Molla Said 100 yıl sonra Van'a bir kez daha misafir olacak
Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ), Van İlim ve Kültür Vakfı ile İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından organize edilen "Din, Bilim ve Felsefe İlişkisi: Risale-i Nur Yaklaşımı" sempozyumu YYÜ'de yapılacak.
Risale Haber - Haber Merkezi
YYÜ Cengiz Andiç Kültür Merkezinde düzenlenecek sempozyum ile zamanın büyük alimi Bediüzzaman Said-i Nursi'nin manevi mirası Risale-i Nur eserlerinin daha iyi anlaşılması amaçlanıyor.
YYÜ'de 8-9 Mayıs 2015 tarihlerinde gerçekleştirilecek sempozyumda, çeşitli üniversitelerden 30 bilim insanının tebliğ sunacağı ifade edilirken, sempozyumun açılış törenin 8 Mayıs 2015 Cuma günü saat 14.00'te yapılacağı bildirildi.
SEMPOZYUM PROGRAMI İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ
Konu ile ilgili bir yazı kaleme alan İlahiyatçı Prof. Dr. İbrahim Özdemir'in yazısı şöyle...
Molla Said ve Van
8-10 Mayıs tarihlerinde Van önemli bir bilimsel etkinliğe ev sahipliği yapıyor.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ve Van İlim ve Kültür Vakfı “Din, Bilim ve Felsefe İlişkisi Risale-i Nur Yaklaşımı” sempozyumunu düzenliyor.
Bediüzzaman Said Nursi'nin konuyla ilgili görüşleri üç gün boyunca konuşulacak ve tartışılacak.
Van için hazırlık yaparken zihnim Molla Said- Van ilişkisine takıldı.
***
Molla Said Van'a ilk kez Van Valisinin daveti üzerine 1897 yılında geldi. Henüz 20 yaşlarında idi.
Meşhur bir aileye ve aşirete mensup değildi. Davet edilmesinin tek sebebi genç yaştaki ilmî şöhreti ve keskin zekâsıydı.
Vali ilme düşkün bir insandı. Büyük bir kütüphanesi vardı.
Her akşam konağında düzenlediği tartışmalara din bilginleri yanında lise öğretmelerini de davet ediyordu.
Modern bilimlere vakıf olan öğretmenlerle, geleneksel medrese bilgisine sahip ulema arsında set tartışmalar çıkıyordu.
Muallimler bilimsel verilerden hareketle ulemayı cehaletle; onlar da din ve gelenek adına onları zındıklık ve "gavurlukla" suçluyordu.
Bu tartışmanın tarihi 16. yüzyılda yaşamış merhum Mehmet Birgivî'ye kadar götürülebilir.
O gün bugündür ulema Batıdan gelen her şeye şüphe ile yaklaşıyordu. Çözüm geleneğin ne pahasına olursa olsun savunulması ve korunmasındaydı.
Molla Said'din kalbi ve gönlü de ulema ile beraberdi. Ancak din ile dinle ilgili yorunların aynı olmadığını; bundan hareketle geleneksel yorumlara eleştirel yaklaşılabileceğini ayırt edecek kadar keksin bir kavrayışı vardı.
Hemen kararını verdi.
Büyük bir açlık ve azimle modern bilimleri öğrenmeye başladı.
Medrese müfredatı dışındaki ilmî ve felsefî kitaplarla burada tanıştı.
Bir Coğrafya kitabını bir gecede ezberlemiş; ertesi gün bu bilgiler ışığında tartışmalara devam etmişti.
Taassup ve bağnazlık ona göre değildi.
Kısa zamanda modern bilimleri öğrenmeyi başardı.
Dikkat çeken nokta ise onun bu gece tartışmalarında din-bilim arasında gözettiği dengeydi.
Ona göre ilimin seyyidi ve pederi olan İslamiyet’in bilimin kesinleşmiş ve herkesin malumu olmuş sonuçları ile çatışması mümkün değildi.
Din-Bilim arasında birlikteliği ilk kez burada Van'da telaffuz etti.
Ona göre, vicdanın ziyası, din ilimleri iken, aklın nuru ise modern bilimlerdi. Allah'ın yarattığı aklın oluşturduğu bilimin dinle çatışması mümkün değildi. Sorun bizim din, bilim ve akıl anlayışımızdan kaynaklanıyordu.
Hakikat ancak "ikisinin imtizacıyla tecelli edebilirdi".
***
Van'ın Molla Said için önemi büyük olmalıydı.
İlk defa denizi burada görmüştü. Sarp tepelerle çevrelenmiş dar Bitlis vadisinden çıkıp, Tatvan’a ulaştığında karşısında muhteşem bir manzara ve büyük bir derya vardı.
Bu bir deniz olmalıydı.
Van Gölü yerine, Van Denizi demesi bundan olmalı.
***
İlme meraklı Vali vasıtasıyla İstanbul’da ve dünyada olup bitenlerden haberdar oluyordu.
Yıl 1898 olmalıydı.
Vali ona bir gazete uzattı. Özellikle bir haberi görmesini istiyordu. Belki de zekâsını yakından tanıdığı bu gencin hamiyet ve vizyonunu görmek istiyordu.
Haber İngiliz Sömürgeler Bakanının bir demeci ile ilgiliydi:
“Bu Kur’an Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hâkim olamayız.
Ne yapıp, yapıp bu Kur’an’ı susturup, ortadan kaldırmalıyız.
Veya Müslümanları ondan soğutmalıyız” diyordu.
Haberi okur-okumaz büyük bir heyecana kapıldı.
Zaten tez canlı ve heyecanlı biriydi. Henüz 21yaşında bir genç olmasına rağmen hayatının en büyük kararını orada verdi:
“Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez ebedi bir güneş gibi mucize olduğunu dünyaya ilân edeceğim”.
Molla Said'in bu kararı onun kişiliğini ve misyonun göstermesi açısından çok önemlidir.
İstanbul’da uzak görüşlü, kudretli ve strateji, dehası Cihan İmparatoru 2. Abdülhamid Müslümanların Halifesi olarak tahttadır.
Şeyhu'l İslam görevi başındadır.
Medreseler ve tekkelere ile bunların dini liderleri de yine görevleri başındadır.
Hiçbir sıfatı ve resmi niteliği olmayan bir gencin bu heyecan ve gayretinin sebebi neydi?
Molla Said o geceyi nasıl geçirdi?
Uyudu mu?
Uyuyabildi mi?
Hayatını bir davaya feda ettiğine göre, evlenmemeye acaba o gece mi karar verdi?
Şimdilik bilmiyoruz.
Bu soruların doğru ve tutarlı cevabını dindar psikanalistler verebilir.
***
Molla Said için Van ikinci bir memleketi olmuştu. İlk medresesini burada kurdu. Daha sonraları Van'a defalarca geldi.
Kasım 1922'de Ankara’nın karanlık ve boğucu havasından ve siyaset oyunlarından bunalınca köyü Nurs'a ve memleketi olan Bitlis’e değil Van'a geldi.
Erek Dağı eteklerindeki bir mağarada on dokuz ay uzlete çekildi.
Daha sonra sürgüne gönderildi. Van’a bir daha gelmedi; gelemedi.
Mektuplarında, yazdıklarında ve kendisini ziyaret edenlerin anlattıklarında Van hasretini hep dile getirdi.
Horhor eteklerindeki ilk medresesini, talebelerini ve Vanlı dostlarını hiçbir zaman unutmadı.
***
Molla Said manen de olsa Van'a ve Vanlılara 100 yıl sonra bir kez daha misafir olacak.
Birinci Dünya Savaşı ve Çanakkale'nin 100. yılı kutlanırken; Anzaklar dünyanın öbür ucundan gelip Gelibolu’da ölen atalarını hatırlarken, Molla Said’i unutmak Van'a ve bizlere yakışmazdı.
Bundan dolayı öncelikle Rektör Prof. Dr. Peyami Battal ve Prof. Dr. Faris Kaya ile birlikte Van İlim ve Kültür Vakfı'nı tebrik ediyorum.
***
Ülkemizin sıcak gündemine baktığımızda Molla Said'in dikkat çektiği ve kendine göre çözüm yollarını gösterdiği sorunların bir kısmı hala devam ediyor:
Başkasını yutmakla beslenen ırkçılık, anadilde eğitim, din-bilim ilişkisi, cehalet ve bunun sebep olduğu işsizlik, yoksulluk ve göçler sadece bölgeyi değil tüm Orta Doğu tehdit etmeye devam ediyor.
Üniversite-toplum buluşması ve kucaklaşması ile bu sorunlara çözüm bulunabilir.
Vanlılar yılardır Nur Risalelerine sahip çıkarak Üstadın onlara olan şefkat ve muhabbetini haklı çıkardırlar.
Ancak Nur Risalelerinin mesajını cemaat ve Nur Medreseleri ile sınırlamak öncelikle üstada haksızlık ve vefasızlık olur.
Henüz 21 yaşında iken Kur'an'ın mesajını tüm dünyaya duyurmaya söz vermiş bir âlimim mesajı dar kalıplara ve kafalara hapis edilemeyecek kadar büyük; hiç kimsenin korumasına muhtaç olmayacak kadar da sağlam ve sistematiktir.
Daha şimdiden elliden fazla dile çevrilmiş olması, farklı dil ve dinlerden insanların bu eserleri sahiplenmesi bunun en büyük kanıtıdır.
Ancak Türkiye üniversiteleri bu konuda geç kaldı.
Nur Risalelerinin muhtevasının üniversitelerce araştırılması, tartışılması ve eleştirel olarak ele alınması gerekir.
Yüzüncü Yıl Üniversitesindeki bu sempozyum bu açıdan da çok anlamlıdır.
***
Bir yandan din adına radikalleşip kendisi gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımayanlar; diğer yandan dini baskı altına alanlar. Her ikisi de toplumsal barış ve birlikte yaşamanın önünde engel oluşturmaktadırlar.
Şimdi barış zamanı.
Bunun bir yolu Molla Said'in din, bilim ve felsefe konularında söylediklerini tartışma ve anlamaktan geçiyor.
Bu tartışmalarda yapılacak olumlu eleştirilerin en çok üstadın ruhunu şad edeceğinden ise şüphem yok.
Üstad eleştiri değil de kalbî teslimiyetin ve şeyh-mürit ilişkisinin esas olduğu bir tarikat kurmak istemedi. İlmi istibadı ise yüz yıl öncesinden ret etti.
Genç Molla Said'i ve Kur'an şakirdi Said Nursi’yi sosyal bilimlerin sunduğu imkânlarla; felsefenin olmazsa olmazı olan eleştiri ruhunun rehberliğinde anlama zamanı geldi.
Bu satırların yazarı da sempozyuma "Said Nursi’de Din-Bilim İlişkisi" başlıklı bir tebliğle katılacak.
Sempozyuma Türkiye’nin farklı yerlerinden bilim insanları da katılıyor.
Umarım merhum üstad güzel bir bahar gününde meslektaşlarımın sunacakları tebliğleri Horhor toprağına ve meçhul mezarına takdim edilen bir demet çiçek olarak kabul eder.
Onun acelesi vardı; kışta geldi. Biz ise güzel bir bahar günü düştü.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.