Müspet hareket ve Nur Talebeleri

Nur Talebeleri Türkiye’de müspet hareketi esas alırken ve uygularken hatta bu manada hiçbir eyleme katılmazlarken neden İslam dünyasındaki direnişe alkış tutuyorlar? Arap Baharı diye adlandırılan harekete destek vermek için ne gerekiyorsa yapıyorlar? Bu bir tezat değil midir? Yoksa Nur Talebeleri artık eskisi kadar Risale-i Nurlara sadık değiller mi?

 

Bu ve benzeri sorular gündeme geliyor. Ve insanın zihnini ister istemez kurcalıyor.

 

Bana göre burada açık bir iltibas söz konusudur. Olayları ve zamanları birbirine karıştırma gibi bir yanlış bakış var.

 

Açık ve net bir şekilde şunu ifade etmeliyim ki, ne Nur Talebelerinin sadakati azalmıştır, ne de geçmişte yapılanlar yanlıştır ve ne de bu gün bu davranış biçimi yanlıştır. Hadiseleri doğru okumak lazımdır ki taşlar yerine otursun.

 

Öncelikle “müspet hareket” emri Üstadın kendi emri değildir. “Dahilde silah çekilmez” kuralı İslam’ın temel kuralıdır. Diğer bir ifade ile Allah’ın her zaman hüküm sürecek olan bir emridir. Zamana ve şartlara göre değişmez. Müslüman’a kılıç çekilir mi? Çekilirse “müminler kardeştir” hükmünü nereye koyacağız.

 

Hem belirtmeliyim ki, “müspet hareket” tarzı sadece Türkiye’de geçerli bir kural değildir. İslam’ın yaşandığı her yerde geçerlidir. Bunun aksini Nur Talebeleri asla hiçbir yerde istememiştir ve istemez.

 

Bu tespiti yaptıktan sonra gelelim asıl konuya.

 

Bu gün Suriye’de ve Libya’da olanları gerçekten Nur Talebeleri alkışlıyor mu? Veya gerçekte Nur Talebeleri neyi alkışlıyor?

 

1-Nur Talebeleri, birer sari hastalık olan bu diktatörlüklerin hepsine (Türkiye’dekine karşı olduğu gibi) karşıdır. Ve bu rejimlerin mutlaka yıkılması gerektiğine inanır.

2-Bu gibi rejimlere karşı gelmek iki şekilde mümkündür.

a-Güçle, siyasetle, fiili eylem ile rejimi reddetmek suretiyle…

b-Fikirle, demokratik direnişle ve rejimi kabul etmemek suretiyle.

 

Bu noktada Risale-i Nurdan bir bölüm aktarmak istiyorum, “Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuvvetimiz var. Ve ne de düşünüyoruz ve ne de Risale-i Nur izin veriyor. Fakat biz kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz. Red başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır.” {1}

 

Nur Talebelerinin tarzı ikinci şıkta yer almaktadır. “Kabul etmemek” tarzındadır.

 

Yine bir başka yerde şöyle diyor,

 

“Aziz kardeşlerim, .. dün, Nurun manevi bir fütuhatı, bütün azamet ve dehşetiyle İstanbul da görüldü. Küfr-ü mutlakı dünyaya, hususan alem-i İslama yerleştirmek isteyen bir cemiyet ve onun naşir-i efkarı ve mürevvic-i amali olan bir iki gazete matbaası ve kütüphanesi darmadağın edilerek, dinsiz yaptık, komünist yaptık zannedilen gençlik ve mekteplilerin ağzıyla ve harekatıyla ve fiilleriyle protesto edildi. "Kahrolsun komünistlik" diye beddualar edildi. Bu cemiyetin, binler lira maddi, milyonlar lira da manevi zararı oldu. Ve üzülen bizlere, kalbimiz ve ruhumuzla çok alakadar bir şahs-ı manevi, "Ey Nurcular! Şimdi maddi imkan hasıl olmuyor diye üzülmeyiniz. Nurun fütuhatı geniş bir sahada devam ediyor. Külli bir muvaffakıyet hasıl oluyor. Vesaire, vesaire" diye bağırdı.” {2}

 

Bu dersi Nur Talebeleri “müspet hareket” dersi ile birlikte okuyor. Bununla o birbirine zıt şeyler midir? Elbette hayır. Zahiren fiili bir eylem gibi görünse de hakikatte bu da diğeri gibi demokratik bir eylemdir. “Müspet hareket” sınırları dâhilinde yorumlanmalıdır.

 

Demek ki bu gibi meselelerde Üstadın bu iki açıklamasını dikkate almadan hareket etmek neticeye götürmez.

 

Hem 70’li yıllarda müspet hareket çerçevesinde yapılanlara da bakmak lazım. Yaşı elli civarında olanlar bilirler.

 

1969’da İslami Hareket ve Türkeş adlı broşürle yapılan çalışmalar ile, 1977 seçimleri öncesi Nur Talebelerinin siyasetle ilgili gayretli çalışmaları, köy köy, kasaba kasaba, hatta kahvehaneleri dolaşarak yaptıkları propaganda unutulmamalıdır.

 

1978-79 yıllarında komunizme ve dinsizliğe karşı yapılan “bayrak mitinglerine” Nur Talebelerinin canları pahasına katılmış olmaları. Ağabeylerin kolkola yürüyüşe geçerek Taksim Meydanındaki mitinge katılmaları, Türkiye’nin her yerinden otobüslerle bu mitinglere katılmak suretiyle mücadeleye destek vermelerini de hatırlatalım. 

 

Demek ki, burada şöyle bir durum ortaya çıkmış oluyor.

 

1-Rejimi reddetmek imkan ile de doğru orantılıdır. O günler imkanlar nispetinde ve “kabul etmemek” tarzında olmuştur.

2-Fiili olarak cana kastetmeyen eylemler o gün de takdir görmüş alkışlanmış ve “Nurun geniş dairede bir fütuhatı” olarak kabul görmüştür.

3-Bunlar yapılırken asla teröre prim verilmemiş, silahlı eylemlere karışılmamış, asayişi bozan her türlü hareketten uzak durulmuştur.

4-Bu günde bu ve benzeri eylemlere destek vermek Nur Talebelerinin geniş dairedeki vazifeleridir.

 

Bu noktada Risale-i Nurdan bir bölüm daha aktarmak istiyorum Mehdinin vazifelerinde ikincisi ile ilgili şöyle deniyor. “İkinci vazifesi: Hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) unvanıyla şeair-i İslamiyeyi ihya etmektir. Âlem-i İslamın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddi ve manevi tehlikelerden ve gazab-ı İlahiden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hadimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lazımdır.” {3}

 

Demek ki, her şey sırayla olacak ve olmalıdır. Milyonlarca İslam orduları (Burada ordular milletler manasında anlaşılmalıdır) ile yapılacak işler vardır.

 

İslam’ın ilk kuruluşunda da böyle olmuştur. Önce kalpler fethedilmiş sonra ülkeler ve topraklar.

 

Sadece ufak bir fark olacak o gün maddi kılıçla yapılan fütuhat yerine bu gün Kur’an’ın manevi kılıcı iş görecek ve fütuhat öyle gerçekleşecektir. Yani müspet hareket tarzında…

 

KAYNAKLAR:

{1} (B. Said Nursi Kastamonu L. sh. 206)

{2} (B. Said Nursi Emirdap L. Sh. 94)

{3} (a. g. e. Sh. 231)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum