Mevlânâ ve Bediüzzaman gibi

Akciğerleri şimdi sönen ve akciğerleri şimdi devreye giren nice canların sergi alanı dünya, akıl ermez bir sırlar yurdudur. Şu anda, ne kadar rahimden ne kadar çocuk dünyaya çığlık atarak çıkıyor ve yine ne kadar rahme ne kadar döl atılıyor?.. Doğan canları ve doğacak olanları kimler, nasıl ve ne adına eğitip yetiştirecekler?

Şu an, ne kadar el ne kadar işi ne adına başlatıyor? Bütün bu ellere hangi eller ders veriyor?

Şu an, ne kadar el, hangi seslerle, hangi kelimeleri, hangi kelimelerle hangi duyguları, düşünceleri, istekleri, emirleri, soruları kısaca akla gelebilen ve gelemeyen ruh hallerini ekranlara veya kâğıtlara döküyor? Bu eller, hangi elleri örnek aldı?

Ve şu an, ne kadar dil, ne kadar emir, istek, soru, dilek, cevap, dua, acı-tatlı duygu ve düşünce taşıyan sesler döküyor? Bu sesler insanları ne kadar birbirlerine yaklaştırıyor ve ne kadar birbirlerinden uzaklaştırıyor? Bu seslerin besin kaynakları neler?

Şu an, ne kadar broşür, dergi, gazete, kitap vs sayfaları basılıyor, okunuyor ve okuyucuları üzerinde ne tür etkiler doğuruyor? Bu ürünlere şekil ve renk veren ruhların ilham kaynakları, amaçları neler?

Her an, her saniye sayısız satır, sütun, sayfa gözlerden geçip ruhlara akıyor; her an, her saniye sayısız görüntü gözbebeklerinden süzülüp beyinlere giriyor. Bütün bu canlı-cansız, hareketli-donuk görüntüler, kimlerden kimlere niçin, nasıl birer bildiri taşıyor?

Mezarlıklarda birbirinden çok farklı cesetler yatıyor. Bu cesetlerin görev yaptığı ruhlar birbirlerinden çok farklı birer hayat yaşadılar. Kabuklarını bıraktıkları kabirlerin neresindedir o ruhlar, ne haldedirler şimdi, bilinmez. Kabirlerde çürüyen çürümeyen gövdelerin temel maddeleri ve besin kaynakları yine o topraktı. Ya o gövdelerle görev yapan ruhların temel maddeleri, besin kaynakları aynı mıydı?

Dünya küresi bir yuvarlak sinema sahnesi, bir tiyatro sahnesi mi, yoksa bunlardan da öte bir şey mi? Yoksa güneş projektörünün yer yuvarlağını aydınlattığı daha farklı bir oyun sahnesi midir? Ay'ın ve yıldızların da gece dekorunda yer aldığı dünya sahnesinin oyuncuları, oynadıkları bu oyunun ne kadar farkındadırlar?

Hayat sahnesinde akıp giden şu insan sellerine bakınca görülenler hep yeme içmeden, giyim kuşamdan, gezip tozmadan, yatıp kalkmadan ibaret. Kısaca “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden; dünya malları da birer oyuncaktan ibarettir.”

Dünya sahnesinde yaşanan hayat bir anda dondurulsa. Tıpkı bir sinema oyununun bir yerde dondurulması gibi dondurulsa. Rüzgar, su, ateş, her şey, birden donsa ve zaman dursa. Sonra donan her insan, ruhen bu dünyayı gezip görmek için görevlendirilse. Acaba neler olurdu?

Birden bire duran bir hayat. Dünya ve içindekiler. Canlı cansız her şey. Gecesi ve gündüzüyle dünya dekoru ve içindeki insanlık. Nasıl bir tablo çıkardı ortaya? Nasıl bir insanlık temsili doğardı? Nasıl bir kültür ve medeniyet tablosu; bir duygu, düşünce, inanç ve davranışlar sergisi çıkardı meydana?

Benim asıl merak ettiğimse, “bismillah” ipine kimlerin dizildiği, kimlerin yapıştığıdır. O muhteşem tabloda onların nasıl görünecekleri, nasıl göründükleridir. Mevlânâ ve Bediüzzaman'ın nûrânî ipindeki gibi. Aynı yolun güzellerinden biri bakın ne diyor:

“Bismillahirrahmanırrahim” bütün hayırlı işlerin başıdır. O Arş-ı A'zâm'dan insanların eline uzatılmış nurânî bir hayttan ibarettir. “Bismillah”a dayanan insan, bütün kâinata meydan okuyabilir. Çünkü orada Allah'a güvenme, dayanma ve itimat etmekten bahsedilmektedir. Dünyanın kapısı “Bismillah”la açılmıştır. Kâinat “Bismillah”la kurulmuştur. Her hâdise “Bismillah”la meydana gelir. Ve kıyâmet “Bismillah”la kopacak, Haşr ü Neşr, cennet-cehennem “Bismillah”la teessüs edecek, mü'minler “Bismillah” dediklerinde cennetin kapısı açılacak ve orada mü'minler, “Bismillahirrahmanırrahim”de anlatılan Allah'ı, Rahmân ve Rahîm olan Zât'ı göreceklerdir. Âlem “Bismillah”la başladığı gibi “Bismillah” la bitecektir. (Fâtiha Üzerine Mülâhazalar, sf. 77) (Ben, bu “bismillah” örgüsünün şuurunda mıyım?)

Allah (cc) kâinatta var olan bütün hakikatleri, gönderdiği kitaplarında şerh ve izâh etmiştir. Bu yüce hakikatleri Allah, ona gönülleri ma'kes olabilecek peygamberlerin sinelerinde mânâ, dillerinde harf ve kelime olarak ifade etmiştir. Bütün bu mukaddes kitap ve sahifelerde anlatılan hususlar en son kitap Kur'ân'da tafsil edilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm, bütünüyle Fatiha sûresinde, Fatîha sûresi de Besmele'de hülâsa edilir. İşte besmele, bütün peygamberler ve kitapları birbirine bağlayan böyle nûranî bir iptir. Kâinatta var olan bütün hakikatler bir nüve halinde ve muhakkak surette Besmele'de mündemiçtir. Ancak onu bulup çıkarmak, herkese müyesser değildir. (Fâtiha Üzerine Mülâhazalar, sf. 95) (Müyesser olanlar acaba o tabloda nasıl görünürlerdi?...)

Yeni Şafak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.