Muhammed Numan ÖZEL

Muhammed Numan ÖZEL

Bolu yangınında sorumlu olan kader mi?

Kader, Sorumluluk ve Mesuliyet

Hadiselere Bediüzzaman’ın Perspektifiyle Bakış.

Kader, İslam inancında Allah’ın her şeyi önceden bilmesi ve takdir etmesi anlamına gelir. Ancak bu derin kavram, zaman zaman yanlış anlaşılmakta ve insanların bireysel veya toplumsal sorumluluklarından kaçmak, mesuliyetten kurtulmak için bir gerekçe olarak kullanılmaktadır. Yangın, sel, deprem gibi felaketler karşısında “Bu Allah’ın takdiridir” diyerek ihmalleri ve hataları göz ardı etmek, sorumluları veya kendini aklamak için kaderi yanlış bir şekilde yorumlamaktan kaynaklanır.

Bediüzzaman'ın şu sözü akıllara geliyor hemen: “Manen terakki etmeyen avam içinde kaderin cây-ı istimali var.”[1]

Yani kader meselesinin yanlış anlaşıldığı ifade edilmektedir.

Bu yazıda, kaderin bu tür bir yaklaşımla nasıl suistimal edildiğini ve Bediüzzaman Said Nursi’nin kader ve sorumluluk dengesine dair görüşlerini ele alacağız.

Kaderci Tutumun Yanlış Yorumlanması

Kaderci bir yaklaşımda, meydana gelen olaylar tamamen Allah’ın iradesine bağlanır ve insana düşen sorumluluk göz ardı edilir. Bu yaklaşım, şu şekillerde kendini gösterir:

Sebep-Sonuç İlişkisini Göz Ardı Etmek:

Yangın, deprem, sel gibi bir olayda insan ihmali, tedbirsizlik veya gerekli önlemleri almamak gibi sebepler görmezden gelinir ve yalnızca "Bu Allah’ın takdiridir" denilir. Böylece olayın gerçek nedenleri sorgulanmaz. Böylece bütün sorumlular aklanmış olur ve bütün mesuliyetlerden kurtulunmuş olur.

Pasif Kabul:

Kaderci bir tutumda, “Bu Allah’ın takdiridir, yapılacak bir şey yoktu” anlayışı hâkim olur. Bu, insanların aynı hataları tekrar etmesine yol açabilecek pasif bir yaklaşımı besler. Bütün mesuliyetlerden bu sözle kurtulacağını bilen insan ihmalkar davranmaya da devam edecektir.

Toplumsal Sorumluluktan Kaçınma Riski:

Kader anlayışını yanlış yorumlayan toplumlar, mezhepler, meşrepler hatta devletler altyapı eksikliklerini, eğitim yetersizliklerini veya yönetim ihmallerini sorgulamayı bırakabilir. Bu da gelecekte benzer trajedilerin tekrar yaşanmasına zemin hazırlar.

Bediüzzaman’ın Kader Anlayışı ve Sorumluluk Vurgusu

Bediüzzaman Said Nursi, kader inancını insanların iradeleri ve sorumlulukları ile dengeli bir şekilde ele alır. Ona göre kader, insanın iradesiyle yaptığı hataları mazur gösteren bir araç değildir. Aksine, insanın hatalarından ders çıkararak tedbir alması gereken bir rehberdir. Bu bağlamda üç kavramdan bahseder;

Cenab-ı Hakk'ın atâ, kaza ve kader namında üç kanunu vardır.

Atâ, kaza kanununu, kaza da kaderi bozar.

Meselâ: Bir şey hakkında verilen karar, kader demektir.

O kararın infazı, kaza demektir.

O kararın ibtaliyle hükmü kazadan afvetmek, atâ demektir.

Evet, yumuşak bir otun damarları katı taşı deldiği gibi, atâ da kaza kanununun kat'iyyetini deler.

Kaza da ok gibi kader kararlarını deler.

Demek atânın kazaya nisbeti, kazanın kadere nisbeti gibidir.

Atâ, kaza kanununun şümulünden ihraçtır.

Kaza da kader kanununun külliyetinden ihracdır.”[2]

Kader, kaza, ata üçgeninde insan tercihleri ile kaza ve kadere yön vereceğini buradan anlıyoruz. Mesela bu yangında, gerekli olan kontroller ihmal edilen şeyler zamanında tespit edilip aksayan kısımları yapılsaydı böyle bir hadisede bu kadar can kaybı olmayabilirdi çünkü bu konuda ihmali olanlar ihmalini o zaman tamir edeceği için böyle bir kapı aralanmamış olabilirdi. İşte Ata kanunu burada devreye giriyor ve kaza ile kadere yön veriyor mecra açıyor.

İnsan İradesinin Önemi:

Bediüzzaman, insanın Allah tarafından cüz-i irade ile donatıldığını ve bu iradeyi kullanarak doğruyu ve yanlışı seçmekle sorumlu olduğunu belirtir. Cüzi irade insana verildiği için insanın mesuliyeti işte burada başlıyor. Şayet irade verilmemiş olsaydı insan adeta bir kukla gibi olurdu. Kukla olduğu için de insana herhangi bir mesuliyet verilmezdi tüm mesuliyet sorumluluk kuklacıya ait olurdu.

“İnsan, fiilini kadere havale etmemeli; çünkü cüz-i ihtiyarını ona karşı kullanmakla mükelleftir.”

Tedbir ve Tevekkül:

Gerçek tevekkül, sebeplere tam anlamıyla riayet ettikten sonra sonucu Allah’a bırakmaktır. Bediüzzaman, sebepleri göz ardı etmenin tevekkül değil tembellik olduğunu ve bunun İslam’ın kader anlayışıyla bağdaşmadığını vurgular:

“Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki esbabı dest-i kudretin perdesi bilip riayet ederek; esbaba teşebbüs ise, bir nevi dua-i fiilî telakki ederek; müsebbebatı yalnız Cenab-ı Hak'tan istemek ve neticeleri ondan bilmek ve ona minnettar olmaktan ibarettir.”[3]

Yani Tevekkül, esbaba riayet ettikten sonra Cenab-ı Hakk’a teslim olmaktır. Esbaba yapışmayıp hâdisatı kadere havale etmek, tembellik olduğunu vurgulamaktadır.

İbret ve Ders Çıkarma:

Felaketler, insanlara sadece “kader”i hatırlatmak için değil, aynı zamanda hatalardan ders alıp gelişmeleri için bir fırsattır. Bediüzzaman, bu tür olayların insanı tefekküre ve hatalarını düzeltmeye yönlendirmesi gerektiğini vurgular. Şayet hatalardan ders alınmazsa benzer hatalar tekrar yeni ihmallerle kendini gün yüzüne çıkaracaktır.

Kaderin Sorumluluktan Kaçış Aracı Olarak Kullanılmasının Sonuçları:

Kader inancını yanlış anlamak veya suistimal etmek, bireysel ve toplumsal düzeyde ciddi sorunlara yol açabilir:

Bireysel Düzeyde: Kendi hatalarını kadere yükleyen bir insan, aynı yanlışları tekrar etme riskini taşır. Bu, kişinin kendini geliştirme ve sorumluluk alma kapasitesini zayıflatır.

Toplumsal Düzeyde: Toplumlar, ihmaller ve eksiklikler karşısında kaderi bir gerekçe olarak gördüğünde, problemlerin kök nedenlerine inmek yerine pasif bir bekleyiş içerisine girer. Bu da ilerlemenin önünde ciddi bir engel oluşturur. Sorunları açmak için ancak günü kurtaracak eylemler ve planlar üretilebilir.

Bediüzzaman Said Nursi’nin perspektifinden bakıldığında, kader inancı insanın sorumluluktan kaçmasına değil, tam tersine sorumluluğunu daha bilinçli bir şekilde yerine getirmesine vesile olmalıdır.

Gerçek kader anlayışı, insanı hem bireysel hem de toplumsal düzeyde hatalarını sorgulamaya, tedbir almaya ve hatalardan ders çıkarmaya teşvik eder.

Yangın gibi bir trajedi karşısında, "Bu kaderdir" diyerek ihmalleri göz ardı etmek, İslam’ın sorumluluk bilinciyle bağdaşmaz. Doğru bir kader anlayışı, insanın hem ilahi hikmete teslimiyet içinde olması hem de elinden gelenin en iyisini yaparak hatalarını düzeltmeye çalışmasıyla mümkündür.

Böylelikle, kaderin bir teslimiyet aracı değil, bir sorumluluk rehberi olduğu net bir şekilde anlaşılabilir.

Vefat edenlere İnşallah iman ile vefat etmiş olmalarını, yaralanan ve olaydan maddi ve manevi olarak etkilenenlere de şifalar temenni ederek yazıma son diliyorum.

Selam ve dua ile.

[1] Sözler (463)

[2] Mesnevi-i Nuriye (206)

[3] Sözler (314)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum