Muhammed Numan ÖZEL
Samimiyet, su-i istimal istemez
Su’-i istimal, herhangi bir şeyin bilerek, isteyerek kötüye ve amacı dışında kullanılması anlamına gelmektedir. Bu maddi ve manevi işlerde de aynıdır.
Bir şeyin maddi olarak su’-i istimali düzeltilebilir ama manevi meselelerde su’-i istimal çok ciddi zararlara sebep olmaktadır. Çünkü birisinin telafisi dünyada yapılırken diğeri ahiret mesuliyeti getirmektedir.
Bediüzzaman Said Nursi, hayatında bunun daima altını çizmiştir. İslamiyet’in vecibeleri ve kendisinin siyaset sofralarının mezesi olmasına çok sert bir şekilde karşı çıkmıştır.
“O gizli münafık zındıkların garblılaşmak bahanesiyle, siyaseti dinsizliğe âlet yapmalarına mukabil, bir kısım dindar ehl-i siyaset, dini siyaset-i İslâmiyeye âlet etmeğe çalışmışlardı. İslâmiyet güneşi yerdeki ışıklara âlet ve tâbi olamaz. Ve âlet yapmak İslâmiyetin kıymetini tenzil etmektir, büyük bir cinayettir.” [1]
Hayatının her aşamasında “bütün kuvvetiyle siyaseti, dine âlet ediyor.” [2]
“Evet, biz dini siyasete âlet değil, belki vatan ve milletin dehşetli zararına siyaseti mutaassıbane dinsizliğe âlet edenlere karşı; bizim siyasete bakmamıza mecburiyet-i kat'iyye olduğu zaman, vazifemiz siyaseti dine âlet ve dost yapmaktır ki, üç yüz elli milyon kardeşlerin uhuvvetini bu vatandaki kardeşlere kazandırmağa sebep olsun.
Elhasıl: Bize işkence edenler, siyaseti asabiyetle dinsizliğe âlet etmelerine mukabil; biz de siyaseti dine âlet ve dost yapmakla bu vatan ve milletin saadetine çalışmışız.” [3]
Dini, dünyevi ikbale basamak olarak kullanmak, dinden dünyevî menfaat beklemek dini su’-i istimal etmektir. İslamiyet amelde ihlâs ve samimiye’i şart koşmuştur. İhlâs, dinde su’-i istimalin düşmanıdır.
Dinden menfaat temin etmek için illa siyasetçi olmak gerekmiyor. Beraber ders dinlediğimiz birisi araba satıyor veya bal satıyor, ya da başka bir iş yapıyor diyelim. Sohbetteki, namazdaki samimiyeti bizim gözümüze hoş geliyor ve ticaret yapıyoruz. Sonra bakıyoruz ki aldatılmışız. Burada sohbete gelmesi, görüşmemiz aldanmamıza sebep oluyor.
Bu adam, dini ve dince mukaddes tanınan değerleri kullanmıştır. Dini ve namazı su’-i istimal etmiştir.
Bilmeyerek kötüye kullanım su’-i istimale girmez. Bilmemek bir özür, bir hatadır. Bu sebeplerle insan hatasını, kusurunu bilmelidir.
“Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar; itiraf etse, afva müstehak olur.” [4]
Hatasını kabul ve itiraf etmek ve verdiği zararı tazmin etmekle insan inşallah affedilir.
Bilerek su-i istimal ise böyle değildir. Bilerek su-i istimal etmekte hainlik, zalimlik, fasıklık, asilik, bencillik, menfaatperestlik, bağilik, şakilik gibi rezil duygular, hisler ön planda olduğunu göstermektedir. Böyle menfaatperest olan insanların dine açtığı hasar çok daha fazla seviyededir. Toplumda bazı şeyler çabuk unutulurken din isitismarı kolay kolay unutulmaz ve korkulara sebep olur.
Dinin ve dince mukaddes tanınan değerlerin su’-i istimali bir faciadır. Eğer tövbe edilmezse günahı, “kessaretüzzünup” olur. Yani günahtan günah doğuran ve günahları artıran bir facia olur. Bir tür artan bir çığ gibi etkileri olmaktadır.
Bu sebeple kim ne yapıyorsa yapsın ama hiçbir şeyi özellikle de İslamiyet’i su’i istimal etmemelidir.
Selam ve dua ile.
[1] Tarihçe-i Hayat (96)
[2] Tarihçe-i Hayat (96)
[3] Emirdağ Lahikası-2 (17)
[4] Lem'alar (88)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.