Modern hukuk, İslam hukukundan daha mı insani?
Modern hukukta bedensel ceza hemen hemen yok gibi
"Modern hukukta bedensel ceza hemen hemen yok gibi. Oysa İslam hukukunda şartlar oluşursa hırsızın eli kesiliyor, evlilerin zinasında recm var vs. Modern hukukta bedensel ceza yoktur ve daha insanidir" görüşünde olan birine nasıl cevap vermeli? Bir de ilave olarak günümüzde bedensel cezaların gerekliliğini savunan hukukçular da var mıdır?
Öncelikli şu sorunun cevabını arayalım: “insani/insanilik/insani olan” ne demektir!
TDK Sözlüğünde bu kelime “insanla ilgili, insana özgü olan” manasına gelmektedir.
Öyleyse teslim etmek gerekir ki, İslam Hukuku insanidir. İslam Hukukunun insanlar için ve insanlar arasında uygulansın için gönderildiği şüphesizdir. İnsanlar için neyin daha faydalı neyin zararlı olduğunu en iyi bilen mutlaka Allah’tır.
“Bir şeyden hoşlanmadığınız halde o sizin iyiliğinize olabilir. Bir şeyi de sevdiğiniz halde o sizin için kötü olabilir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.” (Bakara, 2/216)
Kabul edelim ki, “insanî olan” zaman ve şartlara, medeniyet ve kültürlere göre değişiklik gösterir. Bu çerçevede, yamyamın, ölen ebeveynlerinin etlerini “toprakta çürüyüp gideceğine, benim kanım-canım olsun, onu hep içimde taşıyayım” diye yemesi, ona göre “insanî”dir. Yine Hinduların, ineği “süt, peynir, tereyağı, dışkı (tezek) ve idrar (ilaç amaçlı)” verdiği için kutsal görmeleri ve kesmeyerek neredeyse tapacak dereceye getirmeleri de oradaki ve bu mantıktaki bir kişi için “insanî”dir. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Soruda hukukun “insanî” olmasından amaç, “insana faydalı” ya da “insanı daha fazla gözeten, (belki de giderek) koruyan/acıyan”dır olabileceği ihtimaline binaen de şöyle cevap verilebilir:
İslâm Hukukunun temel gayesi dinin, aklın, neslin, canın ve ırzın korunmasıdır. Böylece insanların genel ve özel yararı bir denge içinde gözetilmiş olur.
Hiçbir modern hukuk sistemi bu seviyeye ulaşamadığı gibi, bunları düşünecek seviyeye dahi ulaşamamıştır. Hatta, hiçbir modern hukuk sistemi İslâm Hukukun amaç/gaye problemine yakalamayı bırakınız, yaklaşamamıştır bile…
Verilen cezanın “bedensel” olması hususuna gelince:
Hukukçular birleşirler ki cezada esas olan suç (işlenen fiil) ile cezanın dengeli olmasıdır. Ve bu denge sağlandığında “adalet”in oluşacak, aksi halde zulüm/haksızlıklar doğacaktır.
Dengenin en önemli unsurunun “misliyle cezalandırılmak” olduğu aşikârdır. Nitekim Rabbimiz de buna işaret eder. (Bakara, 2/19; En’am, 6/160; Şûra, 42/40)
Öyleyse muhatabına/mağdura azap ve ızdırap yaşatan failin, cismani bir sıkıntı duymadan, kendisine “tahsis edilmiş” cezaevinde yatması elbette adil değildir.
Yine cezaevinde “yatmayıp” da, eski devirlerde olduğu gibi kürek cezasına mahkûm edilmesi ya da taş ocaklarında çalıştırılması da, işlediği fiile göre ağır bir ceza olabileceği için ayrı bir zulüm oluşacaktır.
Dikkat edilirse her iki halde de denge bulunamamıştır.
Teslim edelim ki, “dengeyi sağlama” hususu insana bırakılırsa adalet sağlanamaz. Bu sebeple İslâm Hukukunda “bedenî ceza” diyebileceğimiz cezaları bizzat Allah ve Rasulü nass ile tayin ve takdir etmişlerdir.
İslâm Hukukunda cezalar “alenî” olarak icra edilir ki, suç işleme en aza insin ve kötülüğün işlenmesi ve yaygınlaşmasının önüne geçilsin.
Zaten İslâm dini, cezalandırma fiilinden önce ve bu amaçtan çok o suçun işlenmesini kolaylaştıran, o suçu işlemeye yol açan sebepleri ortadan kaldırır. Aksi halde cezaları uygulamaz. Çünkü suç işlemeyi gerektirecek durumlar ortadan kaldırılmamıştır. Bu durum İslam Dininin ana umdesi olan “kötülüğü önleme-iyiliği emretme” ilkesinin hakim kılınmasını da amaçlar ve teoride kalmayıp, fiilen de uygulanmıştır.
Son olarak “hırsızlık” örneğini merkeze alarak şuna da temas edelim:
Hukukta cezanın caydırıcı ve önleyici olması kadar faili ıslah etmesi ve eğitmesi de son derece önemlidir ve amaçtır. Ancak günümüz “bedenî olmayan” cezaları bırakınız caydırıcı ve önleyici olmayı, ıslah ve eğitme yönünden de sınıfta kalmıştır.
Meselâ hırsızlık suçuyla “elleri kesilmeyip de” hapse girenler, daha “tecrübeli” hırsız abilerinden yeni formüller öğrenerek, “piyasaya” çıkmaktadırlar. “Hırsız” cezaevine girerek “işlerine” bir süreliğine ara vermekte, çıkınca mutlaka aynı suçu/suçları işlemektedir. Giderek “cezaevinden çıkanlar” toplumda daha tehlikeli bir konum almaktadırlar. Çünkü tecrübeli ve sabıkalıdırlar artık!
İslam Hukuku ise, onun suç işleme aletine ket vurur! Yani onun hırsızlık yapmasının önüne geçer, hırsızlık yaptığı takdirde elinin kesileceğini bilen bir kimse, asla hırsızlık yapmaz.
Ancak maddi ve manevi bütün uyarılara rağmen -hırsızlık yapmak zorunda kalmadığı halde- yine de bu suçu işleyen kişiye ceza uygulanmalı ki, hem adalet olsun hem de bütün toplumu bu tür suçları işlemeye teşebbüs etmekten sakındırsın.
Şimdi; hırsızlık yaptığı için elini kesen ve “bedeni ceza” vererek hem hırsızı suçtan men eden, hem de mağdurların yeni hırsızlıklara uğramamasını sağlayan Şeriat mı daha âdildir, yoksa hırsızı besleyip, palazlanmasına sebebiyet vererek mağdurları çoğaltan modern hukuk mu?
Yine İslâm hukuku faili cezalandırır ve ama topluma kazandırır, bu yönde tedbirler alır.
Modern hukuk ise, hapis tazyiki sebebiyle suçlunun ailesini de mağdur eder. Çocuklar babasız büyür, ekonomik anlamda kendilerini destekleyen kimse olmadığı için de nice kötü yollara düşerler.
Sorularla İslamiyet
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.