Muhammed Numan ÖZEL

Muhammed Numan ÖZEL

Adâvete Muhabbet

Bedîüzzaman Said Nursî, insanın fıtratındaki muhabbet duygusunun yanlış yönlere sapmasıyla ortaya çıkan bir tehlikeye dikkat çekmektedir. “Adâvete muhabbet” ifadesi, bu noktada insanın düşmanlık hislerine duyduğu ilgiyi eleştirir. Çünkü insanlar muhabbet yerine kin ve adavetle bir nevi kendine adavet etmiş oluyor. Çünkü kâinat muhabbetle yaratılmıştır. Bu mayayı çıkartmaya çalışınca kendi sistemine zıt bir tutum sergilemiş oluyor. Bir süre sonrada ben merkezli bir anlayış türemiş oluyor.

"Adâvete muhabbet", kelime anlamıyla "düşmanlığa sevgi beslemek" ya da "düşmanlıktan hoşlanmak" gibi çevrilebilir. Bu da mecazî olarak şöyle bir durumu anlatır:

İnsanların düşmanlıktan, çekişmeden, çatışmadan, kavga ya da nefretten hoşlanması ya da bunu beslemesi.

Muhabbetin çapı, oranı azalınca insan kendini sever ve narsist bir anlayışa bürünerek kendi gibi düşünenleri sever ve sayar bir hale gelir. Hizipçilik de bunun kaçınılmaz sonucudur.

Adâvete Muhabbetin Mahiyeti

Muhabbet, Allah'ın Rahmân ve Rahîm isimlerinin bir tecellisidir. Ancak bu yüce hissin yanlış kullanılması durumunda, kin ve düşmanlık gibi olumsuz duygulara dönüşebileceği de aşikârdır.

Bu mesele şu ifadelerle izah edilmiştir:

Muhabbetin Hıyâneti: Muhabbet bir elmas niteliğindedir. Yanlış yere sarf edilirse kıymetsiz bir cam parçasına dönüşüp insanı da geçimsiz, uyumsuz ve yanlış yerlerde muhabbet aramaya başlar.

Burada, insanın muhabbet duygusunu Allah’ın rızasına uygun olmayan yerlere harcamasının fıtrata aykırı olduğu topluma bakınca görünmektedir.

  • “Gayr-ı meşru’ muhabbet, hem taklid ve hem ülfet.”[1]
  • "Gayr-ı meşru’ bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azab çekmektir."[2]
  • “Yerinde sarf olunmayan bir muhabbet-i gayr-ı meşru’anın cezası, merhametsiz bir musibettir.”[3]
  • "Gayr-ı meşru' bir muhabbetin neticesi, merhametsiz bir adavet[tir][4]
  • “Gayr-ı meşru’ muhabbetin akıbetinin mükâfatı, mahbubun gaddarane adavetidir.”[5]

Düşmanlık Yerine Muhabbet Yol Haritamız Olmalıdır

Düşmanlığı adaveti sadece şeytana, nefsin fenalıklarına, gayr-ı meşru’ yaşantı ve ahlaka tahsis etmek gerektir. Yoksa ehl-i imana karşı adâvete sebep olacak şekilde düşünceler beslemek, ıslâh yerine ifsada yol açar.

Düşmanlık adavet hissi insanın yönetim birimini ele geçirirse insanın nefsi ve şeytanı vesveselerin ve evhamın adeta menbaı olur.

Toplumda adâvete muhabbet arttıkça, huzur azalıyor.
İnsanların giderek daha fazla düşmanlığa meyletmesi muhabbetin azalmasıyla alakadardır.

Bazıları sanki barıştan değil, adâvetten hoşlanıyor. Yani kavgadan, kaostan besleniyorlar hoşanıyor, menfaat buluyorlar.

  • “adavet hasleti, her şeyden evvel kendisi adavete lâyıktır.”[6]

Bu adâvet hissi, akıl nurunu söndürür. Düşmanlık öyle bir ateştir ki, başta bu hissi büyüten, besleyen sahibini yakar. Tıpkı haset gibi…

Osmanlı'nın en parlak dönemlerinde toplumun muhabbet ve dayanışma ile ayakta durmuştur. Bu birlik beraberlik manası ruhunun kin ve adâvetle zedelendiğinde Devlet-i Aliye çöküşe geçmiştir.

Muhabbet, âlem-i İslâmın mayasıdır. Ehl-i imanın arasındaki ihtilaf ise adâvet ateşiyle büyür ve önü alınamaz bir aşamaya gelebilir.

  • “Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur. Hem şu kâinatın rabıtasıdır. Hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan, kâinatın en câmi' bir meyvesi olduğu için, kâinatı istila edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine derç edilmiştir.”[7]

Risale-i Nur'da, düşmanlık/adavet duygusunun köreltilmesi ve yerini sevgi, muhabbet, affedicilik ve hoşgörüyle bırakması gerektiği önemle vurgulanmıştır.

Adâvet hissi, insanın hem ruhunu kemiren hem de toplumsal yapıyı ifsad ederken; muhabbet, hakiki saadeti temin eder. Bedîüzzaman'ın Risale-i Nur Külliyatı’nda birlik beraberlik manasını sürekli yenilemiş ve ittihat, tesanüt çağrısı, bu nebevi prensiplerin hayata geçirilmesi çabasıdır.

Bunu şöyle bir şiirle de ifade etmek istiyorum ki,

Ne garip bir çağda yaşıyoruz…
Sözden çok sitem, muhabbetten çok kin adavet dolaşıyor aramızda.
Gönüller hasret muhabbetin sıcaklığına,

Gözler öyle alışmış ki kavgaya,

Bir tebessüm bile şüpheyle karşılanıyor karşı tarafta.
Sanki herkesin içinde bir yangın var, ama kimse su taşımıyor;

Herkes körükle gidiyor ateşin yanına,

Ateşini arttırıyor inşirah vermek yerine.

Bir zamanlar insanlar küs kalmaktan utanırdı. Şimdi barışmak zayıflık sayılıyor.
Oysa hakikat şu ki, düşmanlık güçlü kılmaz kimseyi, sadece yorar.
Ama nedense, adâvete muhabbet eden çok.
Kırılmayı sever gibi bazıları, kırmayı daha çok.
Küsmeyi onur, affetmeyi zaaf sanan kalpler dolanıyor aramızda.

Hâlbuki muhabbet, en büyük direniştir bu çağın karanlığına.
Affetmek, sevmek, sarılmak bu insanlıktır.
Bunlar zayıf değil, cesur yüreklerin işidir.

Fıtratını koruyan insanın şiarıdır bunlar.

Selam ve dua ile.

[1] Sözler (710)

[2] Sözler (634)

[3] Sözler (359)

[4] Mektubat (75)

[5] Mektubat (472)

[6] Mektubat (265)

[7] Sözler (358)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum