Ahmet NAS
Müslüman liberal olabilir mi?(1)
Geçtiğimiz hafta, Star Gazetesi yazarı Mustafa Akyol, Demokrat Hukukçular Derneği’nin merkezinde bir sunum yaptı. ‘Müslüman Liberal Olabilir mi’ başlıklı bu sohbette aldığım notlardan bir kısmını, bugün sizinle paylaşacağım. Bu gün ağırlıklı olarak sadece, Akyol’un sunumunu aktaracağım. Bir sonraki yazıda da hem sunum hakkında, hem de genel olarak, ‘İslam devleti kavramına liberal bir okuma denemesi’ yapmaya çalışacağım.
Aşağıdaki metin, sohbet notları olduğu için, normal bir makaleden beklenmesi gereken özelliklere sahip olmayabilir. Bu yüzden metindeki paragraflar arasında kopukluk olabilir. İhtiva ettiği konular bakımından, liberalizmin her bir alt başlığı, bir paragrafta özetlenmeye çalışmaktadır. Şimdi sözü, Akyol’a bırakıyorum:
-Bireycilik (birey hürriyetinin merkezde yer alması)
-Hürriyet
-Eşitlik
Yukarıdaki özellikleri eksenine alan liberalizm, modern çağda gelişen bir ideolojidir.
Modern öncesi çağda da bu üç özellik vardı. İslamiyet’te de vardı. Ancak, modern çağda, hürriyete saldırılar fazla olduğu için, hürriyeti savunma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Özellikle sanayi devrimiyle ortaya çıkan modern devletlerin, hürriyeti kısıtlamaları karşısında, hürriyeti savunmak, liberalizm ile beraber ortaya çıkmıştır.
Thomas, ‘modern devlet, bir ejderhadır.’ diyor. Modern devlet, vergi topluyor, çocuğumuzu eğitiyor, bürokrasisi var, polisi var ve çok geniş kapsamlı bir memur ordusu var. Bu canavar, bize tahakküm edebilir. Devletin kurucusu da düşmanı da Thomas Hobbs’dur.
Hürriyeti savunma adına, Avrupa’da iki damardan söz edebiliriz: Birincisi, Fransa’da Voltaire, Rousseau gibi düşünürlerin geliştirdiği hürriyet fikridir. Bu hürriyet fikri, kilise karşıtı bir söylem geliştirmiştir. Bu yüzden Fransız devrimi kilise karşıtıdır.
İkinci damar, Anglo-sakson damarıdır. İngiltere’de, kral, yetkilerini devretmeye başladığı için, hürriyet, bir sınıf mücadelesi şeklinde gelişiyor. Bu damarda hürriyet, dine karşı bir tavır olarak gelişmiyor. Bilakis, dine karşı tarafsız kalarak gelişiyor. John Locke, ‘İngiltere’de çok kilise var. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu Allah bilir.’ Kimse kendisini tek görmüyor.
İslam tarihinde de Mürcie mezhebi, ‘kimin doğru olduğunu, Allah bilir’ fikrini savunuyor. Burada da çoğulculuk vardır. Bu görüş ile anglo-sakson anlayışında paralellikler var.
Prüten mezhebi, Amerika’ya özgürlük için gidiyor. Devlet, tarafsız olsun. İsteyen istediği gibi dinini yaşasın diye.
Bu yüzden, özgürlük, Amerika’da dini özgürlük biçiminde gelişirken, Fransa’da dinden özgürlük, yani dine karşı özgürlük biçiminde gelişiyor.
Yaratıcının her insana verdiği, çiğnenemez hakları vardır. Hükümetler, bu hakları korumak için vardır(ABD bildirgesinden).
İki türlü liberalizmden söz edebiliriz:
1-Siyasi liberalizm
2-İktisadi liberalizm
Demokrasinin temel kuralı, seçimlerdir. Yani, yönetim, seçilenlerce oluşturulur. Bu günkü liberalizmde ise, uygulamaların hukuka uygun olması önemlidir. Demokratik çoğunluğun, bireyin haklarına aykırı davranmaması gerekir. Bu bakımdan, liberalizme göre, hak ve özgürlüklerin bir üst şemsiyesinin olması lazım.
Başkasına zarar vermediği sürece, insanın özgürlüğüne dokunulamaz. ABD’de birçok yerde, pazar günü içki satılamaz. Washington’da, umuma açık yerlerde içki satılmaz. ABD’de içkinin doğrudan yasak olduğu yerler de vardır.
ABD’de dini özgürlüklerin sınırı çok geniştir. Siz, ‘biz, şu şu fikirleri olanlar, bir cemaat olarak yaşamak istiyoruz’ diyebilirsiniz. Mesela Amish tarikatı, elektrik öncesi bir dünyada yaşıyorlar, elektriksiz yaşıyorlar. Çocuklarını, devlet okuluna göndermiyorlar. Okullarda, müfredatı da seçme hakkı var.
İsrail’de İsrail devletinin gayri meşru olduğunu savunan gruplar var. Bunlara göre, İsrail devletinin kurulması için, Mesih’in gelmesi gerekiyordu. Oysa ki Mesih, henüz gelmemiştir. Mesih, henüz gelmeden devlet kurulduğu için, bu devlet, meşru değildir. Ve İsrail devleti bu topluluğu yok etmeye çalışmıyor, belli mahallerde yaşama hakkı veriyor.
İngiltere’de insanlar, isterlerse kendilerine özel bir hukukun uygulanmasını isteyebilirler. Hatta, son yıllarda, İslam şeriatının uygulanabileceğine dair teklifler var ve bu teklifler çok da yadırganmıyor. Hatta kısmen uygulanıyor.
Bir toplum, siyasi liberalizmi kabul ettikten sonra, ister dindar bir toplum olur, isterse seküler bir toplum olabilir. Liberalizm, birey hak ve özgürlüklerinin korunmasıdır. Aslında bu gün, bizim, demokrasi dediğimiz birçok özellik, siyasi liberalizmdir.
İktisadi liberalizm ise, devletin iktisadi hayata girmemesidir. Ya da daha az girmesidir. Bu, liberalizmi kapitalizme paralel hale getiriyor.
İslamiyet’teki adalet konusunu da bu şekilde düşünebiliriz. İslamiyet, zekat ile, bireylere hayırseverlik görevi veriyor. Komşusu aç iken, tok yatılmasını doğru bulmuyor. Bu, temelde sivil bir iştir. Bu da liberal bir çerçevede uygulanabilir.
Mesela ABD’de hayırseverlik geleneği vardır. Yılda 700 milyar dolar civarında bir hayır işi vardır. Bu, bütçenin yüzde ikisini teşkil etmektedir. Fransa’da da devletin hayır kurumları var. Oysa ki, sivil bir hayırseverlik de olabilir.
Faizsiz bir hayat tarzı istemek de bir liberal tavırdır. Liberalizm, itikadi bir öneride bulunmuyor. Sivil bir öneride bulunuyor.
Liberalizm ile İslamiyet’in çatışma alanları:
1-Ridde: Dinden çıkanın, öldürülmesi olarak bilinen irtidad, aslında siyasi bir meseledir. Savaşta, saf değiştirmenin adıdır. İslam tarihinde, bazı sultanlar, hoş görmediği adamları ‘mürted’ olarak ilan edip öldürtüyorlardı.
2-Namaz kılmayanın öldürülmesi de yine içtihad yoluyla ortaya çıkan durumlardandır. Kıyas yoluyla ortaya konmuş. Bu yüzden yine, kıyas yoluyla yeni bir içtihad ile yenilenebilir.
3-Eşcinsellik gibi konular da yine liberalizm ile İslamiyet’in çatışma alanlarına dahildir.
Liberalizmin, dinle çatışmaya başladığı yer, benim liberalizmimin son bulduğu yerdir. Bu yüzden, liberalim diye, her türlü rezaleti benimsemek zorunda değilim. Eşcinsel evlilik de liberal ahlak ile çatışıyor. Liberal olup, eşcinsel evliliği savunmaktansa, taaddüd-ü zevcat fikri daha makul görünüyor.
Bu çatışma alanlarına rağmen, dindarlar, liberal bir ekonomik düzende yaşayabilirler. Liberal ekonomik düzenler, devletin müdahaleci olduğu sistemlerden daha iyidir.
‘Devlet bizim olursa problem olmaz’ demek, İslamiyet adına söylenemez. Devletin yaptığı haksızlıklar, İslam’a mal edilir. ‘Sadece hak, benim mesleğimdir’ derseniz, bu, sistemi, otoriterliğe götürür.
Vakıf sistemi de sivil bir alandır. Bizde de Fransız sistemi gibi, hayır işlerinde devlet tekeli var ve Kızılay, hayır işlerinde tekel sahibidir. Liberal sistem ise, fiiliyatta daha da başarılıdır.
İktisadi liberalizmin olmadığı yerde, insan çalışmak istemez. Özel teşebbüs ve özel mülkiyetin olduğu yerde, insan, işe daha fazla sarılır. Böyle birisi, zekatı kendisi vermek ister, devlet eliyle değil.
Liberalizmin bir başka örneği de üniversitelerdir. ABD’de üniversiteleri, sivil insiyatif kuruyor. Türkiye’de ise devlet kuruyor.
Şeriat devleti düşüncesinde, ‘hangi şeriat?’ diye sormak lazım. Farklı şeriatlar var. Taliban şeriatı, İran Şii şeriatı, Vahhabi şeriatı. Bunlardan herhangi birisini alıp, diğerlerinin üstüne oturtamazsınız. İslamiyet, özünde bir çoğulculuk barındırıyor.
Modern çağda, Müslüman entelektüel, modern devletin şeklini değiştirip, islam devletini hayal etmeye başladı. ‘Hakiki şeriat’ diye bir elbise bulup, herkese uygulatamazsınız.
Çoğulculuk, liberal bir ortamda yaşayabilir. Dini çoğulculuk da bu ortamda yaşayabilir. İçtihad kapısının açık olması, bu konuda bize kolaylıklar sağlamaktadır.
‘Zorunlu din dersi olsun mu?’ sorusu, modern bir sorudur. Zorunlu din dersinde, Alevi ve diğerleri ne yapsın? Liberalizme göre, çocuğun sahibi, ailedir, devlet değildir. Liberal devlet, laik olmayabilir. Laiklik, liberalizmin olmazsa olmaz şartı değildir.
Bu günkü Kürt sorununda, Kürtlerin kendi kendisini yönetme hakkı, liberal siyasi bir mücadele olarak okunabilir.
500 yıl önce, liberalizm ihtiyacı yoktu. Çünkü, hak ve özgürlükler bu kadar tehdit altında değildi. Dolayısıyla, bu gün hak ve özgürlükleri savunmak adına, liberal olunabilir. Devletin, hak ve özgürlüklere müdahale etmesine karşı, liberalizm, bireyi önceliyor. Modern devlet, nüfus cüzdanı vererek, bireyi tanımlıyor, sınırlıyor. Mesela İngiltere’de, nüfus cüzdanı yok. Ve bu, liberalliğin bir gereğidir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.