Namaz, oruç, zekat, hac ve duanın sosyolojik boyutu

Namaz, oruç, zekat, hac ve duanın sosyolojik boyutu

İbadet, Allah’ın emrettiği şeyleri yapmak, öz ifadeyle, "O’na kul olmaktan" ibarettir. Namaz,oruç, zekat, sadaka, karz-ı hasen, hac, duâ… hep birer ibadettir

Bu İlâhî emirleri yapmak her ne kadar nefse zorgelse de, insanın gerçek hürriyeti bunları yapmakla gerçekleşir. Hamdi Yazır, tefsirinde ibadetle alakalı şu vecizifadelere yer verir:

"Hak dinin en belirgin özelliği, akıl sahiplerinin kendi iradeleriyle bizzat hayrata sevk etmektir."

"Yalnızca sana ibadet eder ve sadece Sen’den yardım dileriz." diyebilmekten büyük hürriyet tasavvur olunamaz.

"Alemde ben Allah’tan başkasına hürriyetimi veremem… Kendime kalırsam hiç, O’na intisabımla herşeyim."

Öyle anlaşılıyor ki, gerçek manada hür olan insanlar, ibadetini yapan mü’minlerdir. Allah’a kul olmaktan kaçınanlar ise, kula kul olmaktan veya yaratılmış bazı şeylere tapmaktan kurtulamazlar. Hadislerde "altın ve gümüşe tapan" anlamında "abdüd-dinar, abdüd-dirhem" denilmesi, düşündürücü bir nüktedir.

İslâmiyet, sosyal hayatın bütün safhalarında yer alan faaliyetlerin ibadet olabileceğine dikkat çeker. Hz. Peygamberin "her maruf şey, sadakadır" sözü, ibadete çok kapsamlı bir bakış açısı getirir. Bu ifadenin örneklerini hadislerde çokça görmek mümkündür. Mesela, emr-i bil ma’ruf sadakadır. Yol göstermek sadakadır. Rahatsız edici şeyleri yoldan kaldırmak sadakadır. Zayıfa yardım sadakadır. Güzel, yumuşak söz sadakadır. Selam vermek sadakadır…

Görülüyor ki, insanların karşılıklı münasebetlerinin müsbet mecrada yürütülmesi hep birer sadakadır. Sadaka ise, ibadettir. Ayet ve hadislerin yönlendirmesinden hareketle, İslâm toplumu bütün güzel işleri, ibadet şuuruyla ifaya çalışır. Böyle bir toplumda eğitim de ibadet olur, çalışmak da…

Fakat, Cenâb-ı Hakk’ın belli başlı emirlerini yerine getirmeyen insanların "eğitim ibadettir", "çalışmak ibadettir" demeleri kuru bir teselliden ibaret kalır. Böyle insanların hayatlarında kutsala yer kalmamakla beraber, "vergilendirilmiş kazanç kutsaldır" demekten de geri durmazlar.

Bu son örneklerle şunu kastediyoruz: Dinden uzak insanlar bile, zaman zaman dinin kavramlarından mededummaya, destek almaya kendilerini muhtaç görürler.

İbadetlerin sosyal boyutuyla ilgili bu genel değerlendirmelerden sonra, bazı temel ibadetlerin sosyalboyutlarına dikkat çekmek istiyoruz:

A. NAMAZ

Dinin direği olan namaz, Müslüman fertlerin günde beş defa İlâhî huzura kabullerini ifade eder. Müslümanlar,mi’rac hükmünde olan bu ibadetle huzur bulurlar. Bu huzuru yakalayan insanlar, "şüphesiz namaz fuhşiyattan ve kötüşeylerden alıkor" ayetinin bildirdiği gibi, her türlü kötü işlerden, uygunsuzluklardan uzak kalırlar.

"Çağdaş insanın duygusal gerginliğinin temel konularından birisi, ‘kalabalıklar içinde yapayalnızolma’ halidir." İşte, bir kısım ibadetlerin cemaatle yapılması, insanı böyle bir yalnızlıktan kurtarır.

Cemaatle kılınan namazın, münferit kılınan namazdan yirmibeş veye yirmiyedi kat daha fazla sevapkazandırması, Müslümanlara cemaat ruhu kazandırmaya yöneliktir. "Cemaat rahmettir, ayrılık azabtır" ve"Allah’ın eli, cemaatledir" gibi hadislerin de dikkat çektiği gibi, cemaat halinde olmak mühim bir olaydır;rahmete, berekete, İlâhî te’yide mazhar olmaya vesiledir.

Cum’a ve cemaat aynı kökten gelen kelimelerdir. Günlük kılınan namazlarda bütün Müslümanlarınnamazı camide kılmaları elbette mümkün değildir. Cum’a namazıyla, hiç olmazsa haftada bir bir araya gelecekler vemeselelerini konuşma imkanı bulacaklardır.

Cum’a namazının büyük bir camide toplu halde kılınması prensibinde de, cemaat ruhunun kazandırılmasıespirisi gizlidir. Şafi mezhebinde kırk kişi olmadan Cum’a namazının kılınmaması, yine cemaat ruhuyla alakalıdır.

Bugün Almaya, İngiltere gibi İslâm beldesi olmayan yerlerde (darulharbte) yaşayan Müslümanlar, Cum’anamazı vasıtasıyla bir araya gelirler, birbirlerinden kuvvet bulurlar, şevk alırlar, şevk verirler. Böylece, dar-ı İslâmolmayan o yerlerde, muazzam bir kuvve-i maneviye kazanırlar; yabancı bir kültür içerisinde asimile olmaktan, erimekten,dağılmaktan kurtulurlar.

Ramazan ve Kurban Bayramı namazları, Müslümanlar için en toplu halde kılınan namazlardır. Bayramnamazlarının cemaati, Cum’a namazlarından daha ziyadedir. Aynı Allah’a inanan, aynı kıbleye yönelen insanlar, bir ağızdantekbir getirerek, aynı saflarda yan yana, omuz omuza durarak güzel bir birlik manzarası sergilerler.

Cemaatle kılınan namazlarda şu da son derece mühimdir: Camide, imam dışında hiç kimse için özel biryer yoktur. Sosyal statüsü ne olursa olsun her Müslüman, camide eşit şartlar altında ibadetini yapar. En büyük makamsahibi bir insan, sade bir vatandaşla yan yana namazını eda eder.

B. ORUÇ

İslâmın şeairinden olan oruç, kötülüklere karşı bir kalkandır. Bir ay boyunca riyazet vasıtasıyla,nefis söz dinlemesini öğrenir, isyandan, tuğyandan vazgeçer. Ayrıca, oruç ile açlığı yaşayan zenginler, açinsanların halini daha iyi anlarlar. Anlatılır ki, Hz. Yusuf Mısır Aziz’i iken, kıtlık yıllarında doyuncaya kadaryemiyordu. "Hazine eliniz altında iken niçin aç kalıyorsunuz?" diye sorulunca, şu manidar cevabı verir:"Tok karınla aç insanları unutmaktan korkuyorum."

Zengin Müslümanlar, Ramazan ayı boyunca iftarlar vererek fakirlerin gönlünü hoş ederler. Zenginlerdenikram gören fakirler, onlara düşman değil, Duâcı olurlar. Böylece toplumda sosyal bir denge te’sis edilir.

İnsanların en cömerdi olan Hz. Peygamberin, Ramazan’da daha çok ikramda, ihsanda bulunması olayındanhareketle, zengin Müslümanlar zekatlarını özellikle Ramazanda vermeye gayret ederler. Ayrıca, bu ayda daha çok sadakaverirler.

İşte bütün bunlar, bu mübarek ayın sosyal dengelerin tesis edildiği mübarek bir ay olmasınasebebiyet vermiştir.

C. ZEKAT

Namaz dinin direği olduğu gibi, zekat dahi İslâm’ın bir köprüsüdür. Toplumdaki zengin ve fakirinsanlar arasındaki uçurum, bu köprü ile aşılır. Zekat olarak malının kırkta birini veren zengin, bununla malınıtemizlemiş olur. Muhtaç durumda olan kimseler, yardımlarını gördükleri zengin zümreye kin ve düşmanlık hisleriyerine, hürmet ve muhabbet duyguları beslerler, onlara Duâcı olurlar.

Toplumumuz oldukça yüksek bir zekat potansiyeline sahiptir. Bu potansiyelin iyi değerlendirilmesiyledengeler ve sosyal adalet tesis edilecektir.

Zekat, ihtiyarî bir malî fedakarlık değil, tamamen mecburi bir vergidir. Bununla İslâm, profan (dünyevî)olan şeyi, ruhî-mânevî bir konu haline getirmiş ve vergi ödeme mükellefiyetini insan şuur ve zihnine yerleştirmiştir.

İslâmiyet, zenginliğin değil, zekat vermeyen zenginlerin karşısındadır. Zekat müessesesi incelendiğinde,İslâm’ın komünizm ve kapitalizmin aşırılıklarından uzak olduğu görülecektir. Komünizm, servet düşmanlığıyapar. "Fakire, işçiye vereceğiz" der, zengine, patrona cephe alır. Kapitalizm ise, bunlara cephe almaz, fakatonları fakir ve işçiye yardıma da sevketmez. Kapitalist sistemde,

1- Müteşebbislerin aşırı kazanç fikri ve hırsı,
2- Kayıtsız şartsız rekabet duygusu,
3- Bencillik ve dünyevilik zihniyeti, çalışanları düşünmekten patronları alıkoymuştur. Komünizm, hür teşebbüsüengeller; kapitalizm, sınırsız hürriyet getirir. Bunun neticesi olarak, komünist sistemde ekonomi gelişmez, kapitalistsistemde ise fakirler ve işçiler büsbütün mağdur olurlar.

İşte, İslâmiyet zekat sistemiyle bu olumsuzlukları bertaraf eder, dengeli bir toplum meydana getirir. Busistemde zenginler, "Ben tok olduktan sonra, başkası açlıktan ölse bana ne!" demezler. Fakirler,"kahrolsun zenginler" diye bedduâ yapmazlar, onların servetine göz dikmezler. Böyle bir toplum, ihtilallerden,kargaşalardan, sosyal çalkantılardan uzak bir huzur toplumu olur.

"Onların mallarında dilenci ve mahrum için belli bir hak vardır" ayetinin bildirdigi gibi,zekat miktarı olan mal, gerçekte fakirin hakkıdır. Bu noktadan, zengin olanların zekat verirken minnet etmeye haklarıyoktur.

Zekat müessesesinin iyi işlediği dönemlerde, zekat verilecek fakirin kalmaması, bu sistemin ne derece başarılıolduğunu gösteren mühim bir göstergedir.

Burada kısaca vakıflardan da bahsetmek yerinde olacaktır. Vakıflar, karşılıklı yardımlaşma esasınadayanan müesseselerdir. Bunlar, eğitim-öğretim, sağlık, sosyal güvenlik, belediyeye ait bir takım hizmetler, esnaf teşkilatları…gibi kamu yararı bulunan her hizmete katkıda bulunarak devletin yükünü hafifletmektedirler.

"Sevdiğiniz şeylerden vermedikçe iyiliğe ulaşamazsınız." "(Allah yolunda) ne harcarsanız,Allah onun yerini doldurur" gibi ayetler ve sadaka-i cariyeyi teşvik eden hadisler, asr-ı saadetten bu yana, Müslümanlarıvakıflar kurmaya sevketmiştir.

D. KARZ-I HASEN

Karz-ı hasen, Allah rızası yolunda ödünç para vermektir. Müzzemmil süresi 20. ayette karz-ı hasenemredildiği gibi, pekçok ayette bu güzel ibadetten bahisler vardır.

Karz-ı hasen, faizin alternatifidir. Faizde, "sen çalış ben yiyeyim" felsefesi vardır. Karz-ıhasende ise, "beraber kazanalım" anlayışı hakimdir. Faiz, insanları bencil, egoist yapar. Zekat, sadaka, karz-ıhasen ise, onları bencillikten kurtarır, menfaat duygusu yerine, fazilet hisleriyle donatır. Zekat, sadaka, karz-ıhasenin hakim olduğu toplumlarda "eneler nahnü’ye dönüşür." Yani, "ben" demezler, "biz"derler.

İslâmî değerlerin hayli erezyona maruz kaldığı toplumumuzda, paramızın sürekli değer kaybetmesininde neticesi olarak bu güzel ibadet adeta unutulmuş gibidir. Fakat, altın veya değerini koruyan bir para esas alınarak,karz-ı hasenin yeniden canlandırılması mümkündür.

Müdayene ayetinde belirtildiği gibi, borçlanmalarda iki şahitle bunun yazılması esastır. Borç alan kişi,vadesi geldiğinde borcu ödemeli, karşı tarafın hüsn-ü niyetini su-i istimal etmemelidir. Borç veren kişi, borçlunungerçekten sıkışık olduğunu hissettiğinde, borcu ertelemesi, hatta borcu tamamen silmesi, Kur’an’ın bize bildirdiğifazilet esaslarındandır.

E. HAC

Hac, "bir yol bulanlara, Beyt’i (Kâ’beyi) haccetmeleri, Allah’ın insanlar üzerinde hakkıdır"âyetinin hükmüyle, imkanı olan Müslümanlara farz olan bir ibadettir. Kelime-i şehadet kalbî, namaz bedenî, zekat malîbir ibadet olduğu gibi, hac dahi hem bedenî, hem malî özellikler taşır.

Hac, Müslümanların yıllık kongreleri gibidir. Dünyanın her tarafından insanlar, hac mevsiminde akınakın Ka’be’ye koşarlar. Rengi ayrı, dili ayrı bu insanlar, aynı inanç, aynı heyecanla Kâ’be’de Allah’a ibadetederler. Aynı "lebbeyk" sözleriyle, İslâm’ın tevhid inancını aksettirirler. Pekçok din ve felsefî ekolünbir türlü halledilmediği ırkçılık illetinin, İslâm’da tedavi edildiği hac’da daha iyi anlaşılır. Rengarenkinsanlar, aynı sade kıyafetler içinde, yan yana ibadet ederler. İslâm’ın evrenselliği Hac’da daha bariz bir şekide görülür.

Hac, kul ile Allah arasında muazzam bir irtibat vesilesi olması yanında, ekonomik, siyasi, kültürel pekçok etkinliklere de uygun bir zemin meydana getirir. İslâm ülkeleri, mamüllerini hac’da pazarlayabilir, problemleriniberaberce tartışabilir, birbirlerinin güzel yönlerinden etkilenebilirler.

Günümüzde haccın bu boyutunun ihmali neticesi olarak, pek çok Müslüman haccı mücerred bir ibadetolarak görmekte, İslâm âlemi haccın küllî neticelerinden mahrum kalmaktadır.

F. DUÂ

Duâ, ruhun Allaha yükselişi, kalbin Allah ile konuşmasıdır. Duânın ferde bakan psikolojik yönleriyanında, toplumu ilgilendiren sosyolojik boyutu da vardır. "Duâsız toplum boşluktadır. Duâ etme duyarlılığınıyitirmiş bir cemiyeti, genelde de insanlığı, hüzünlü ve ümitsiz bir gelecek karşılayacaktır."

Mü’minler, birbirlerine duâ ederek manen destek olurlar. Hatta, en makbul duâlardan birinin, "bizahrıl-gayb"yani kişinin gıyabında ona duâ etmek olduğu bildirilmiştir. Her namazda Müslümanların okudukları şu duâlar, onlararasında kuvvetli bir tesanüdü, dayanışmayı netice verecek kuvvete sahiptir:

"Ya Rabbena, bize hem dünyada bir iyilik ver, hem ahirette bir iyilik ver ve bizi ateş azabındankoru."

"Ya Rabbi, beni, anne-babamı, bütün mü’minleri hesabın görüleceği günde mağfiretine mazhar kıl."

Keza, her Cum’a hutbesinde şu meâlde duâ yapılır:

"Allahım, erkek-kadın bütün mü’minleri, Müslümanları bağışla. Hem vefat edenleri, hem hayattaolanları mağfiret et.

Allahım, dine yardım edenlere yardım et. Müslümanları perişan edenleri perişan et. Allahım, İslâm’ıve Müslümanları kuvvetlendir."

İşte, bu gibi Duâlarla, dünyanın her tarafındaki ehl-i iman, kalbî, ruhanî, nuranî bağlarlabirbirlerine bağlanırlar. "Mü’minler bir vücudun azaları gibidirler…" hadisinin sırrını gösterirler.

Risale-i Nur Enstitüsü

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.