Elif GÜNEŞTEKİN
Mesafelerin mektebi
Rakamlara sığmayan istidatlar ve hesaplara gelmeyen kabiliyetlerden oluşan bir sistem; hiçten, yoktan vücuda gelmiştir. Bu sistemi tanıyabilmemiz için Cenab-ı Hak, gök ve yer bitişik iken onları ayırması ile aralarında mesafeler açmıştır. Bu sebeple mesafe bağlantılı olduklarına ulaşma hesabıdır. Kainattaki eşyalar arasındaki mesafeler, mertebelerin nizamını gösterir. Üstadım “işte bütün bu nizamlar, bu kanunlar, bu intizamlar; hep bir kasd, bir irade, bir hikmetten çıkıyor” diyerek; eşyalar arasındaki mesafelerin nizam, kanun ve intizamla açıldığını göstermektedir. Misal olarak; giydiğimiz kıyafetlerin, yediğimiz taamların, soluduğumuz havanın vs. kâinatın malzemelerinden yapıldığını, dünyamız bir senede yirmibeşbin senelik mesafe devrederek haber veriyor. Bu, dünyanın kâinat ta devirli olarak mesafe almasının açıklığıdır. Haber vermesinin şekillenmiş veyahut cesetlenmiş hali dünyanın kendi ekseni dairesinde yani izin dairesinde aldığı mesafe dir.
Evet, kâinat genişliyor. Bunu ise aynı görünen; fakat her dönüşünde farklı mesafeleri kat’eden dünya ile yapıyor. Dünya; Samanyolu Galaksisinde yıldızlarla aralarındaki mesafelerden, Nakkâş-ı Ezelînin Cilve-i Esmâsını ve hikmetini göstermektedir. Ve Cilve-i Esmâsını her vakit tazelendirmekle, dimağımıza boyut kazandırır. Bu boyuta zaman denilebilir. Zamanın anahtarı olan dimağımız, mazi ve müstakbele geçiş mesafelerini kurar. Bu sebeple dimağın mertebeleri arasındaki mesafeleri de iyi tanımlamak gerekir. Semavat yedi tabaka olduğu gibi arz da yedi tabakadan müteşekkildir.
Bu sebeple zamanları keşfedenin mekanla sorunu olabilir mi? Mekanlarımız zamanlarla oluşturuluyor. Bugün zamanın ördüğü mekanlardayız. Dünyada zamana kayıtlı günlük kesitler mevcut, semavat da buna dahildir lakin mesafelerin farklılaşması ile bu boyutta değişir. Değişmeleri Risale-i Nurdan bir örnekle pekiştirelim...
“Ehl-i dünyanın telsiz telgraf ve telefonları şarktan garba gittiği gibi, işte ehl-i hakikatın da maziden, dokuz yüz sene mesafe-i azîmeden müstakbele böyle manevî telefonları işleyebilir ve manevî teleskopları görebilir.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi – 151)
Evet burada dokuyuz senelik bir mesafeden bahsedilmektedir. Dünya zaman birimine göre insan ömrü bu mesafeyi kat’ edemez, lakin semavattaki zaman birimleri bu mesafeye ulaşacak rakam ve hesaplardadır. Şüphe duyulan ise vasıtasız bu mesafe lere bir insanın nasıl ulaşılacağıdır. Bunu şöyle izah edersek;
Dimağdaki mertebelerden tahayyülle başlayarak herbir mertebesinde aldığı mesafe, zamanla işlev görmektedir. Yani hayalimize aldığımız her malzeme dimağda işlev görmekle zamanı darlaştırıp genişletebilir. Ve bunun cesette görünümü sima olarak zuhur eder. Misal verirsek hasta olan bir insanın, dimağında iyi olabileceğine inanması için gerekli her türlü müsbet malzemeleri alması ile şifa bulabilir. Müsbet malzemeler; gerekli tıbbi yardım, müsbet konuşmalar, dualar, Kur ‘an, güzel ve helal görüntüler, helal rızıklar vs. Şifa ise simasında belirir. Bu sebeple insanlardaki organlar ve azalar aynı olmasına rağmen, simalardaki farklılık dimağımızla alakadardır.
İnsan fikir ile mazi ve müstakbelde dolaşır. Fikrini bu dolaşmaya sevk edecek ilk etken hayaldir. Sözlerdeki temsiller hayalimizi genişletmek için zeminlerdir. Dördüncü sözden bir temsili hikaye ye bakalım; “Bir günlük mesafede bir istasyon vardır. Hem araba, hem gemi, hem şimendifer, hem tayyare bulunur. Sermayeye göre binilir." (Sözler – 20)
Risale-i Nurda dördüncü sözdeki bu temsili hikaye, zamanda alınan mesafeleri çok güzel izah etmektedir. Bir gün herkes için 24 saatlik zaman birimidir. Lakin bunu farklı kılan ya da mertebeleri oluşturan mesafeyi katedecek, vasıtalardır. Bu vasıtalar ; “Amele göre, takva kuvvetine göre, o uzun yolu mütefavit derecede kat’ederler.” (Sözler – 21) “Bir kısım ehl-i takva, berk gibi bin senelik yolu, bir günde keser. Bir kısmı da, hayal gibi ellibin senelik bir mesafeyi bir günde kat’ eder.” (Sözler – 21)
Evet bu vasıtalar hayalle başlayan bir yolculuğun hız ile mesafe kat ’etmesidir. Üstadım “herbir sîmâ ayrı bir kitaptır” der. Cesedin zaman birimlerinde aldığı yolun görüntüsü sîmâ olarak çıkar.
Risale-i Nurda terazi örneği ile kudret in vücuda getirdiği kütleler şuan fennin de bahsettiği solucan deliği ile zamanlar arasında geçişidir. Bunun en cem’i Miraç hadisesidir. Alemi şehadetten Kab-ı kavseyne bir yolculuk, Sânî ile yaratılan şeylerin arasındaki mesafeyi tefekkür edenlere en büyük mu’cizedir.
“Çünki o camid cirimleri, o şuursuz büyük kütleleri, nihayet derecede intizam ve mizan-ı hikmet içinde muhtelif şekillerde ve muhtelif mesafelerde ve muhtelif hareketlerde döndürmek, istihdam etmek, ne derece bir kudreti ve bir hikmeti isbat ettiğini kıyas et.” (Sözler – 672)
Çünkü; bu çıkış her mahlûkun kendine ait kütlesi ile hareketini müşahede ettirerek “necisin” sualine cevap aramasıdır. Bu zamanlarda geçişler; enbiya, evliya ,âlimlerde zuhur ederken ,herkes neden ulaşamıyor? Şu soruyu akla getirir: “Neden ben değilim?”
Bu suale en güzel cevabı Risale-i Nurun “aynı hikmet için adalet etmiş“ demesi, her hak sahibine hakkını vermek ile mesafe almasını sağlayarak “necisin” sualine muhatapları bulur. Yoksa hakkı hak etmeyene vermek “Evet, herkes kâinatı kendi âyinesiyle görür“ sırrı ile neden diye şekavetlere yol açarak; durağan, mesafe alamayan insanlar zuhur eder. Mesafe alamayan insan, Risale-i Nurda şu dizeleri hatırlatıyor; ”“Hem mevattır, ölüdür. Hüviyet-i suriyesinden başka hiçbir hâsiyete mâlik değil.” (Sözler – 194)
Evet dünya aldığı mesafe ile hayattar ve canlı iken; kainatın halifesi olmaya aday olarak yaratılan insan mesafe kat ‘etmemesi ile cansız ve ölü olması ne acıdır. Bunun cesedi halleri istibdad ve tahakküm, cehalet ...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.