Naat, şiirin varabileceği en yüksek zirvedir
Naatlarla şiir defterini kapatabileceğini söyleyen Ali Günvar 8 yıldır bir mevlid üzerinde çalışıyor...
Neziha Çakıroğlu'nun röportajı
Şiirin zirvesi olarak gördüğü Naatlarla şiir defterini kapatabileceğini söyleyen Ali Günvar 8 yıldır bir mevlid üzerinde çalışıyor. Günvar, standart dindarlık ve Peygamber anlayışıyla hesaplaştığını söylüyor.
Şair Ali Günvar, sekiz yıldır yazdığı beş naatı yediye tamamlayıp bir mevlid oluşturmayı amaçlıyor. Naatları, bugüne kadar yazılmış olanlardan farklı bir biçimde ele aldığını belirten Günvar, “Naatlar yoluyla, standart dindarlık ve standart Peygamber anlayışı ile hesaplaştım. Hele, şu son dönemde ulemayı rüsumda yaygın olan, Peygamberi bir posta müvezzii gibi görme eğilimine karşı ciddi bir hesaplaşma oldu” diyor. Ali Günvar’la naatı, şiiri ve şairliğinin bundan sonraki seyrini konuştuk.
-Neden naat yazmaya başladınız?
Naatlar Peygamber’e övgüdür. Ben Peygamber’i övmenin haddimize düşmediğini, düşünüyorum. Ne yazarsak yazalım O’nun hakikatini anlatamayız. Dolayısıyla, naatı bugüne kadar yazılmış biçiminden farklı ele almak istedim. Efendimiz’de bana açılan hakikatlerden ne varsa, ne algılayabildiysem onu yazayım dedim. Bir de şöyle bir anlayış var. ‘Bu Peygamber işini bitirelim abi, rahat olalım’ gibi bir tavır var. Yazarlar açısından da, ulema açısından da böyle. Sürekli bir şeyleri sonlama ihtiyacı var. Oysa Peygamber sonlanacak bir şey değildir. Allah peygamberliği yani nübüvvet hususiyetini devamlı kullanır. Nitekim Muhiddin Arabi de nübüvvetin hatemi olmasını, nübüvvetin son bulması değil, ondan sonra görünecek olan nübüvvetlerin tıpkı güneşin yıldızları gökyüzünde saklaması gibi, olduğunu düşünür. Güneş varken gökyüzünde yıldız göremeyiz ama yıldızlar orada durmaktadır.
-Peygamber varisleri mi o yıldızlar?
Evet. Ulemayı rüsumun çok ciddi derdidir o. Verasetül enbiya meselesinde ulemayı rüsum, evliyayı devre dışı bırakıp, kendilerinin Peygamber varisi olduğunu iddia ederler ve bu Peygamber varisliği meselesini çok fazla ileri getirirler. Peygamber’de olan bir sürü hususiyet kendilerinde olmadığı halde, sırf Kur’anı yüzeysel bir okumayla -orada yapacakları bilimsel tartışmalarla- bir yere varacaklarını zannederler. Bu Kur’anı bir anlamda sekülerleştirme çabasıdır ki, doğru olmadığını düşünüyorum. Ben Naat’larla bir anlamda standart dindarlık ve Peygamber algısıyla hesaplaşıyorum.
-Naatlar serisi şiirinizi nasıl etkiledi? Şiirinizin yönünü değiştirdi mi?
Örtülü olarak şiirimde bu hep vardı. Aslında benim şiirim demiyorum. Çünkü benim şiirim dediğim anda sahiplenme oluyor ki; hiç kimsenin şiiri yoktur. Bir şiir vardır, siz ondan ne kadar nasiplenirseniz... Necip Fazıl, Nazım Hikmet şiiri ifadesi de bana komik geliyor. Şiir bir bütündür ve insan şuurunun bir işlevidir şiir ve şiirsellik.
-Özgün değil midir?
Özgünlük dilin kullanılma biçimindedir. Yani, kişinin o şiirsel olanı dile aktarışındadır özgünlük. Hem şiir sadece şiirde değildir. Bir romanda, bir resimde , müzikte şiirsellik yoksa sanat olma hüviyetini kaybeder. Şiir bütün sanatın içindedir.
-İki Naat daha yazacağım ve artık bitireceğim dediniz?
Evet, yediye tamlayacağım. Mevlid malum; Münacat, Naat, Viladet, Risalet, Rıhlet ve dua bölümlerinde oluşur. Ben bu bölümleri kaldırdım, tümüyle naatlardan oluşacak. Ben Hz. Muhammed’i çok önemsiyorum. Ve Allah’ı, Hz.Muhammed’in bize anlattığı gibi anlamak istiyorum. Çünkü biz, Hz. Muhammed’in anlattığı Allah kavramını imanımızın hedefi olarak kabul ettik.
-Hayatını okumakla Peygaberi anlamak mümkün olur mu sizce?
Diyelim ki ben ilahiyat fakültesinden mezun olmadım. Ama bu konuda ilahiyatçı olmanın da gereğini duymuyorum. İlahiyat fakülteleri önceden belirlenmiş kurallar üzerine kelamullahı veya sevgili Efendimiz’in hayatını bize anlatmaya çalışırlar ve sürekli eksik kalırlar. Bu bakımdan tasavvufa daha yakınım. Tassavvuf yolunun, ulemayı rusüm yolundan daha anlamlı olduğunu düşünüyorum. Velayetin çok önemli olduğunu, velayet noktası olmadan Kur’anın da hadislerin de açılmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Müslümanlığın esası Lailahe İllalah değil, Lailahe illallah Muhammeden Rasulullah’tır. İslam dininin direği Hz. Muhammedin, onu vaaz etmesidir. Ve Hz. Muhammed’in kabul ve tasdik edilmesidir. Ve ondan sonra dahi Hz. Muhammed sırrını giymiş olan evliyanın tasdik edilmesidir. Bu naatlar zaten bu anlamdadır. O yüzden yazılıyor ve adeta yazdırılıyor bana.
-Sezai Karakoç’un “Peygamber nasıl insanın ufkuysa naat da şiirin ufkudur” diye bir sözü var.
Naat, şiirin varabileceği en yüksek noktadır, zirvedir. Onun için mevlit eğer biterse belki şairlik hayatım da biter, en azından başka türde bir şiir yazabilme olanağım yok olur diye düşünüyorum.
GÜNVAR’IN NAATINDAN BİR BÖLÜM
üçüncü na’t
1. gülşen-i râz
merhabâ
ve doğdun
ve keşfoldu zatında semâ
ve sıfatında fuad
ve ef’âlinde süveyda
ve ardınsıra
açıldı perdeleri
arzındaki alemlerin
merhabâ
ey âli sultân merhabâ
merhabâ
ey kân-ı irfan merhabâ
merhabâ
ve doğdun
ve işitildi ilk taayyündeki
lâ ilâhe
ve bilindi kelâmında
illâllah
ve uzun soluklarla üflenip
âdem sırrına rûh
birleşti nutfende
sâcid ü mescûd
muhammedün
resûlullah
merhabâ
ey sırr-ı fürkân merhabâ
merhabâ
ey derde dermân merhabâ
cân ola fedâyı
iyd-i cânân
bîsûd ola mı
ümîd-i cânân
yârin bize bir selâmı yok mu
Ali Günvar
1953 yılında İzmir’de doğdu. İTÜ Mimarlık Fakültesini bitirdi. 1986’da arkadaşları ile birlikte kurduğu Şiir Atı Yayıncılık’ta Şiir Atı kitaplarını yayınladı. Şiir ve yazıları Birikim, Yazko Edebiyat, Yazko Felsefe, Yazko Çeviri, Gösteri, Oluşum, Üç Çiçek, Poetika, Şiir Atı, Yedi İklim, Kitap Zamanı ve Est et Non gibi dergilerde yayımlandı. Çarpık Hüzünler Kantatı, Anthropomorpus, Eyzan ve Nisyan/Rapsodi şairin şiir kitapları. Şiir üzerine yazılarını ise “Doğru Yazılar” adlı kitapta topladı.
Star