığdırabiliriz ve iradi seçimler yapan bir Yaratıcı olmadan bunca canlının varlığını ne ile açıklayabiliriz?
Evet, yarattıkları ve eserleri Allah’ı bildirir ve tanıtırken, Onu inkâr edenler tesadüfleri yaratıcı yapmak zorunda kalıyorlar. Oysa nizam, düzenlilik, plan, sistemli işleyiş apaçık bir şekilde bir yaratıcının ilmini, iradesini ve kudretini gösterir; kâinattaki herbir şey tesadüfen oluşmayı reddeder.
İŞ DNA’DA BİTMİYOR
Canlıları DNA’daki tesadüfî mutasyonlar ve doğal seleksiyona bağlayan Darwin’in evrim teorisinin önündeki tek zorluk bu da değildir.
Yeni bir beden ile yeni bir organizmanın oluşması için genetik bilgiden çok daha fazlası gereklidir. Şu anda bilim, canlıların vücut planlarının DNA’da olmadığını söylüyor.
DNA, proteinleri yapmak için gerekli şifreleri taşısa da, kendi başına farklı hücre çeşitlerinin oluşumunu veya bunların bir araya gelerek farklı doku ve organları meydana getirmesini sağlayamıyor.
Örneğin bir canlı ilk olarak zigot halinde iken tek bir hücresi var. Daha sonra bu hücre mitoz bölünmelerle çoğalarak canlıyı meydana getirirken bazı hücreler sinir hücresine, bazı hücreler deri, bazıları kan hücrelerine dönüşüyor. Vücut o canlıya has belli bir şekil alıyor. Aynı döllenmiş yumurtadan üreyen hücreler aynı genetik yapıya sahip olmalarına rağmen farklılaşıp, görevleri çeşitlenip, değişik doku ve organlar meydana getiriyorlar. Peki karanlıklar içerisinde ve mikroskopla bakıldığında şeffaf olan bu hücreler, minik yuvarlak bir topun içinde nereye gidip, nasıl özelleşeceklerini, hangi şekli ve görevi alacaklarını nasıl biliyorlar ve bunu nasıl yapıyorlar?
Resimde embriyonun geçirdiği safhalar görülmektedir. Embriyo döllenmiş yumurta olan zigotun mitoz bölünmeleri sonucu oluşur ve 9. haftadan sonra fetüs olarak adlandırılır. Kaynak: https://www.utahfertility.com/understanding-embryo-grading/
Embriyonun hücre bölünmeleri ile farklı aşamalarını gösteren model: By Museum of Veterinary Anatomy FMVZ USP / https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=52076368
Yani tek hücreli zigottan karmaşık yapılı canlıların ve vücut planlarının oluşması DNA’ya ek başka bir bilgi gerektiriyor. Bu bilgi de yumurta hücresi ve embriyonun 3 boyutlu yapısında bir yerlerde gizli. Hücrelerin ilerideki kaderini belirleyen bu bilgiler onları dönüşü olmayan bir sürecin içerisine sokuyorlar.
Farklı hücre, doku ve organ yapılarının oluşmasını sağlayan bu bilgilerin açığa çıkması ve bu canlıların kendilerine has bir şekilde hayata gelmeleri için DNA’da istediğiniz kadar ve istediğiniz süre boyunca değişiklik yapın; hiçbir şey olmayacaktır. Çünkü bu kodlamalar DNA’da değildir. Ve bu da bütün mekanizması DNA üzerindeki rastgele mutasyonlara bağlı olan Neo-Darwinizm için büyük bir sıkıntı oluşturur.
…
İhtimal hesapları ile bunları da düşününce, yazının başındaki Dawkins’in örneğindeki basamakları çıkmak demek ki öyle söyledikleri kadar kolay değildir. Eğer bir ilim ve irade ile her şeyi planlayan ve bu plana göre gerekenleri denk getirip yaratan bir Allah’ın varlığı kabul edilmezse, basamakları zirveye kadar tırmanmayı bırakın daha ilk basamakta canlılar yokluk uçurumuna yuvarlanırlardı.
Oysa biz ve tüm canlılar varlık dağının zirvesinde ‘yaratılmışız’ ve orada varlığımız devam ettiriliyor, yokluk uçurumuna düşmüyoruz. İşte bu varlık zirvesinde korunmamız sadece ve sadece Allah’ın ilmi, kudreti ve rahmetiyle oluyor.
Kaynaklar:
1. Mü’minun Suresi, 12-14.
2. Yasin Suresi, 79.
3. https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0022283600939974?via%3Dihub
4. https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0022283604007624?via%3Dihub
5. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2581952/
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.