Meşhur muharririn Said Nursi yazısı
Milli Gazete yazarı Fahri Güven'in yazısı
Fahri Gücen'in yazısı:
Üstad Sâid Nursî ve talebeleri…
Aşağıda okuyacağınız yazı Üstad Bediüzzaman Said Nursî hayatta iken meşhur muharrir Osman Yüksel Serdengeçti tarafından kaleme alınmıştır. Üstad Said Nursî'yi anlatması açısından önemli bir değere haizdir. 1950'li yılların başında kaleme alınan yazının bazı bölümleri şöyledir:
Bahtiyar, bir ihtiyar var: Etrafı 8 yaşından 80 yaşına kadar bütün nesiller tarafından sarılmış. Yaşlar ayrı, başlar ayrı, işler ayrı... Fakat bu ayrılıkta gayrılık yok!. Hepsi bir şeye inanmış.. Allah'a!.. Âlemlerin Rabbı olan Allah'a... Onun ulu Peygamberine... Onun büyük kitabına...
Temiz, ulvî, sonsuz bir şeye bağlanmak, her yerde hazır, nazır olana, âlemlerin yaratıcısına bağlanmak, o yolda yürümek, her yolun kara sevdalısı olmak... Evet! Ne büyük saadet!
Said Nursî... Üç devir yaşamış bir ihtiyar.... Gün görmüş bir ihtiyar.
Üç devir: Meşrutiyet, İttihad ve Terakki, Cumhuriyet!..
Bu üç devir büyük devrilişler, yıkılışlar, çökülüşlerle doludur. Yıkılmayan kalmamış!. Yalnız bir adam var: O ayakta... Şark yaylalarından, güneşin doğduğu yerden İstanbul'a kadar gelen bir adam: İmanı sıradağlar gibi muhkem. Bu adam üç devrin şerirlerine karşı imanlı bağrını siper etmiş. Allah! demiş, Peygamber demiş, başka bir şey dememiş!.. Başı Ağrı dağı kadar dik ve mağrur. Hiç bir zalim onu eğememiş, hiç bir âlim onu yenememiş... Kayalar gibi çetin, müthiş bir irade... Şimşekler gibi bir zekâ.. îşte Said Nursî!. Divan-ı harbler, mahkemeler, ihtilâller... Onun için kurulan idam sehbaları... Sürgünler... Bu müthiş adamı, bu maneviyat adamım yolundan çevirememiş!.. O bunlara imanından gelen sonsuz bir kuvvet ve cesaretle karşı koymuş! Kur'an-ı Kerim'de "İnanıyorsanız muhakkak üstünsünüz" (Âli İmran Sûresi / 133) buyrulur.
Mahkemelerdeki müdafaalarını okuduk. Bu müdafaalar bir nefis müdafaası değildir. Büyük bir dâvanın müdafaasıdır. Celâdet, cesaret, zekâ eseri, şaheseri...
Niçin Sokrat bu kadar büyüktür? Bir fikir uğruna hayatı hakir gördüğü için, değil mi? Said Nursî en az bir Sokrat'tır. Fakat İslâm düşmanları tarafından bir mürteci, bir softa diye takdim olundu. Onlara göre büyük olabilmek için ecnebi olmak gerek... O mahkemelerden mahkemelere sürüklendi. Mahkûmken bile hükmediyordu. O hapishanelerden hapishanelere atıldı. Hapishaneler, zindanlar onun sayesinde Medrese-i Yusuf oldu, Said Nursî zindanları nur, gönülleri nur eyledi. Nice azılı katiller, nice nizam ve ırz düşmanları, bu iman âbidesinin karşısında eridiler. Sanki yeniden yaratıldılar. Hepsi halim selim müminler hâline, hayırlı vatandaşlar hâline geldiler...
Onu diyar diyar sürdüler. Her sürgün yeri onun öz vatanı oldu. Nereye gitse, nereye sürülse, etrafı saf, temiz müminler tarafından sarılıyordu. Kanunlar, yasaklar, polisler, jandarmalar, kalın hapishane duvarları onu mümin kardeşlerinden bir an bile ayıramadı. Büyük mürşidin, talebeleriyle arasına yığılan bu maddî kesafetler, din, aşk, iman sayesinde letafetler haline geldiler. Kör kuvvetin, ölü maddenin bu tahdit ve tehdidleri, ruh âleminin ummanlarında büyük dalgalar meydana getirdi. Bu dalgalar köy odalarından başlayarak, yer yer her tarafı sardı; Üniversitelerin kapılarına kadar dayandı.
Yıllardır mukaddesleri çiğnenmiş vatan çocukları, mahvedilen nesiller, imana susayanlar, onun yoluna koştular. Üstad'ın Nur risalesi elden ele, dilden dile, ilden ile ulaştı, dolaştı. Genç - ihtiyar, cahil münevver, sekizinden seksenine kadar herkes ondan bir şey aldı, onun nuruyla nurlandı. Her talebe bir makine, bir matbaa oldu. İman tekniğe meydan okudu.
Nur risaleleri binlerce defa yazıldı, teksir edildi. Gözlerinin nuru sönmüş, iş âlemlerinin ışığı sönmüş, harabeye dönmüş olan körler, bu nurdan, bu ışıktan korktular. Bu aziz adamı dillerden hiç eksik etmedikleri "lâikliğe aykırı hareket ediyor." diye tekrar tekrar mahkemeye verdiler; tekrar tekrar hapishanelere attılar. Kaç kere zehirlemek istediler. Ona zehirler panzehir oldu. Zindanlar dershane...
Bediüzzaman ve dönemi oldukça iyi okunmalı ve eserleri birer inanç aşısı olması noktasında değerlendirmelidir. Çünkü bir İslâm alimi ve büyük bir mücadele adamı olarak o davası için hayatını vakfetmiştir... Dünya cennetini değil, ahireti yeğlemiştir. Davasından zerre kadar taviz vermemiş, en büyük mücadelesi de Siyonistlerle ve Masonlarla olmuştur. Dolayısıyla Üstad'ın bu yönü iyi bilinip, iyi araştırılmalıdır...
Milli Gazete