Müslüman her fakiri düşünmek zorunda
Müslim, gayrimüslim ayrımı yapılmadan...
Prof. Dr. Süleyman Uludağ'ın yazısı:
Bir Müslüman dünyadaki, fakir fukarayı düşünmek zorundadır
Hayır, hasenat yapmak, fakir fukaranın yardımına koşmak ve Hak rızası için infakta bulunmak bereketin kaynağıdır. Zenginler zekat dışında fakirlere ve miskinlere yardım etmeye teşvik edilmiştir. Verilen fitreler, kesilen kurbanlar yardımların diğer yollarıdır.
Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde en fazla geçen amel, fiil ve sa’y kelimeleridir. İslam’da çalışmaya ve iş hayatına büyük önem verilmiş ve “insana çalışmasından başka hiçbir şeyin faydası yoktur” buyurulmuştur. (Necm, 53/39) İş anlamına gelen “amel” kelimesi genellikle “amel-i salih” şeklinde kullanılır. Bu deyim faydalı ve hayırlı iş anlamına gelir. Amel ibadeti, ahlakî davranışları ve insanlığa faydası dokunan her türlü çalışmayı kapsar. Bir hadiste:
“İnsanların en hayırlısı insanlara faydası dokunan kişidir” buyurulmuştur.
“Harekette bereket vardır”
Dünya ve ahiret saadeti ve refahı çalışıp çabalamaya ve faaliyette bulunmaya bağlıdır. Çalışıp çabalayan mümin üretir ve kazanır. Hak Teala çalışıp kazanan kulunu sever. “Düriş kazan ye yedir bir gönül ele getir. Yüz Kâbe’den yiğrektir bir gönül imareti.” (Yunus Emre) İslam asla bir atalet ve tembellik dini değildir. Çalışmanın ve iş yapmanın gayesi mal ve hizmet üretmektir. Mal ve hizmetlerle insanların ihtiyaçları giderilir. İş bulup çalışmak, ele güne muhtaç olmadan geçimini sağlamak güzel bir şeydir. Çalışmak isteyen kişilerin iş bulamamaları veya işlerinden atılmaları ise geçim sıkıntısı çekmelerine sebep olur. Bundan dolayı ülkede iş hayatının gelişmesi ve yeni iş sahalarının açılması devletin de bireylerin de öncelikli görevleridir.
Bir ülkede milli gelir ve hâsıla ne kadar fazla olursa olsun o ülkede işsizliğin sıfırlanması, kolay kolay mümkün olmaz, işsizlik azalır, ama ortadan kalkmaz. Gelişmiş ekonomilere sahip Batı ülkelerinde işsizlik vardır ve zaman zaman yüksek oranlara da ulaşır. Görünen işsizliğin yanında bir de gizli işsizlik vardır. İş bulamadığı için çalışmayan kişilerin yanında bir de iş bulunduğu halde çalışmayan tembel işsizler de mevcuttur. Bir işsize iş bulmak, onu bir meslek sahibi yapmak, ona ayni ve nakdi yardım yapmaktan daha iyidir. Çalışma gücüne ve imkanına sahip olanların yanında bir de bu durumda olmayan insanlar vardır: Çocuklar, yaşlılar, hastalar, özürlüler engelliler gibi. Bunlar eğer varsa velilerinin himayesine muhtaç olan kişilerdir. Her toplumda himaye edilmeye ve gözetilmeye muhtaç olan, geçim sıkıntısı çeken fakir fukara bulunur. Bunların ihtiyaçlarının Beytü’l-mal’den (devlet bütçesinden) ve zenginler tarafından karşılanması lazımdır. Mümin üzerine farz olan zekatın sarf edilme yerlerinden biri fakirler, diğeri miskinlerdir. (Tevbe, 9/60) Fakirden maksat, çalışma gücüne sahip olduğu halde iş bulamayan veya çalıştığı halde gelirleri giderlerini karşılamayan yoksullardır. Miskinlerden maksat ise yukarıda belirtildiği üzere esasen çalışma gücüne sahip bulunmayan düşkünler, acizler ve zavallılardır.
Hayır ve hasenata teşvik
Servet ve sermaye sahipleri mallarının zekatını vererek fakirleri ve miskinleri korumak ve ihtiyaçlarını karşılamak mecburiyetindedirler. Bu husus ayrıca devletin ve vakıflar gibi hayır kurumlarının da görevidir. Zenginler zekat dışında fakirlere ve miskinlere yardım etmeye teşvik edilmişlerdir. Verilen fitreler, fidyeler, kesilen kurbanlar yoksullara ve düşkünlere yapılan yardımların diğer yollarıdır. Bir kısmı vacip, diğer kısmı sünnet olan bu tür yardımlardan başka müminler sırf Hak rızası ve sevap kazanmak için de infakta bulunmaya, sadaka vermeye hayır ve hasenat yapmaya teşvik edilmişlerdir. Yoksul ve düşkün olmak zordur, darda kalmak ve sıkıntı çekmek bir tür azaptır. Yoksulluk ateşten gömlektir. Allah Teala kimseyi bu duruma düşürmesin. Bunun için sabrederek yolsuzluğa, kötülüğe ve günaha bulaşmayan fakirlerin manevi dereceleri yüksektir. Yardımda bulunma imkanına sahip olanların kucaklarını ve gönüllerini fakir ve muhtaçlara açmaları Allah Teala’nın kendilerine verdiği nimetlerine şükretmenin bir gereğidir. Allah Teala âlemlerin Rabb’ıdır. Allah Resulü de âlemlere rahmettir. Bu da İslam’ın evrensel bir din olduğu anlamına gelir. Bundan dolayı bir Müslüman yakın çevresindeki yoksul ve muhtaç insanlardan başlayarak bütün dünyadaki, fakir fukarayı düşünmek zorundadır.
Açlık sebebiyle Afrika’da iki milyondan fazla çocuğun ölümle karşı karşıya olması; Habeşistan’ı (Etiyopya), Somali’yi ve Kenya’yı kasıp kavuran kuraklık, Nijer’deki insanların, savaş bölgelerindeki çaresiz kişilerin feci durumları müslim, gayrimüslim ayrımı yapılmadan bir Müslüman için ilgili alanıdır. Bir mümin Müslümanların da diğer insanların da derdiyle dertlenir. Zira bütün insanlar Allah’ın kulu, Muhammed (a.s.)’ın ümmetidirler. Allah Teala: “Ben verene veririm”, “Hoşunuza giden mallarınızdan infak etmedikçe faziletli kişiler olamazsınız” (Ali İmran, 3/92) buyuruyor. Bir hadiste şöyle buyurulmuştur. “Her Allah’ın günü semadan iki melek iner. Biri “Allahım! Verene ver” diye dua ederken diğeri: “Allahım! Vermeyenin malını telef et” diye beddua eder.” “Allah yolunda mallarını harcayanların misali yedi başak bitiren bir danedir, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını da verir. Allah’ın lütfu geniştir. O her şeyi bilir.” (Bakara, 2/261) Yardım yapmakla mal azalmaz.
‘Kazan kazan’ işte budur
Hayır, hasenat yapmak, fakir fukaranın yardımına koşmak ve Hak rızası için infakta bulunmak bolluğun ve bereketin kaynağıdır. Piyasada dolaşıma çıkan mallar ve paralar pazarları canlandırır. Canlanan ve hareketlenen pazarlardan herkes kazanır: Yardım edenler de yardım alanlar da. “Kazan kazan” budur. Ramazan ayı, rahmet ve bereket ayıdır. Eli geniş olanlar darda bulunan ve geçim sıkıntısı çekenlerin halini bu ayda daha iyi anlarlar.
Star