Muhammed Numan ÖZEL
Doğru Bilgi Çerçevesinde Bediüzzaman
İzzetli-hürmetli bir insan için en ağır hâllerden biri de, maksadının zıddıyla itham edilmektir. Yani davasının esaslarına tamamen zıt olan şeylerle yad edilmesidir.
Bediüzzaman Said Nursi de bu isimlerden birisidir. Bu topraklarda bir asırdan fazla ismi yad edilmektedir. Kimi zaman hak ettiği gibi kimi zaman da maksadının tam tersi bir şekilde… Özellikle de Cumhuriyet, ümmetçilik ve milliyetçilik hakkındaki fikir ve kanaatleri itibariyle…
Mesela Cumhuriyet hakkında kendisini mahkemeye veren savcılara hitaben kullandığı ifadeler: “Ey müdde-i umûmi ve mahkeme azaları! Elli seneden beri bende bulunan bir fikrin aksiyle beni ittiham ediyorsunuz. Eğer laik cumhuriyet soruyorsanız; ben biliyorum ki, laik manası bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükûmet telakki ederim.”[1]
Burada şu da dikkatimi çekmedi değil. Üstad Bediüzzaman’ın imani ve İslami fikirleri hakkında değil, sosyal içtimai meseleler hakkında yanlış yorumlar yapılmaktadır. Yorumlamalar yanlış yapılsa da şunun altını çizmeliyim ki, Bediüzzaman’ın iman, amel ve insan bağlamındaki fikirleri, samimiyeti asla yanlış yorumlara açık değildir; çünkü hayatı samimiyet abidesidir. Bu da takdîre şâyân bir durumdur.
Üstad Bediüzzaman’ı Cumhuriyet düşmanı olarak görenler, hemen her mahkemede şu manada sorgulama yapmaktan geri durmadılar: “Cumhuriyet hakkında ne diyorsun, fikrin nedir?” şeklinde sürekli sual-cevap altına alarak bir maraz çıkartılmaya adeta zorlanmıştır. Fakat bu sıkıştırmalarla yapılmak istenen Menemen ve Şeyh Said hadiseleri gibi olayların çıkmasıdır.
“Şeyh Said ve Menemen hâdisesinin on misli bir hâdiseyi evhamla düşünmüşler.”[2]
Bunu bir eserinde şu şekilde ifâde etmektedir: “Gizli düşmanlarımız hükûmetin ehemmiyetli ve birkaç vazifedarlarını elde edip beni tazyikatla, Menemen ve Şeyh Said hâdisesi gibi bir hâdise çıkarmak için bütün kuvvetiyle en hassas damarlarıma dokunduracak tarzda her desiseyi istimal ettiler.”[3]
Şimdi Bediüzzaman’ın Cumhuriyet hakkındaki açıklamasına bakalım!
Benden sordular ki:
Cumhuriyet Hakkında Fikrin Nedir?
“Ben de dedim: Eskişehir mahkeme reisinden başka daha sizler dünyaya gelmeden, ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım isbat eder.
Hülâsası şudur ki: O zaman şimdiki gibi, hâlî bir türbe kubbesinde inzivada idim, bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara verirdim, ekmeğimi onun suyu ile yerdim. İşitenler benden soruyordular, ben de derdim: Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. O cumhuriyetperverliklerine hürmeten tanelerini karıncalara verirdim. Sonra dediler: Sen selef-i sâlihîne muhalefet ediyorsun?
Cevaben diyordum: Hulefa-i Raşidîn; herbiri hem halife hem reis-i cumhur idi. Sıddık-ı Ekber (RA) Aşere-i Mübeşşere'ye ve Sahabe-i Kiram'a elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer'iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.”[4]
Şüphesiz ki meseleler kirli bilgiler altında çok farklı görünebilirler doğru bilgilerle her şeyin içyüzü, olduğu gibi doğru şekilde görülecektir. Her şey net bir şekilde görüldüğünde puslu hava, kör düğüm söz konusu olamaz.
Cumhuriyet konusunda Bediüzzaman şunu çok iyi biliyordu, İslamiyet’in doğuşu ile beraber İslam toplumunda meşveret meclisi kendisini göstermiştir. Bunu Efendimiz (asv) bizzat tatbik etmiş ve oligarşi, istibdat oluşmaması için tercih etmiştir. Böylece meşveret sistemine dayalı Cumhurî bir idare tesis edilmiştir. Kendinden sonrakilere misal teşkil etmiştir.
Hz. Peygamberin (asv) vefatından sonra Hulefa-i Raşidin de, devlet başkanlığına seçimle getirilmişlerdir. Yani istişare meclisiyle Hulefa-i Raşidin döneminden sonra seçime dayalı hilafet sistemi saltanata dönüşmüştür. O günün İslâm uleması, saltanatla İslamî yönetim esaslarının bağdaşabileceğine dair fetvalar verdiler ve yöntemlerini de gösterdiler.
Bediüzzaman, her ortamda, hayatının her döneminde, meşrutiyet, meşveret manalarını ifade etmiştir. Gerekçelerini de izah etmiştir.
Cumhuriyet devrinde, Cumhuriyetin ruhuna aykırı olarak sergilenen tutum ve davranışları, Bediüzzaman şiddetle kınamıştır. Şunu da ifade edelim ki, Bediüzzaman’ı birçok şablona oturtmak istedikleri gibi demokrasi havarisi şablonuna da oturtmak isteyen bir kesimin de olduğunu ifade etmek isterim.
Bediüzzaman, her şeyin ifrat ve tefritini eleştirir. Bunun içinde laiklik manası da vardır.
"Eğer laik cumhuriyeti soruyorsanız, ben biliyorum ki, laik manası, bitaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturiyle, dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet telakki ederim."[5]
Burada sisteme dönüşen her şey aslından uzaklaşır ya tavizler verir ya da ya pasif ya da marjinal bir kisveye bürüneceğini anlıyoruz.
Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatının ve fikirlerinin serencamı böyledir. Ya maksadının aksiyle itham edilmiş ya da konumu yanlış yorumlanmıştır.
Netice itibariyle, Bediüzzaman Said Nursi, ömrü boyunca insan hak ve hürriyetlerini üstün tutan, din ve vicdan hürriyetine mutlak manada saygılı, insanların hakkını aramasını savunmuş ve hürriyet mücadelesi vermiştir. Meşveret sistemine dayalı bir devlet anlayışını müdafaa etmiştir.
"Manasız isim"[6] peşinde değildir Bediüzzaman. Bu tarzda olan “mış gibi”lerin hep karşısındadır.
Bediüzzaman, sadece bir fikir adamı bir abid bir zahid değil aynı zamanda aksiyoner tarafını da görmek gerekir. Yoksa tek tarafını ele alırsak Bediüzzaman’ın doğru bir yaklaşım tarzı olmaz bizim için. Risaleleri okurken buna dikkat etmeliyiz. Yoksa Bediüzzaman’ı farklı tanıyan ve tanıtmak isteyenlerle yolumuzun kesişmesi kaçınılmazdır.
Doğru bilgi, bireylerin, toplumların ve kurumların sağlıklı kararlar alabilmesi, etkili ve verimli bir şekilde hareket edebilmesi için kritik bir öneme sahiptir. Etik değerlere uygun hareket etmenin ve güvenilir bir toplumsal yapı oluşturmanın anahtarıdır. Bilgi kirliliği ve yanlış bilgilendirme, toplumsal güveni sarsar ve etik dışı davranışlara zemin hazırlar. Bu değerlendirmelerim çerçevesinde yazma ihtiyacı hissetim.
Selam ve dua ile.
[1] Tarihçe-i Hayat (480)
[2] Tarihçe-i Hayat (531)
[3] Emirdağ Lahikası-1 (147)
[4] Tarihçe-i Hayat (408)
[5] Şualar (363)
[6] Şualar (363)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.