Milli Gazete yazarı Duman: 'Said Nursi gibi imanı ön plana almalıyız'

Milli Gazete yazarı Duman: 'Said Nursi gibi imanı ön plana almalıyız'

Bana öyle geliyor ki, ya da ben öyle anlıyorum ki bu imani duruş edilgen bir duruş değildir. Miskin derviş duruşu da değildir

Nurettin Durman'ın yazısı:

“İman kalesini küfrün çürük direkleri tutamaz” 
 
İnsanın kafasını allak bullak eden meselelerin revaç bulduğu zamanlarda çözülüşün kolay olacağını düşünmek mümkün... Çünkü bocalıyor insan o vakit. İnanış zaafını da tetikleyen olayların akabinde boşluklar meydana geliyor. Bir şeye kapılmak veya kapılanmak da bununla örtüşmekte... Gücün verdiği azameti kabul etmenin yanında gücün bir cazibe merkezi olduğu da bir gerçek... İş burada düğümlenmekte... Gücün kullanılış tarzı burada meydana çıkmakta ve ne olduğunu veya olacağını belli etmekte...

Örneklersek; bugün Irak’ta yaşananlar gözümüzün önündedir. Küfrün ayakları altında ezilen insanların verdiği onurlu mücadele birer ibret vesikası olarak her gün tekrar ediyor. İşte buna karşı ne yapılmalı sorusunda ise ince bir hassasiyet mevcut. Uzaktan bakmanın kayıtsızlığını neyle telafi edebilir veya neyi onun karşısına koyabiliriz. Burada elimizden gelen bir şeyin olup olmadığını pekâlâ fikredebiliriz. Yani biz uzaktakiler gerçekten uzakta mıyız? Bunları düşünürken Said Nursi’nin haklı bir sözünü dikkate almanın mümkün olduğunu gördüm. Bu zor zamanda böyle düşünmemizde bir beis yok. Olsa olsa bir musibetin teşkil ettiği zamanı ortaya çıkarma, ifşa etme hazırlığı olur: “İman kalesini küfrün çürük direkleri tutamaz.”

Esas bir diğer tespit ise İttihad-ı İslam’dır. Günümüzde de ne kadar bariz bir şekilde yapılanmaya muhtaç bir tezahür ideali olduğu ortada. Birliğin tesis edilmesi halinde bu kadar zalimin elini kolunu kayıtsız şartsız sallayıp duracağı bir coğrafya parçası olmazdı her halde. Ya da bu kadar pespaye, bu kadar rahat ve bu kadar ucuz olmazdı bu işgaller bu yıkımlar. İman konusu başat bir meseledir aslında. İnanmak, iman etmek ve dolayısıyla mücadele etmek…

İmanın zaafa uğramaması için de uyanık olmak icap eder. Bu öyle bir kuvvetli iman anlayışıdır ki önünde kimsenin duracağı olmaz. Bu düşünceden yola çıkarak: “Tasavvufsuz cennete gitmek mümkündür ancak imansız cennete gitmek mümkün değildir” tezini yabana atmamak lazım. Gerçi tasavvufun önceki asırlarda işlevlerinin yüksek olduğunu da vurguluyor Said Nursi. Lâkin zamanımızda artık imanı ön plana almak lazım fikriyatı hâkim bir duruş olarak telakki ediliyor. Yaşadığımız bu dönemlerde de açıkça görülüyor ki iman çok önemli bir meseledir Müslümanlar için. Üzerimize çullanmak isteyen batıl güçlerin dayatmak istediği inanış tezahürleri gün be gün tereddütsüz olarak kendini açığa çıkarıyor. Burada tasavvufun önemli bir işlevi var mutlaka. O da tasavvuf terbiyesi ışığı altında imanı kuvvetlendirmek cehdi olmalı. Zaten “Said Nursi’ye göre Risale-i Nur, bütün hakiki tarikatları ve hizmet tarzlarını içine alacak genişliğe sahiptir. Bu zamanda yapılması gereken özellikle tarikat ehlinin, Risale-i Nur hizmetiyle aynı safta yer almasıdır.”

Aklıma bu düşünceleri zerk eden bir kitabın dökümünü yapmak bana düşmez elbet. Bende bıraktığı izler önemli olsa gerektir. Bana öyle geliyor ki, ya da ben öyle anlıyorum ki bu imani duruş edilgen bir duruş değildir. Miskin derviş duruşu da değildir. Daima hareket halinde, daima mücadele içinde olan bir duruştur. Bunu yalnızca dille yapmak da yetmiyor. Gönül seferberliği içersinde bir dünyası olmalı diye düşünmek mümkün. Gerçi zaten öyle bir imajı sürekli olarak dayatmak istiyor bu hareket... Baştaki sözü tekrarlamakta fayda vardır kanaatimce: “İman kalesini küfrün çürük direkleri tutamaz.”

Bir imanı kılavuzluk eşliğinde sözlerimizi tutarlı kılmamız için öncelikle halis bir niyete sahip olmamız icap ediyor. Geçmişin mübarek yüzünü görmeyi ummak arzumuzla birlikte, zamanın bu acımasız kavuran rüzgârıyla sınava hazır olarak geleceğe daha bir itina ile yaklaşmak, ona uygun bir şekilde adım atmak, ona yakışır bir yürüyüşü sürdürmek ne kadar anlamlı ve güzel olurdu. Lâkin her şeyin başında sağlam bir duruşun, kavi bir duruşun şart olduğunu da açıkça görmek, bilmek lazım gelir. Sahte, mürai duruşlar-tavırlar bizi adeta benliğimizden koparıp bir yerlere; iğreti bir şekilde iliştirilmiş fiyat etiketleri gibi alınıp satıldıktan sonra kıymeti kalmayan, koparılıp atılan, buruşuk etiket parçaları mesabesinde olacaktır.

Okumalarımızı yaparken dikkatli bir seçme yapmamızın kesin bir gereklilik olduğunun idraki içinde olmakla iyi neticeler elde etmek mümkün olabilir. Yani bir silsile takip edilecek olursa, daha iyi faydalar elde edile bilinir. Buradan başlayarak, yani buradan yola çıkarak daha çabuk, daha tez elden bilgilenme-bilinçlenme mahfiline girilmiş olur…  

Çağımızda hızlı bir süreç var. Bu süreçte boşa harcanacak şey ne kadar aza indirgenirse gelişim trendi o nispette yükselmiş olur. Onun için iç olgunluk çağrımızı yinelerken, kendimizi titiz bir şekilde yenilememiz, diri, canlı, hareketli yapımızı olgunlaştırarak ileriye bakmamız, doğru bir bakış açısı elde etmemiz için çaba göstermemiz bizim için vazgeçilmez bir anlayış olmalıdır. Okumalarımız yönümüzü de gösterecektir bize. Başat olarak asli değerlerimizi iyi bilmemiz gerekiyor. Sert rüzgârlara karşı durmak için de iyi bir korunak, iyi birer siperdirler aynı zamanda. Bizden bize akan ve giderek uzayan bir ırmağın ana damarı, kolları, uzanabileceği alanlar… Biz olmak’lığın olmazsa olmazıdır da aynı zamanda…
 
Milli Gazete