Şahin DOĞAN
Mustafa İslamoğlu’dan ‘İbretlik’ Bir Tefsir Örneği
Bazı Kur’an kıssalarının mecazi/sembolik/temsili/metaforik olduğunu başta Modernist İslam’ın kült kişiliği Seyyid Ahmed Han, meşhur kadıyani Muhammed Ali Lahuri, Muhammed Halefullah, Muhammed Esed ve Hikmet Zeyveli gibi düşünürler tarafından söylenmiş olan şeyler. Hiç şüphesiz ki ülkemizde bu düşüncenin en ateşli savunucu Mustafa Öztürk. Bu kafileye nihayet islamoğlu da dahil oldu. Bütün diğerlerinde olduğu gibi bu düşüncenin de arkasında Oryantalizm’in olduğu su götürmez bir gerçek. Hatta Macar asıllı meşhur oryantalist Goldziher, Kur’an kıssalarında anlatılan bilgilerin orijinal olmadığını, İslam peygamberinin bunları evvelki kitaplardan öğrendiğini ve bazen de kendisinin bunlara ilavelerde bulunduğunu söylemiştir. Yani sizin anlayacağınız İslamoğlu diğer bütün “şaz” (batıl mı demeliydim) görüşlerinde olduğu gibi bu görüşünde de hem yalnız değil, hem orijinal değil. Gelelim konumuza. Konumuz Bakara Suresinin 259. Ayeti. Önce ayet-i kerimeyi okuyalım.
“Yahut altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?” demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: “Ne kadar (ölü) kaldın?” O, “Bir gün veya bir günden daha az kaldım” diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: “Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler(in)e de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?” Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: “Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” (Bakara, 259)
Şimdi bu ayete İslamoğlu’nun yaptığı yorumu okuyalım: “Bu ayet nedir, neden söz ediyor derseniz, doğrusu bu ayetin olmuş bir olaydan söz ettiğine dair elimizde ciddi ve sahih hiçbir belge ve delil yok. Tefsirlerin bu konuda anlattıkları uzun uzun hadiseler ve hikayeler ise tamamen İsrailiyyatın mitolojik kaynağı olan Talmut’tan alınmış. Orada da sahih bir desteği yok. Onun içinde ben hiçbir hikayeye girmeden burada temsili bir şeyin anlatıldığı görüşündeyim. Yani bize; Kendinizi böyle bir insanın yerine koyun. Allah o günün insanına o günün unsurlarıyla bir ders veriyor. Gerçekten de kabirdeki bir insanın 500 sene önce ölmüş bir insanı şimdi kaldırsanız, bu cevapları almaz mısınız...” (https://kurantefsir.wordpress.com/2011/04/04/islamoglu-tef-ders-bakara-249-260-18)
Mealinde ise ilgili ayete düşmüş olduğu dipnot şöyle: Bu kıssanın, ölümden sonra dirilişe inanmayan muhatapları uyaran temsili bir kıssa olarak anlaşılması da mümkündür.(Fi-Zilal, S.Kutup) Bizce bu anlatımın bir kıssa olmaktan çok bir mesel olduğu yaklaşımı doğruya daha yakın görünmektedir.(Gerekçeli Meal s.89, düşün yay) Bu ibretlik tefsirin tahliline gelince:
Bir: Başta Ehl-i Sünnet olmak üzere istisnasız bütün islami ekoller, mezhepler, meslekler, fırkalar şu husus üzerinde ittifak etmişlerdir: Kur’an’da mitolojik/temsili/mecazi kıssa olduğunu iddia etmek şöyle dursun, bunu tartışmaya açmak bile sapkınlıktır. Hatta El-Muğni yazarı meşhur mutezili alim Kadı Abdulcabbar böyle bir iddianın, ironik bir şekilde, Allah’ın (haşa) insana karşı “blöf” yapmakla aynı şey olduğunu söyler. Dolayısıyla böyle bir şeyden Allah’a sığınmak gerekir.
İki: İlgili ayetle alakalı başta İbn-i Abbas, İkrime, Dehhak, Süddi, Mücahit, Katade, Mukatil Bin Süleyman olmak üzere ilk dönem müfessirleri ile Fahreddin Er Razi’den Elmalılı ve Tabatabai gelince kadar hiçbir alim, müfessir ve arifin böyle bir yorumu ve görüşü yok. Böyle bir yorumun olması bir tarafa böyle bir yoruma kapı aralayacak herhangi bir açıklama ve bilgi notu dahi yok. Bir tefsirden daha çok bir tefsirler ansiklopedi olan ve içerisinde her türlü görüşün olduğu bilinen Fahreddin Er- Razi’nin meşhur Mefatih-ul Gayb adlı eserinde dahi böyle bir şey yok. Şimdi hayati soru şu: Bütün tefsir tarihinde böyle bir görüş veya kanaat yoksa İslamoğlu ve benzerlerinde neden var? (http://www.ilimhazinem.com/bakara-suresi-11-bolum-mefatihul-gayb-t57586.html?s=ce897fe0036f941a77afd93a2f1ecdd1&)
Üç: Kur’andaki kıssaların hak veya bi’l-hak olarak tavsif edilmesi ve iki ayette geçen kasas ve nebe kelimeleriyle birlikte hak sözcüğünün zikredilmiş olması Kuranda kıssa olarak anlatılan haberlerin yalın tarihi gerçekleri anlattığını gösterir. Çünkü hak veya bi’l-hak tabiri bütün sözlüklerde (el-Müfredat) mutlak ve sarih olarak “gerçek” veya “bir gerçeğin ifadesi” anlamına gelir. Her iki halde de gerçeklik vurgusu değişmez. (İdris Şengül, Kur’an Kıssalarının Tarihsel Değeri, s.182) Bunun aksini iddia etmek hem gülünçtür, hem gerçek dışıdır, hem de ilim dışıdır. Dolayısıyla kıssaların temsili/mecazi/sembolik olduğunu söylemek aynı ölçüde gülünç, gerçek dışı ve ilim dışıdır.
Dört: Başta Muhammed Halefullah olmak üzere bu düşüncedeki zevata göre Kur’andaki bazı kıssaların tarihsel gerçekliği bulunmayan sanal, temsili ve edebi birer anlatı olmasının en büyük delili müşriklerin vahye yönelik “eskilerin masalları” (esatiru’l evvellin) şeklindeki nitelenmesinin Allah tarafından açıkça reddedilmemiş olmasıdır. (Muhammed Ahmed Halefullah, El Fennül Kasasi fil-Kuranil-Kerim, Kahire 1972, s.171, M.Öztürk, Kıssaların Dili, s.25) Görüyorsunuz değil mi? Delil iddiadan daha vahim. Yani yüce Allah (haşa) müşriklerin vahye yönelik alaycı ithamlarını zımnen kabul ederek onları mezkur iddialarında haklı çıkarıyor, onları onaylıyor, öyle mi? Bu, Allah’a, vahye, emin olan elçiye yapılabilecek en aşağılık bir iftiradan başka bir şey değil.
Beş: İslamoğlu, “bu ayetin olmuş bir olaydan söz ettiğine dair elimizde ciddi ve sahih hiçbir belge ve delil yok” diyor. Varsayalım ki yok. O zaman biz de mefhumu muhalifiyle soralım İslamoğluna: Bu ayetin olmamış, yaşanmamış, hayali, sanal, masal, temsili bir olaydan söz ettiğine dair elimizde/elinizde ciddi ve sahih tek bir belge var mı? Eğer varsa gösterin, yoksa neye ve hangi bilgiye dayanarak her kelimesi canlı ve yaşanmış bir olayın tasviri olduğu anlaşılan ayete temsili ve mesel diyorsunuz? Kaldı ki ilgili ayetin olmuş bir olaydan söz ettiğine dair hariçten bir delil bulmağa ne hacet! Kur’an’ın apaçık, mütevatir, bedihi ve sarih metni bunun yaşanmış bir olay olduğu hususunda yeterli bir delil değil midir? Usul alimlerinin bu husustaki görüşü şudur: Sarih/zahir bir metni mecaza/batına yorumlamak için elimizde bir karine, bir işaret olması gerekir böyle bir karine ve işaret yoksa yapılabilecek tek şey o metni olduğu gibi yani “hakiki” olarak kabul etmektir. Siz hangi usule dayanarak ortada hiçbir karine ve işaret yokken ilgili ayete “mesel” diyorsunuz? Anlaşılan biricik usulünüz şu: “en büyük usul usulsüzlüktür.”
Altı: İslamoğlu, merhum Seyyid Kutup’un da kıssayı “temsili olarak anlaşılmasının mümkün olduğunu” söylediğini yazıyor. İşin aslını öğrenmek için Fi-Zilal-lil Kur’an Tefsirine gidiyor ve söz konusu ayetin tefsirini Seyyid Kutup’tan okuyoruz. Ve birde ne görelim S.Kutup’un tefsirinde bırakın böyle bir şey demeyi bunu ima edecek en küçük bir sözcük, bir işaret, bir alamet, bir karine bile yok. Tam tersine olayın bizzat tarihte yaşanmış fiziki bir gerçeklik olduğu yazılıyor tefsirin her satırında. Dolayısıyla bu hususta Seyyid Kutup’u parantez içinde kaynak olarak göstermek kelimenin en yalın anlamıyla bir iftiradır. Şaşırmıyoruz çünkü bu İslamoğlu’nun ilk iftirası değil, bilindiği gibi birkaç ay evvel benzer bir iftirayı merhum Bediüzzaman, Mevlana ve Niyaz-i Misriye de atmıştı. (http://sevdalara.net/kuranikerim/2-bakara-suresi/bakara-suresi-seyyid-kutub-fizilalil-kuran-tefsiri.html?sayfa=20)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.