Mehmet Asıf IŞIK

Mehmet Asıf IŞIK

Dünyaya Yeni ve Adil Bir Hukuk Düzeni

Ortadoğu’nun Kalbine Saplanan Hançer: İsrail-9

TEVRAT’IN ON EMRİ

Hazreti Musa’ya (as) vahyedilen Tevrat’ın esası aşağıdaki on emri ihtiva eder:

1) Benden başka Tanrı edinmeyin.

2) Putlara tapmayın.

3) Kafirlere inanmayın.

4) Dini günleri unutmayın.

5) Anne ve babanıza saygılı olun.

6) Öldürmeyin.

7) Zina yapmayın.

8) Çalmayın.

9) Komşularınıza karşı kötü niyet beslemeyin.

10) Tamahkar olmayın...

a1.jpg

Hazreti Musa’ya verilen kitaba iman ettiklerini iddia eden Yahudilerin (İsrail oğulları) gerek Kur’an’daki kıssalara, gerekse yaşandıkları tarihi serüvene bakıldığında bu İlahi emirlerin hayatlarında genellikle karşılık bulmadığı, her vakit kan döktükleri, daima fitne ve entrikalarla iş gördükleri, her fırsat bulduklarında azgınlaşıp hadlerini aştıklarına insanlık her dönemde şahitlik etmiştir.

Allah’ın kitabı Tevrat-ı Mukaddes’te 10 emirle yasaklanan bu fiiller, Yahudilerin birbirlerine karşı değil, fakat diğer din mensuplarıyla ve topluluklarla olan ilişkilerinde hiç eksik olmamıştır. Kendilerini başkalarından üstün, seçkin, ayrıcalıklı görür, bundan dolayı da yaptıkları her ne olursa olsun, sorumsuz ve dokunulmaz sayarlar. Bundan dolayı tarih boyunca bulundukları hiçbir toplumda sevilmemiş ve benimsenmemişler.

HASTALIKLI ve PATOLOJİK BİR YAHUDİ ZİHNİYETİ

Yahudi bir din adamının kutsal kitabına dayandırarak söyledikleri klinik vak’ayı da aşan dehşet verici sözleri, bugün terör devleti İsrail’in başından beri yaptığı işgalleri, mal ve toprak gaspları, caniyane katliamları ve işlediği savaş suçları hakkında nasıl hastalıklı ve patolojik bir ruh haline sahip olduklarını ayan beyan gösteriyor. Psikopat ruhlu bir Yahudi bir din adamı şöyle diyordu:

“Denklem gayet basit. Sen onları öldürmezsen onlar seni öldürecekler. Bugünün teröristleri dünkü savaşta sağ bıraktığımız çocuklar. Bu teröristleri yetiştirenler de kadınlar. Bu da demek oluyor ki “hiçbir canlı bırakma” prensibi gayet anlaşılır; Ya sen yahut onlar!.. Ve aslında bu prensip “öğlen seni öldürmeye gelecek kimseyi sabah öldür” inancına dayanıyor.

“Sadece 18, 16, 20 ya da 30 yaşında sana silah doğrultan kişiyi değil, gelecek nesli de öldür! Bu nesli doğuracak olan kadınları da öldür! Çünkü aslında bunlar arasında fark yoktur. Kutsal savaşımız hakkında ve şu an Gazze’deki durumda şeriatımızın buyruğu şöyle: HİÇBİR CANLI BIRAKMA!”

Yıllardır bütün dünyanın gözü önünde “hiçbir canlı bırakmadan” yapılanlar kaynağını güya Yahudi şeriatından alan bu vahşetten başkası değildi. Filistin topraklarında 100 küsur yıldır yaşanan bunca korkunç olayların ardındaki patolojik zihniyetin, barbarlığın, canavarlığın, insanlık dışılığın, ahlaksızlığın ve hukuk tanımazlığın sebebi iman ettikleri gözlerini karartmış olan “hiçbir canlı bırakma!..” prensibidir. İşte talihsiz ve biçare Filistinlilerin çilesi, bu canilere karşı topraklarını koruyup mecburen onlarla birlikte ve/ya onlara karşı yaşamaya çalışmaktır. Artık buna da ne kadar yaşamak denecekse…

Kaynağı Yahudi dini metinlere dayandırılmaya çalışılan bu korkunç düşünceler en büyüğünden en küçüğüne, devlet yöneticisinden din adamına, kadınından erkeğine, fanatiğinden liberaline kadar, İsrail halkının yıllardır beyinleri yıkanırcasına inandırıldıkları inanç ve itikattır.

İsrail, destekçisi ABD+İngiltere ittifakı (ile diğer Batılı ülkeler) Filistin toprakları üzerinde hakim ve belirleyici güç olarak kaldıkça, küresel siyaseti oluşturup yöneten Siyonist yapılar ve Masonik teşkilatlarla birlikte hareket ettikçe, İsrail’in saldırganlığı durdurulmadıkça, uluslararası hukukun sınırları içinde tutulması sağlanmadıkça, işlediği suçların hesabının sorulmadıkça, kim/ler tarafından yapılırsa yapılsın, Filistin toprakları üzerinde aranan huzurun ve barışın tesis edilemeyeceği bugün ve bu şartlarda kesin ve çok acı bir gerçek olarak ortadadır!..

DÜNYAYA YENİ ve ADİL BİR HUKUK DÜZENİ

20. yüzyılın başında Milletler Cemiyeti adıyla kurulduktan sonra 1945 yılında kuruluş amacını "adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş" diye tanımlayarak adını Birleşmiş Milletler diye değiştiren bu uluslararası örgüt, aradan geçen 80 seneye yakın mazisinde kuruluş felsefesine ve gayesine dair dünya genelinde bir güven oluşturamadı.

BM II.Dünya Savaşının galiplerinin hakimiyeti üzerine ve 5 daimi üyenin “veto hakkı” na sahip olarak kurulmuştur. Yeryüzündeki bütün savaşların, silahlı veya siyasi mücadelelerin, huzursuz ve hukuksuzlukların ya bizzat içinde ya dolaylı olarak ya da perde gerisinde bu emperyalist süper güçler bulunuyor. Veto hakkı ellerinde oldukça herhangi bir haksızlık ve hukuksuzluk durumunda kim kime şikâyet edilecek ve nasıl bir netice alınacak! Bugün Filistin meselesi bunun halen yaşanan ibretlik örneğidir.

Bugüne kadar hesabı sorulabilen birkaç örnek vardır: Nazilerin Yahudilere yaptığı soykırım ile Bosna Savaşı sırasında Sırp ve Hırvatların Boşnak Müslümanlara karşı işledikleri savaş suçları. Ötesi akla gelmiyor!

ABD’nin Vietnam, Irak ve Afganistan’daki işgal, saldırı ve sayısı milyonu geçen cinayetlerinin, Çin’in uzun yıllardan beri Doğu Türkistan’daki yaptığı asimilasyon ve insan hakları ihlallerinin, Hindistan’da Müslümanlara yapılan baskılar, Keşmir ve Bengladeş’teki zulümleri, Fransa’nın desteğiyle Ruanda’da birkaç gün içinde yüzbinlerce insanın katledilmesi vs. liste uzatılabilir.

Dünyanın huzuru için, insanlık ailesinin hayatını barış, güvenlik ve emniyet içinde sürdürebilmesi için Birleşmiş Milletler Teşkilatının sahih ve meşru bir zeminde, adalet ve hakkaniyet ilkeleri üzerinde, hiçbir gücün veya üyenin imtiyazı/ayrıcalığının olmayacağı, kabul edilmiş uluslararası hukuk kuralları ihlal edildiğinde, dünya ve/ya bölgesel barışa zarar verilmesi halinde yapanın cezalandırılacağı bir yapılanmaya gidilmesi zarureti görülmektedir.

İSRAİL UCM’NE DAVA EDİLDİ

Güney Afrika Cumhuriyeti ise İsrail Devletini Filistin’de savaş suçu işlemek iddiasıyla Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne dava etti. Bu davaya Türkiye, İspanya ve pek çok devlet müdahil oldu. Dava sırasında saldırıların durdurulması yönünde karar verilmesine rağmen saldırganın hava ve kara harekatları durdurulamadı. Bu arada onbinlerce insan daha katledildi. UC Mahkemesi aylar süren yargılama aşamalarından sonra İsrail’in savaş suçu işlediğine karar verdi. Ancak bu kararın hükmü de yerine getirilmiyor.

Bir gazete haberi “Hollanda Dışişleri Bakanlığı, UCM'ye yönelik casusluk iddiaları üzerine İsrail Büyükelçisi'ni çağırdı” başlığıyla şöyle diyordu: Hollanda Dışişleri Bakanlığı, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) İsrailli yetkililer aleyhine yaptığı soruşturmaların engellenmesine yönelik casusluk ve yıldırma faaliyetleri hakkında bilgi vermesi için İsrail'in Lahey Büyükelçisi'nin Bakanlığa çağırıldığını bildirdi. Yapılan açıklamada, Hollandalı milletvekillerinin İsrail'in, UCM'ye yönelik casusluk ve yıldırma faaliyetlerine yönelik sorularına verilen yanıtta, İsrail'in Lahey Büyükelçisi'nin Bakanlığa çağırılarak UCM'nin yaptığı soruşturmaların engellenmesinden duyduğu rahatsızlığın iletildiği belirtildi.

Bu haberin devamında, 2012-2021 döneminde UCM Başsavcısı olarak görev yapan Fatou Bensouda, 2021'de İsrail'in “Filistin topraklarında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlediği” gerekçesiyle soruşturma başlattığını, İsrail istihbarat teşkilatı Mossad'ın eski Başkanı Yossi Cohen'in, eski UCM Başsavcısı ile gizli görüşmeler yapıp onu soruşturmadan vazgeçirmek için tehdit ettiği (Milliyet-AA, 26.06.2024) vs. beyanlar yer almaktadır.

a2.jpg

Bir davaya bakan Mahkeme üyelerini ve savcısını tehdit edecek derecede bir pervasızlık, küstahlık ve ahlaksızlık!..

Mevcut şartlarda bu davadan nasıl bir sonuç çıkabilir? Pek umutlu değiliz. Suçlu haklı ve güçlü oldukça ve UCM’nin bugüne kadarki işleyişi ile açılan bu davada İsrail ve Batılı yandaşlarının tutumu suçlunun cezalandırılacağına, mağdurun haklarının tanınıp iade edileceğine dair kuvvetli bir ümit vermiyor.

Ancak, küresel ve egemen güçlerin/odakların bütün tehdit, şantaj, baskı ve engellemelerine rağmen son Gazze saldırılarında, istenen seviyede olmamakla birlikte insanlığın vicdanı ABD ve Batı destekli İsrail zulmüne karşı protesto ve gösterilerle az da olsa ses verdi. Bazı ülkeler İsrail ile siyasi, ekonomik ve diplomatik ilişkilerini askıya aldı. Bugüne kadar Filistin Devletini tanımayan pek çok ülke tanıma yönünde adımlar attı. Dünya barışı adına bu adımların azim ve cesaretle devamının gelmesi ümit edilir.

a3.pnga4.png

Umulur ki insanlığın kaba güce, zulme ve zorbalığa, haksızlığa, kan ve gözyaşı akıtmaya, işgallere, haddini aşmaya, hak ihlallerine, kısaca insan haklarına yapılan ve yapılacak bütün saldırılara ve tecavüzlere karşı maşeri vicdanı hareket etsin ve ortaya çıkacak olan bu güç haksızı dize getirsin.

VE SON OLARAK

(Orta Doğu’nun Kardeş Halklarına)

Orta Doğu binlerce yıllık tarihiyle birçok medeniyete beşik olduğu, peygamberlerin kahir ekseriyetinin gönderildiği, yüzlerce savaşa sahne olduğu, doğudan ve batıdan gelen kültürlerin kaynaşıp kucaklaştığı, Arabı, Acemi, Kürdü, Türkmeni, Çerkezi vs. birbirinden farklı etnik aidiyetlere sahip, semavi ve dünyevi pek çok din, inanç ve mezhep mensuplarının, bazen aralarında sorunlar olmuşsa da, yüzyıllar boyunca bir arada yaşadıkları mübarek kılınmış topraklardır.

Bu coğrafyada ağırlıklı olarak Arap ve Fars kültürü hakim olmakla beraber, medenisi ve bedevisiyle içinde yaşayanların büyük kısmı Müslümandır ve etnik köken ayırımı olmaksızın birbirinin din kardeşidir. İslam dininin titizlikle yaşandığı dönemlerde (genel olarak) bu coğrafyanın halkları bir milletti, güçlüydü, heybet ve mürüvvet sahibiydi.

Tarihi yaşanmışlık göstermiştir ki, bir yere uzun bacaklı İngilizler ilgi duymaya başlamışsa orada huzur, barış ve emniyet kalmayacaktır. Ne zaman ki bu topraklarda uzun bacaklı İngilizler geçtikleri yerlerde fitne ve fesat tohumları ekerek dolaşmaya başladılar, işte ondan sonra, yazının başındaki Kızılderili atasözünde bahsedilen kavgalar başla(tıl)dı, kaos ve kargaşalar ortaya çık(arıl)dı. Birbiriyle kardeş olanlar, Çanakkale örneğindeki gibi birbirinin kucağında can verenler karşı karşıya getirilip düşmanlık et(tiril)meye, kucaklaşmalar vuruş(turul)maya, birbirine omuz verenler birbirlerine sırtını dönüp dirsek çevirmeye başladı. Çünkü aynı taktik ve tuzak asırlardır tekrarlanıp durulur: Böl, parçala ve yut.

a5.jpg

Hangi etnik kökenden, hangi dinden, inançtan, itikattan veya mezhepten olursa olsun, kadim ve yorgun Orta Doğu’nun mazlum, mağdur ve mahzun halkları,

Bizim ve dinimizin düşmanlarının ayakları altından ayağa kalkıp doğrulmanın, İslam ümmetinin yitirdiği heybet, haşmet ve mürüvvete sahip olmanın çareleri Bediüzzaman Said Nursi tarafından 113 sene önce, Orta Doğu’nun kalbi mesabesinde bulunan Şam-ı Şerif’te muhteşem bir hutbe ile irad edildi. Evet, büyük bir derde giriftar olduk fakat çare de deva da elimizdedir.

Ya bugün Filistin, Irak, Suriye, Yemen, İran, Pakistan, Afganistan vs. kimbilir yarın başka hangi halkın ve toplumun başına geleceği meçhul olan bu devran dönecek; Aramıza kin ve nefret koyup kışkırtacak, kızıştırıp karıştıracak. Ateşi maşayla tutarak bizi kendi ellerimizle birbirimize kırdırıp ayaklarımızla da ezdirecekler. Kavgalarımıza yön verip zamanı da tayin edecek ve sırtı yere gelenin ya da canı çıkanın yerine başka(sı/ları)nı koyacaklar. Biz birbirimizi yok ederken onlar da uzaktan veya kenardan rahat, emniyet ve keyf-u safa içinde saltanat sürerek sadistçe bir zevkle seyredecekler…

Ya da devranı tersine çevirip göğsümüze saplanan paslı hançeri çıkarıp yere çalacağız. Ardından, “Yeter artık bu kadar tefrika!” diyerek on üç asırlık kardeşliğimizi ayrıştırıp bizi karşı karşıya getiren ortak düşmanlarımıza karşı bir araya gelme feraset, basiret ve cesaretini göstererek farklılıklarımızı bir yana bırakacağız. Uzun bacaklı fettan ve dessasların bu topraklardaki bütün ayak izlerini silecek, fitne ortamı oluşturduklarını gördüğümüz yerde bacaklarını kıracağız. Coğrafyamızdaki her bir ferdi, her toplumu, her din ve inanç gurubunu, her halkı birbirinin hak ve hukukunu tanıyıp saygı göstererek barış içinde, yardımlaşma ve dayanışma halinde, bir arada mutlu ve huzurlu yaşamanın yollarını bulup izzetli, şerefli, onurlu ve kardeşçe yaşayacağız…

Mü’minlerin zaferine, üstün ve galip geleceklerine dair İlahi taahhüd ve Nebevi müjdeler vardır. Rahmetin ve nusretin imdada yetişmesi şarta bağlıdır. Seçim de bizimdir; Akibetimiz ise irademizi hangi yönde kullanacağımıza bağlıdır.

(AÇIKLAMA: Bu yazıda bazı bilgiler için BBC News (Türkçe), Fikir Turu ve İnsamer isimli web sitelerinden istifade edilmiştir.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
11 Yorum