Kadir AYTAR
Müminlerin kalplerindeki kanser: Ümitsizlik
Risale Akademi’de Mesnevi-i Nuriye müzakereleri cumartesi günleri her hafta devam ediyor. Akademisyenlerin ve uzmanların değerli bilgilerinden istifade etmeye devam ediyoruz. Risale-i Nur’ların fidanlığı hükmündeki bu eser, günümüzün önemli meselelerine ışık tutuyor.
Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye’de Katre’nin Hatime’sinde dört tane kalp hastalığından bahsediyor. Vücut hastalanır da kalp, ruh ve duygular hastalanmaz mı? Elbette hastalanır. Günümüzde insanların çoğu istikameti muhafaza edemediği için ruhi, kalbi ve duygusal hastalıklarla boğuşmaktadır. Said Nursi’nin bahsettiği bu kalp hastalıkları yeis/ümitsizlik, ucb/ameline güvenme, gurur ve suizandır.
Dilimiz döndüğünce birinci hastalık üzerinde durmaya çalışacağız.
Yeis/ümitsizlik, her gelişimin, her güzelliğin, her iyiliğin engelidir. Ümitsiz insan, engelli bir insandır. Cenab-ı Allah, “Allah’tan ümidinizi kesmeyin” diye emrediyor. Bu, “Ben sizi asla yalnız bırakmayacağım. En sıkıştığınız zamanda, en darda kaldığınız durumlarda, sizi en güçsüz ve aciz zamanlarınızda besleyip büyüttüğüm, çıkış yolları açtığım gibi, imdadınıza yetişeceğim.” demektir. Bütün varlığımızı, hayatımızı ve bütün kâinatı, bizim için hazırlayıp bahşeden Allah’ın bu vaadine inanmamak akıl kârı değildir. Allah vaadinden asla dönmez. Vaad ettiği gibi de yerine getirmektedir. Bu tamamen Allah’a olan imanımızın derecesine ve sağlamlığına, O’na teslimiyetimize bağlıdır. Allah’ı üstün körü tanımak yerine sıfatlarına, ilmine, gücüne, kudretine ve esmasının tecellilerine göre yüksek bir iman gözüyle bakarak ve idrak ederek anlamak, O’na olan imanımızı ziyadeleştirecektir. Böyle bir imana sahip olan insanın ümitsizliğe düşmesi mümkün olmayacaktır.
İnsan zayıf ve aciz olduğundan hayat ve iman yolculuğunda, imtihan gereği önüne birçok engeller, vesveseler ve fitneler çıkacaktır. Bu engellerden birisi, amellerinde ve Allah’a karşı olan itaatinde muvaffak olmayan insan ümitsizliğe düşer. Allah’ın varlığına karşı en küçük bir emare bulduğunda, hemen ona sarılır, gözünde büyük bir delilmiş gibi büyütür, yanına birkaç delil daha eklendiğinde hemen isyan etmeye başlar ve Allah korusun İslam dairesinden çıkar, şeytanın ordusuna katılır. Amele muvaffak olmayanların; "De ki: Ey günahta aşırı giderek nefislerine zulmetmiş olan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir." (Zümer Sûresi, 39:53.) ayetine müracaat ederek ümitsizliğe düşmekten kendilerini kurtarmaları gerekmektedir.
Ümitsizliğin bir kaynağı da vesvesedir. Hayali hakikatle karıştırarak, istek dışında küfür üzerinde düşünmeyi, tarafsız muhakemeyi, akla uygun ve imkân dâhilinde gibi gösterip, şeytanın telkinleri ile; “İman ve itikadıma zarar geldi, kalbim bozuldu, küfre girdim” dedirterek ve imana aykırı zannettirerek, insanları ümitsizliğe atar. Şeytan bu desiseyi, safi kalp ve hassas adamların zayıf damarları üzerinde çok işlettirir. Bu bir kalbî yaradır. Aynı zamanda toplumsal bir marazdır. Bunun merhemi ise, vehmî ve hayalde kalan küfürle ilgili çirkin şeylerin küfre girmek olmadığını bilmektir. Bunu sürekli hale getirmeden terketmektir. (Sözler, s. 372-Lem’alar, s. 139)
Ümitsizlik İslam’ın kalbine girmiş öldürücü kanser gibi dehşetli bir hastalıktır. Müslümanları küçük ecnebi devletlere müstemleke, hizmetkâr ve esir haline getirmiştir. Yüksek ahlakımızı öldürmüş, manevi kuvvetimizi kırmış, umumun menfaati yerine şahsi menfaatleri ön plana çıkartmıştır. Lakaytlık almış başını yürümüş, İslam’a hizmet terk edilmiştir. Bize zulmeden ve bizi öldüren bu katilden “La taknatu min rahmetillah” (“Rahmet-i İlâhiyeden ümidinizi kesmeyiniz!” Zümer Sûresi, 39:53.) kılıcıyla başının keserek kısasımızı almamız, “Ma la yudraku küllehu la yutraku küllühu” (Bir şey bütünüyle elde edilmezse, tamâmen de terk edilmez.) hadisinin hakikatiyle belini kırmamız, bu acizlik ve korkaklıktan bir an evvel kurtulmamız gerekmektedir. Bahaneleri bir kenara bırakarak insanlığın iftihar vesilesi olan yüksek seciyeli mümtaz milletler haline gelmemiz elzemdir. (Tarihçe-i Hayat, s. 122)
Bediüzzaman Said Nursi Hutbe-i Şamiye’nin başında bizi orta çağda durduran altı sosyal hastalıktan birincisi olarak yine yeisten/ümitsizlikten bahsetmektedir. Tedavi olarak da “Rahmet-i İlâhiyeye kuvvetli ümit beslemek.” esasını önermektedir. (Hutbe-i Şamiye, s. 1)
Müslümanın ve İslam âleminin kalpleri bu dehşetli bir hastalıktan kurtulmuş değildir. Önerilen tedavi yolu da bellidir. Zihinlerimizi bulandıran ve kalplerimizi vesvese, ümitsizlik gibi hastalıklardan arındırmak, bütün engellerden kurtulmak için kuvvetli bir imanla, ilim ve irfanla, yüksek seciyelerle donanmakla olacaktır. Sakın ola ki, Allah’tan ümidinizi kesmeyiniz. O kendisine güveneni asla yolda bırakmaz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.