Namaz, Rab'le buluşma anıdır
Günde beş defa minarelerden "Allahu Ekber, Allahu Ekber" diye ezan okunur ve bütün insanlara bir davetiye çıkarılır.
Ali İhsan Er'in yazısı
Bu davete kulak verenler, yüce huzurda divana durur. Bu şekilde mümin, hem bu, hem de öte dünya saadetinin kapılarını aralamış olur.
Mümin, güneş doğmadan önce kalkar. Herkes uyurken o, erkenden güne merhaba demenin sevincini yaşar. Abdestini alır. Mümkünse camiye gider. Değilse evinde seccadesini serer. Rabbinin huzurunda divan durup sabah namazını kılar. Ardından kendisi, İslam âlemi ve bütün insanlık için dua eder, için için yalvarır.
Gündüzün ilerleyen vakitlerinde onun için Rabb'le buluşma adına iki fırsat daha vardır. O, işlerinin yoğunluğu arasında da olsa öğle ve ikindi namazlarını eda eder. Tabir yerinde ise zamanı durdurur o vakitlerde. Namazlarını kıldıktan sonra tekrar çalıştırır zamanı. Kur'an'ın "salat-ı vustâya (ikindi namazına) dikkat edin" (Bakara, 2/238) sözüne kulak verir. Günün akışı içerisinde her şeyi elinin tersiyle arkasına iter ve Rabbinin huzurunda durur, eğilir, iki büklüm olur.
Akşam evine geldiğinde yorgun da olsa onun yine iki buluşma anı vardır. Havanın kararmasından ötürü bazen biraz da bir iç sızısıyla akşam ve yatsı namazlarını eda eder. Gündüzün bazı vakitlerinde, gecenin zülüflerinde başını yere kor, kendi küçüklüğünü, buna mukabil, Allah Teala'nın büyüklüğünü ve azametini düşünerek ibadetlerini hakkıyla yerine getirmeye çalışır. Namazlarını aradan çıkarmak, vicdanını rahatlatmak için değil, bilakis gündüzünü gecesini onlarla nurlandırmak gayesiyle ibadetlerini eda eder.
ALLAHU EKBER İFADESİ BİZE NE ANLATIR?
Evet mümin, "Allahu Ekber" diyerek, âlemlerin Rabbinin büyüklük ve yüceliğini itiraf ederek namaza girer. Ellerini kulaklarına doğru götürürken, dünyayı bütünüyle arkasına atar. Artık sanki o anda sadece kendisi ve Rabbisi vardır orada. Sübhanekeyi okur önce. Allah'a hamd ve şükür, O'nun isimlerinin mübarekliğini teslim, O'nun şanının yüceliğini ifade, O'ndan başka kendisine hakkıyla ibadet edilecek bir ilahın olmadığını itiraf ederek devam eder.
Daha sonra, Fatiha ve ardından Kur'an'dan bir miktar ayet okur, sonra belini büker. "Sübhane rabbiye'l-azim" diyerek Cenab-ı Hakk'ın bütün eksikliklerden, kusurlardan uzak olduğunu tekrar ede ede rükûsunu yapar. Sonra başını kaldırır. "Allah, kendisine hamd edeni duydu" manasına gelen "Semiallahu limen hamideh" der.
Sırada, müminin Allah'a en yakın olduğu secde anı vardır. En kıymetli uzvu olan başını, ayağını bastığı yerlere koyar. Orada da tazimle Allah'ı anar. "Yüceler yücesi Rabbim, Sübhansın, noksan ve kusurdan münezzehsin" der. Bunu en az üç defa tekrar eder. Başını kaldırır, sonra tekrar secdeye uzanır.
NAMAZ, İNSANA HUZUR VERİR
Derken namazını bitirir. Her anını duymaya, ne yapıyor olduğunun farkına varmaya çalışır. Namazının her bir rüknünü en kamil manada yerine getirme gayretinden hiç dur olmaz. Onun bir folklor şeklinde yat kalktan ibaret olmadığı bilinciyle namazını yönlendirir, onun ruhunu yakalamaya gayret eder.
Namazlarını bu şuur ve ciddiyetle eda eden mümin, namazın dışında da artık Yüce Allah'ın kendisiyle her zaman beraber olduğu hakikatiyle bütünleşir. Bir günahla karşılaştığında, içinin derinliklerinden bir ses, ona Allah'ın kendisini görüyor olduğunu fısıldar. O'nun huzurunda, O'nun beğenmediği bir işi yapmanın ne kadar büyük bir edepsizlik olduğunu anlar. Günahın çirkin yüzü ona görünür, ürperir. Hemen kendine gelir, çeki düzen verir.
Bu şekilde namaz, müminin burağı olur ve ona hem bu, hem de öte dünya saadetinin kapılarını aralar.
Bugün