Müslümanın zihniyeti namazda inşa edilir
Namaz, hareketleriyle, sözleriyle ele alındığında, onun müslüman zihniyetini inşa edici yönü ortaya çıkar.
Namaz, yapılan hareketlerle, okunan sûre ve duâlarla ele alındığında, onun müslüman zihniyetini inşa edici yönü ortaya çıkar. Bütün ibâdetlerin gâyesi, insanlardaki ulûhiyyet ve rubûbiyyet bilincinin geliştirilmesidir. Namazda yapılan rukû, secde gibi hareketlerin ve her rekâtta okunan Fâtiha Sûresi'nin ve diğer âyetlerin müslüman zihniyetini oluşturmada çok önemli rolü vardır. Bu şuurda olmayan kimse, Allah'ı hakkıyla takdir edememiş ve namazdan beklenen gerçek gâyeye ulaşamamış olur.
Müslüman, kâmet bitince kalbini namaza niyete hazırlar. Bütün kalbiyle Allah'a ibâdete yönelir. Niyetten sonra ellerini kulak memelerine değecek şekilde yukarı kaldırarak Allâhu Ekber der. O, bu hareketiyle Allah dışındaki her şeyi dışarıda bırakmış, Allâhu Ekber sözüyle artık Rabbi ile başbaşa kalmıştır. Bundan sonra kalibnde dünyaya ait hiçbir şey yoktur. Sonra sağ elini sol elinin üzerine bağlar. Bu, kalbiyle Allah'a yöneldiği gibi, bir bütün olarak bedeniyle de O'na teslim olduğunu ifâde eder. Bundan sonra Subhâneke duâsını okuyarak Allah'ın azametini zikreder, O'na hamd eder ve O'nun dışında ilâh olmadığını itiraf eder. Bu duâdan sonra Fâtiha Sûresi'ni okur. Fâtiha, ihtivâ ettiği pek çok yüce mana dolayısıyla Müslüman zihniyetini inşa eden bir fihrist gibidir. Bu yüzdendir ki, her rekâtta okunmaktadır. Fâtiha'nın içerdiği temel noktaları kısaca belirtmekte yarar var: a) Fâtiha, Her türlü hamd Allah içindir ifâdesiyle başlar. Bir mümin, şartlar ne olursa olsun günde beş defa namaz kılmak ve Allah'a hamd etmek zorundadır. Kendisine Allah'tan bir nimet ulaştığında da, bir felâkete maruz kaldığında Allah'a hamd etmesi gerekir. Böylece, ne aşırı bir sevinç ne de aşırı bir üzüntü yaşar. b) Rabbu'l-âlemîn (bütün âlemleri yetiştiren) ifadesi, hamd edilen zâtın canlı ve cansız bütün varlıkların Rabbi olduğu şuurunu tazeler. Bu da tek bir olan Allah'ın fiili ve sıfatı olabilir. c) Rahmân ve rahîm isimleri, bu âlemlerde hâkim olan ilkenin merhamet ve rahmet olduğu bilincini uyandırır. Rahmân, rahmetin çok bol olduğu, Rahîm ise rahmetin sürekli ve kesintisiz olduğunu zihne nakşeder. d) Mâliki yevmi'd-dîn (hesap gününün sahibi) ifadesi, Allah'ın herkese hak ettiği karşılığı vereceği şuuruyla birlikte, dilerse bir suçluyu tamamen affedebileceği mesajını da vermektedir. Bu mana, Mâlik kelimesinden kaynaklanmaktadır. Yevmi'd-dîn'in (hesap günü) tabiri ise, insanın kıyâmette kendi fiilleriyle yüz yüze geleceğini hatırlatır. e) İyyâke na'budu (sadece Sana ibâdet ederiz) ifadesi, tam bir boyun eğme ile Allah'a itaat etme fikrini canlı tutar. f) İyyâke nesta'în (sadece Senden yardım isteriz) ifadesiyle, ibadetlerin dışındaki her türlü işte ve istekte tamamen Allah'a bağlı kalınması gerektiği zihniyetini oluşturur. g) İhdinâ (bize hidâyet et) ifadesi, hak yolda daima yürümeyi, ilerlemeyi ve bu yolda gâyeye ulaşmayı da ancak O'ndan istemek gerektiğini hatırlatır.
Namaz kılan kişi, bundan sonra Kur'ân'dan bazı âyetler okur ve bunların manasını düşünür. Sonra bütün bu sıfatlara sahip olan Rabbimin huzurunda eğilmek gerekir diyerek rukûa gider ve üç defa Subhâne Rabbiye'l-azîm der. Hatta O'nun huzurunda yere kapanmak gerekir düşüncesiyle secdeye kapanır ve üç defa Subhâne Rabbiye'l-azîm der. Sonra tekrar secdeye gider ve ardından Allâhu ekber diyerek ayağa kalkar. Böylece bir rekât tamamlanmış olur...
Değerli okuyucularım! Bu bilinç ve şuurla namaz kılan kimse, kendisini tamamen Rabbine teslim etmiştir; artık şeytan onu terk etmiştir, çünkü onu saptırmaktan ümidini kesmiştir. Böyle namaz kılan kimsede dünyaya ait bütün arzular sönmüştür; çünkü o nefsini mağlup etmiştir, artık onun isteklerine cevap vermez. Bundan böyle her varlığa rahmet ve merhamet gözüyle bakar. Bu kişi artık "ben" diyemez. Zira Rabbu'l-âlemîn karşısında "ben" diye bir şeye sahip olmadığı, kendisinin ve sahip olduğu her şeyin O'na ait olduğu şuurunu kazanmıştır.
Yeni Şafak