Namaz öncesi namaz

İdris Görmez bir vakıf. “İmam hatip okullarında yapılan istatistiğe göre namaz kılan oranı yüzde 10 ile 12 arasındaymış” diyor. Neden bir kale, kaleyi inşa edenler tarafından darmadağın hale getirilmiş? Ben Edebiyat Fakültesinde okurken 50 kişi İmam Hatip birincisiydi, içlerinde namaz kılanlar mahduttu, sınırlıydı. Bu 1975’te cereyan eden bir olaydı. Sabah namazlarında camilerde 10-15 arasında değişen müdavim var, onlar da hep yaşlı kişiler genellikle. Türkiye’nin en büyük sorunu ibadetin anlamını anlamayan Müslüman zihniyetidir. Siyaset ve Diyanet Bediüzzaman’a gelmemekte direniyor.lbuki namazını kılan bir toplum Allah indinde ne kadar rahmetin üstüne yağdığı bir toplumdur.

Her ihsan karşılığında insanda bir tavır meydana getirir, Devlet maaş verir seni sekiz saat dairede bekletir, bunu ihmal edemezsin. İnsana verilen, bağışlanan her şeyin bir karşılığı vardır, bu da bir nevi mukabele Namazvari bir duruştur. İnsan her şeyin önünde eğilir, menfaati olan her şeye temenna eder. Temenna ettiği şeylerin ona olan yakınlığı da yine Allah’tan geliyor. İnsanlar menfaatleri için adım atarlar, inancı da olsa menfaati önde gelir. Onun için Allah “Velâteşteru bi âyati semenen kalilen” diyor, yâni değerleri ucuz fiyata satmayın diyor.

Namaz evrensel boyutta Vahiysel varlık küresini inşa edenin bu koca kaotik kürenin sahibine bir memnuniyet ve teşekkür sunmaktır. Âdem baba yeryüzüne ayak basmadan önce yeryüzü tam insanın yaşayacağı şekilde tefriş edilmiş, döşenmişti. Geldi ki her şey yerli yerinde, beyi ilk inşa eden o olduğu biliniyor. Yâni yeryüzüne indiğinde ibadetin kendisine yönelik yapılacağı bir mekân gereği duyulmuş ve o inşa edilmiş, bu ibadetin namazın önceliğini gösteriyor. Namaz dinin direği olduğu kadar evrenin de direği, Kâbe önce, sonra Cami bu ibadetin her şeyin önünde geldiğini gösteriyor.

Namazın verası demek, Namazdan önce Namazın gerekliği, sonra Namazın ifası demek.

Bediüzzaman Kur’ân’ın maksıdını sayarken şöyle der. ”Kur’an’daki anasır-ı esasiye, Kur’an’ın takib ettiği maksatlar; Tevhid, Nübüvvet, Haşir, Adalet ve İbadet olmak üzere dörttür.” Bu sıralama namazın maverasıdır. Önce Tevhîd, yâni varlığın anlamını sorgulamak, bu sorgulamayı yapar.

Kur’ân‘ın şu dört hedefe doğru yürüdüğü neden malûmdur.

Cevap. Evet, benîâdem, büyük bir kervan ve azim bir kafile gibi mazinin derelerinden gelip, vücut ve hayat sahrasına misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve müzeyyen bağlarına müteveccihen kafile- kafile müteselsilen yürümekte iken, kâinatın nazar-ı dikkatini celbetti. Şu acip ve garip mahlûklar kimlerdir? Nereden geliyorlar? Nereye gidiyorlar? Diye ahvallerini anlamak üzere hilkat, hükümeti fenn-i hikmeti karşılarına çıkardı. Aralarında şöyle bir muhavere başladı.

“Hikmet: Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir? Bu suale benîâdem namına emsali olan Büyük Peygamberler gibi Muhammed-i Arabi Aleyhisselâtü Vesselam nev’-i beşere vekâleten karşısına çıkarak şöyle cevapta bulundu.

“Ey hikmet, bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezeli’nin kudretiyle yokluk karanlıklarından ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahlûklardır. Sultan-ı Ezeli bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrayı bize vermiştir. Biz haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimizde o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle re’l-mâlimiz olan istidatlarımızı nemalandırmaktır. Şu azim insan kervanına bundan sonra Sultan-ı Ezeliden Risalet vazifesiyle gelip Riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelinin Risalet beratı olarak bana verdiği Kur’ân Azîmüşşan elimdedir. Şüphen varsa al oku.” (İşaratül İcaz, 13)

Yukarıda anlatılan kısım Tevhid, yâni, varlığı anlamlandırmak, içinde nübüvvet ve Kur’ân-ı Kerîm var. Risale-i Nur’da birçok bahis Tevhid konusuyla ilgilidir.

Namaz öncesi namaz Tevhid, Nübüvvet, Haşir, kişinin kafasında çok yönlü olarak oluşmasıyla İman bir bütünlük kazanır. O zaman kişi evrenin yaratılması ve Yaratıcısının insan ile olan iletişimini sağlayan bir Peygamber ve öldükten sonra her şeyin hesabını vereceği bir muhasebe ameliyesinden sonra iman tam olarak tavazzuh eder, ondan sonra ibadete sıra gelir.

Namazdan önce Tevhid, Nübüvvet ve Haşir ayrıntılı anlatılmaz ve kişinin kafasında tavazzuh etmezse kişi namaz kılamaz, o zaman namazın zorunluğunu anlatmak yetmez. Allah, Peygamber ve Haşir bütünlüğü kişiyi ibadete sevk eder. Bu yüzden Bediüzzaman Tevhid, Nübüvvet ve Haşirden sonraya almış ibadeti, dolayısıyla namazı.

Namaz, yaşlı kişilerin ölüm korkusu ile kıldığı bir şey değil, Namaz korku ile kılınmaz, mantığın boyun eğmesi ile kılınır. Mantığın da Allah, Nübüvvet ve Haşir konusunda eksiksiz teslim olmasıyla kişinin kafasında namazın zarureti doğar, işte namaz öncesi namaz bu. Kur’ân’ın makâsıd-ı esasîsi Bediüzzaman tarafından dört olarak belirlenmiş. Bu sıralama namazı zorunlu kılan bir sıralamadır. Kur’ân’ı okumak değil onu önceliklerine göre tematik sıralamaya tabi tutmak gerekir. Bunu Bediüzzaman yapmıştır, namaz öncesi namazı zorunlu kılan nedenleri anlatmış ondan sonra kişiyi namaza ikna etmiştir. Bugün bu ikna yoktur, namaz eğitiminde. İlâhiyatta sadece namaz adı altında en az beş yüz sahifelik bir "namaz ve öncesi" diye bir ders olmalı. İbadete ikna edilemeyen bir mantık islâmî bilgileri bilse ne yazar, namaz kalbin ve aklın, mantığın ibadete hazırlanması ile kılınır.

Ezan da bu sıralamaya göre dizilmiştir. Önce, Allahû Ekber, ilâheillallah, daha sonra Muhammeden Resullullah, arkasından namaz ve kurtuluş. Allah’ın varlığı ve Peygamberin varlığı kafada takarrür etmeden namaza, felaha gidemez insanlar. O zaman ezana iyi bakmalı, günde otuz kere insana “en büyük Benim” deyip Tevhid hakikatini haykıran Allah, o Tevhidin gölgesinde Peygamberin şahitliğinde insanı namaza, felaha çağırıyor. Günde otuz kere çağrılan bir insan, o çağrıya kulak vermezse nereye konsun? Namaz öncesi namaz, ezanda da sıralamaya tabi tutulmuş, tıpkı Kur’ân’ın maksatları gibi.

Bediüzzaman, Dördüncü Sözde namazın dinin direği olduğunu anlatır, öyle ya direksiz bir ev nasıl ayakta durursa namazı olmayan kişinin dini de direksiz ev gibidir, nasıl ayakta durur? Namaz dinin direği olduğu gibi dünyanın da direğidir. Din ve dünya birbiri içinde.

Dördüncü sözün ilk cümlesi çok veciz ve etraflıdır. ”Namaz ne kadar kıymettar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır.” Namazın önemini yine 21. Sözde şöyle anlatır. “Acaba bu misafirhane-i dünyada âciz ve fakir kalbine kut ve gına ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya ve herhalde bir mahkemen olan Mahşerde senet ve berat ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat Köprüsünde nur ve burak olacak bir namaz neticesiz midir? Veyahut ücreti az mıdır?”

Dünyada, aciz ve fakir kalbe kut (güç) ve gına (zenginlik).

Kabirde, gıda ve ziya (kabrin ışığı namaz) kabirde nasıl gıda oluyor o öyle kalsın.

Mahkemen, Mahşerde senet ve berat /onu gösterip mahkemeyi kazanacaksın.

Sırat köprüsünde, nur ve burak /ışık ve at.

Dünya, kabir, mahkeme, sırat hepsinde namazın ne kadar azîm faydaları var. Bu yüzden “namaz ne kadar kıymettar ve mühim“ diyor.

Sonra hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır. Bir sigara süresi kadar, su ise bedava akıyor, masrafı yok.

Şu söz de ne kadar etkileyici: “Acaba sırf  dünya için mi yaratılmışsın ki; bütün vaktini ona sarf ediyorsun?” Allah’a bağlılığın bir sigara içimi kadar da mı değil?

Hele namazı cemaatle vaktinde kılmanın menfaatini anlattığı bahis bir anda sınırsız uhrevî piyango gibi. Aynı anda milyonlarca insan, İhdinâ’ yâni; hidayet istiyor, bir kişinin duası nerde o nerde? Sıratı müstakîm istiyor, sayısız insan, sen de onların içindesin.

Onun için, ”namaz ne kadar kıymettar ve mühim.” Dünyada ve öteye gidinceye kadar bütün duraklarda sorulacak ve zaruri. Dünya, sonra kabir, sonra mahşer, sonra sırat hepsinde geçerli olan Namaz. Bugün bütün psikolojik bunalımların kaynağı namazsızlık, ruhun gıdası ve dayanağı yok. Direksiz. Necip Fazıl “bir şey koptu benden şey her şeyi tutan bir şey” diyor. Her şeyi tutan bir şey Namaz.

Şu cümle nasıl? “Lâ-akal günün bir saatini ihtiyat akçesi gibi hakiki bir istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya seccadeye at.” İhtiyat akçesi sana dar gününde lazım olacak, kumbara da camide. Her gün gidip oraya bir akçe atacaksın, sana yarın lazım olacak, kabirde, mahşerde, sıratta. Kim bilir cennette nasıl?

“Kılın kullar kılın namaz/Namaz sizi yolda komaz” demiş bir ehli dil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum