
Prof. Dr. Musa Kazım YILMAZ
Tesettürün Fitrî Olduğunun Hikmetleri
Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor: “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve inananların kadınlarına söyle. [bir ihtiyaç için dışarı çıktıklarında] örtülerini [cilbâb] üzerlerine alsınlar; onların tanınıp incitilmemeleri için en doğru olan budur.” [1]
Bu ayet kesin bir ifadeyle tesettürü emrediyor. Batı uygarlığı ise Kur’an’ın bu hükmünü kadınlar açısından bir esaret kabul ediyor. Bediüzzaman bu ayeti tefsir ederken, Kur’an’ın bu tesettür emrinin dört hikmeti bulunduğunu kaydeder.
1) Tesettürün Fıtrîliği
Bediüzzaman, Kur’an’ın tesettür emrinin fıtrî olduğunu, yani tıpkı yemek-içmek ve uyumak gibi doğuştan geldiğini ve tesettürsüzlüğün fıtrata aykırı olduğunu ifade eder. Bu hususu izah ederken, kadının ruhsal, ailevî ve sosyal yapısını nazara vererek adeta ailede ve toplumda mutlu olmanın gerçek sebeplerini dile getirmektedir. Bu konuyu birkaç yönden ele alır:
a) Kadının Kendini Sevdirme Duygusu: Bediüzzaman bu hususla ilgili olarak özetle şöyle der: “Tesettür fıtrîdir. Çünkü kadınlar yaratılış itibariyle zayıf ve nazik oldukları için hayatlarından çok sevdikleri yavrularını himaye edecek bir erkeğin yardımına muhtaçtırlar. Bu yüzden kadın kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek için fıtrî bir meyil taşımaktadır. Diğer taraftan kadınların önemli bir kısmı ya ihtiyarlıktan ya da güzel olmadıklarından, kendilerini başkalarına göstermek istemezler. Üstelik kadınların büyük bir kısmı da kıskanç olur ki, kendisinden daha güzel olanlara nispeten çirkin düşmemek, saldırıya maruz kalmamak ve kocasının nazarında hıyanetle itham edilmemek için fıtraten tesettür isterler. Nitekim kendilerini en çok saklayanların yaşlı kadınlar olduğu dikkate alınırsa, konu daha da iyi anlaşılacaktır. Kaldı ki, hem güzel, hem genç, hem de kendisini yabancılara göstermekten çekinmeyen kadınların oranı yüzde otuz ya da yüzde kırk olabilir.” [2]
b) Kadının Göz Hapsine Alınmaktan Hoşlanmaması: Bediüzzaman, yukarıda zikredilen ayeti tefsir ederken özellikle “Bu tesettür, tanınıp rahatsız edilmemeleri için en uygun olanıdır” kısmına dikkat çekiyor. Bu manadaki tespitlerine göre kadın göz hapsine alınmaktan hoşlanmaz. Çünkü kadın sevmediği adamların bakışlarından sıkılır. Şu bir gerçektir ki, açık giyinen güzel bir kadın kendisine bakan namahrem erkeklerin yüzde sekseninden sıkılır. Hatta denilebilir ki, fıtratı fuhuşla bozulmamış güzel bir kadın nazik olduğu için bütün kötü bakışlardan sıkılır. Nitekim Avrupa’da bile birçok kadın kötü niyetli erkeklerin dikkatli bakışlarından sıkılarak “Bu alçaklar bizi göz hapsine alıp sıkıyorlar” diyerek polise şikâyette bulunuyorlar.
Bediüzzaman bu tespitlerden sonra şu can alıcı ifadeleri kullanır: “Demek, medeniyetin ref’-i tesettürü, hilaf-ı fıtrattır. Kur’an’ın tesettür emri fıtrî olmakla beraber, o maden-i şefkat ve kıymettar birer refika-i ebediye olabilen kadınları, tesettür ile sukuttan, zilletten ve manevî esaretten ve sefaletten kurtarıyor.”[3]
c) Kadındaki Çekingenlik: Bediüzzaman’ın diğer bir tesbitine göre kadınlardaki çekingenlik de tesettürü gerektirir. Çünkü kadınlarda, yabancı erkeklere karşı fıtraten bir çekingenlik vardır. Çekingenlik ise tesettürü gerektirir; şöyle ki: Kadın açısından sekiz-dokuz dakika sürecek gayri meşru bir zevkin, dokuz ay sürecek ağır bir hamilelik döneminden başka, en az dokuz yıl sürecek babasız bir çocuğu büyütme ve terbiye etme gibi korkunç bir belaya maruz kalma ihtimali vardır.
Bu tür olaylar toplumda sık sık meydana geldiğinden kadının bozulmamış fıtratı erkeklerin tacizlerinden korkar. Çünkü kadın yaratılışı itibariyle erkeklerin şehvetini tahrik etmek ve böylece onların tacizlerine maruz kalmak istemiyor. Kendi ifadesiyle şöyle devam ediyor: “Kadının fıtratı cidden şiddetle namahremlerden korkar ve cibilliyeti sakınmak ister. Ve tesettür ile namahremin iştihasını açmamak ve tecavüzüne meydan vermemek, zayıf hilkati [yaratılışı] emreder ve kuvvetli ihtar eder. Ve bir siperi ve kalesi çarşafı olduğunu gösteriyor.”[4]
d) Kadının Siperi ve Kalesi: Bediüzzaman’ın yukarıda geçen “Kadının bir siperi ve kalesi çarşaftır” şeklindeki ifadesi, ayette geçen “cilbab” kelimesinin çarşaf manasında olduğunu ve kültürlere göre farklı tesettür tarzlarının Kur’an’ın ruhuna aykırı olduğunu, çarşaf dışındaki tesettür kıyafetlerinin ehven-i şer olduğunu gösterir. Onun bu yaklaşımı ayrıca, “Çarşaf fanatik Yahudilerin giysisidir, İslam’la bir alakası yoktur” şeklindeki hezeyanlara da bir cevap teşkil eder.
Bediüzzaman Ankara’da iken duyduğu bir haberi de, ilginç bulduğu için naklederek şöyle diyor: “Bir vakit payitaht-ı hükûmette, çarşı içinde, gündüzde, ahalinin gözleri önünde, gayet adi bir kundura boyacısı, dünyaca rütbeten büyük bir adamın açık bacaklı karısına bilfiil sarkıntılık etmesi, tesettür aleyhinde olanların hayâsız yüzlerine bir şamar vuruyor!”[5]
2) Eşler Arasındaki Ebedî Arkadaşlık
Bediüzzaman’a göre eşler arasındaki ebedî arkadaşlık tesettürü gerektiriyor. Özetle şöyle der: “Çünkü kadın ve erkek arasındaki güçlü münasebet, alaka ve sevgi sadece dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Yani bir kadın kocasının, sadece dünya hayatına ait bir arkadaşı değildir. Aksine kadın, ahiret hayatında da kocasının ebedî bir arkadaşıdır. Elbette ki bir kadın, ebedi hayat arkadaşı olan kocasının nazarından başka yabancıların bakışlarını kendi güzelliklerine çekmemek, böylece kocasını küstürmemek ve kıskandırmamak için elinden gelen her türlü gayreti göstermelidir.”
“Mademki bir koca iman noktasında ahiret hayatında da karısıyla alakadardır; ayrıca erkek karısının, sadece gençliğinde ve güzellik zamanında değil, ihtiyarlığında ve güzelliğini kaybettiği zamanlarda bile karısına karşı ciddi bir alaka besliyor; o halde kadının da kendi güzelliklerini sadece kocasına göstermesi insaniyetin gereği olmalıdır. Aksi takdirde kadın kazandığından daha çok kaybedecektir. İslamiyet karı-kocanın birbirine münasip olmalarını [denkliği] esas almıştır. Denkliğin en önemli yanı da diyanet noktasında olmalıdır.”
Bediüzzaman bu bahsin sonunda tesettüre riayet eden kadınları ve onları destekleyen erkekleri tebrik ettiği gibi tesettüre riayet etmeyen kadınlar ve bu konuda eşini teşvik eden erkekler için çok dramatik ifadeler kullanır ve şöyle der:
“Ne mutlu o kocaya ki kadınının diyanetine bakıp taklit eder, refikasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur. Bahtiyardır o kadın ki kocasının diyanetine bakıp “Ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim” diye takvaya girer. Veyl o erkeğe ki saliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahete girer. Ne bedbahttır o kadın ki müttaki kocasını taklit etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder. Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki birbirinin fıskını ve sefahetini taklit ediyorlar. Birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar.”[6]
(Devam edecek)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.