İman penceresinden musibet ve hastalıklar-2

Başa gelen musibetler iki kısma ayrılır.

Biri: Dinî hayatı sıkıştıran musibetler:

Evet, asıl musibet ve zararlı musibet, imanımızın, Müslümanlığımızın, ahlakımızın başına gelen musibettir. Bu musibetlerden her zaman Allah'a sığınmak gerekir.

Öyle insanlar var ki, Allah'ın kulu olduğunu ilan ettiği halde, gerçekte Allah'a değil, nefsine, heva ve hevesine kulluk eder. Fakat musibetlerin başına gelmesiyle asıl yüzünü göstermeye başlar. Zira imanında ve kulluğunda samimi değildir. Sırf Allah rızası ve ahiret hayatını kazanmak için yapması gereken güzel işleri dünyaya dirsek yapar. Eğer dünyası arzularına cevap verecek bir konumda ise, dinine imanına sahip çıkar. Ancak başına bir sıkıntı gelip dünya zevkini kaçırırsa, bu defa dünya lezzetlerinin elinden kaybolup gitmesinin faturasını din ve imanına keser. Böylece hem dünya hem de ahiret hayatını kayb eder ve büyük bir hüsrana uğrar.

Kur'an-ı Kerim'de bu konuyla ilgili çok çarpıcı şöyle bir tasvir ve temsil vardır:

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللَّهَ عَلَى حَرْفٍ فَإِنْ أَصَابَهُ خَيْرٌ اطْمَأَنَّ بِهِ وَإِنْ أَصَابَتْهُ فِتْنَةٌ انْقَلَبَ عَلَى وَجْهِهِ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالآخِرَةَ ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ الحج/11 .

" İnsanlar içinde kimileri vardır ki, Allah'a bir yarın/uçurumun kenarında (şartlı olarak) kulluk eder; öyle ki kendisine bir iyilik denk gelirse bundan pek memnun olur, ama başına bir imtihan sıkıntısı gelse, hemen yüz çevirir. Böyleleri dünyasını da ahiretini de yitirmiştir ve apaçık hüsran işte budur."(Hac, 22/11).

Demek ki istikameti doğru olan kimseler, nimetlerle karşılaşmaları esnasında Allah'a şükrettikleri gibi, nikmetlerle/sıkıntılarla karşılaştıklarında da şükreder, en azından sabreder. Her zaman "görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler" şeklindeki beklenti içerisinde sabreder. Veya "Lütfun da hoş, kahrın da hoş" diyerek şükreder.

Burada akla gelir ki, musibet-zede şükredebilir mi? Evet edebilir, işte örneği:

Kadı Şureyh şunları söylemiştir:

"Bir musibet başıma geldiğinde, Allah'a dört defa hamd ederim:

a) Allah, bundan daha büyük bir musibet verebildiği halde, vermemiştir. Bunun için şükrederim.

b) Musibeti verirken, ona karşılık bana sabır ihsan ediyor. Bunun için de şükrederim.

c)Musibetin karşılığında sevap beklerim, Allah da bana "istirca'ı" ihsan eder. Bunun için de şükrederim.

d) Bu musibet dinimde olmadığı için Allah'a şükrederim."

أَوَلَا يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ في كُلِّ عَامٍ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ وَلَا هُمْ يَذَّكَّرُونَ

"Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belâlarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra yine de ne tövbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar" (Tövbe, 126) mealindeki ayette de dini yönden yapılan imtihana işaret edilmektedir. Ayetin ifadesinden anlaşılıyor ki, insanlar hayatları boyunca her yıl en az bir-iki defa musibet ve sıkıntılarla imtihan olmaktadır. Bu imtihanın hedefinde insanların günah ve kusurlarından pişmen olup tövbe etmelerini sağlamak ve bu çetin imtihanın sonuçlarını düşünüp tefekkür etmeye, ebedi hayatı kaybetmemek için içinde bulunduğu fani hayatını sorgulamaya sevk etmek vardır.

Her konuda bizim mutlak rehberimiz olan Peygamberimizin (s.a.v) sık sık yaptığı ve dinî musibetlerden Allah'a sığındığını gösteren dualarından biri şöyledir:

«اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ قَلْبٍ لَا يَخْشَعُ، وَمِنْ دُعَاءٍ لَا يُسْمَعُ، وَمِنْ نَفْسٍ لَا تَشْبَعُ، وَمِنْ عِلْمٍ لَا يَنْفَعُ، أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَؤُلَاءِ الأَرْبَعِ»

"Allah'ım! Korkmayan kalpten, makbul olmayan duadan, doymayan nefisten ve faydasız ilimden sana sığınırım. Bu dört şeyden sana sığınırım." (bk. Tirmizî, Deavât: 69)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum