Cemil TOKPINAR
Namaz Seferberliği müjdesi
2004 yılının sonunda Nesil Yayınlarıyla yaptığımız istişareler olumlu sonuç vermişti. Evet, "Sabah Namazına Nasıl Kalkılır?" kitabını kampanya kitap yapacaktık. Fakat henüz projenin zamanı ve çerçevesi belirlenmemişti.
Kampanya kararı alındığında, yıllardır düşündüğüm projeleri alt alta sıraladım:
Yapacağımız büyük projenin temelini Sabah Namazına Nasıl Kalkılır? kitabı oluşturacaktı. Bu kitap her ne kadar küçük ve mütevazı da olsa namazın önemini anlattığı için bir akıncı görevi üstlenecekti. Mademki okuyanlarda namaz şuuru uyandırıyor, aşka ve şevke getiriyor, namaz için çalışmalar yapma gayreti veriyordu; işe oradan başlamalıydık.
Bunun için kitabın fiyatı ucuzlatılmalı, baskısı artmalı, dağıtımı yay¬gınlaşıp satış noktaları çoğalmalı, güçlü bir reklâm ve tanıtım kampanyası yürütülmeliydi. Çünkü hedefimiz, bir milyon kitabı okuyucuya ulaştırmaktı.
Bu sırada kitabı yazmakla görevimizin tamamlandığına inanmayıp elimizden geleni yapacaktık. Bunun için medyada tanıdığımız arkadaşlara projeyi anlatacak, konferanslarımızda ve kitap imzalarında insanları teşvik edecek, aktif okuyucularla kuracağımız ilişkilerle hedefe doğru koşacaktık.
Derken 2005’te eşimle hacca gittik. Neredeyse geride bıraktığımız her şeyi unuttuk; ama namaz seferberliği projesini asla unutmadığımız gibi, sürekli dua ettik. Bilhassa Kâbe’de, Mescid-i Nebevî’de defalarca gözyaşlarıyla yalvardık:
– Ya Rabbî, bizim ülkemizde namaz öksüz ve garip. Bu muhteşem ibadet hor ve sahipsiz bir şekilde itilip kakılıyor. Üç yıldır namazı ülke gündemine getirmeye çalışıyoruz. Fakat gücümüz yetmiyor. Ya Rabbi, Sen yardım et ki namaz için yapacağımız projelerde muvaffak olalım. Namazı hak ettiği mevki-i muallâya çıkaralım.
Hacdan döndüğümde aylarca aynı konuyu düşündüm, çevremle ve okuyucularımla paylaştım. Hemen herkes namaz için yapılacak bir kampanyayı sevinçle karşılıyor, gönülden destekliyordu. Ancak hiç kimse kısa zamanda bir milyon okuyucuya ulaşıp namaza dikkatleri çekeceğimize inanmıyordu.
Hatta kampanyadan iki yıl sonra değerli dostum ve kardeşim Muhammed Bozdağ, şöyle demişti:
– Cemil Bey, siz bir milyon kişiye ulaşacağız deyince pek inanamamıştım; ama siz öyle bir inanmıştınız ki şevkinizi kırmamak için olumsuz bir şey söylemedim.
– Ne yapayım, dedim. Sen Düşün ve Başar kitabında “Hedefinizi büyük tutun” diyorsun, biz de büyük tuttuk, Cenab-ı Hak da nasip etti.
Önce namazı seven ve namaza sahip çıkanlara her zaman yardım eden Rabbimize, sonra da samimî okuyucularımıza güvenerek yola çıktık. Kitabın bir milyon okuyucuya ulaşmasını hedefledik. “Birinci 100.000” diyerek ilk baskı yapıldı ve neredeyse bir haftada tükendi. Bu arada kitapçılar için afişler hazırlandı. Gazete ve radyo reklâmları yayınlanmaya başladı. Sloganımız şuydu: “Kalp ve beyin saatinizi kurun!”
Kampanyayla birlikte Tercüman, Zaman, Vakit, Milli Gazete, Akşam, Star, Yeni Şafak başta olmak üzere gazetelerde haber ve röportajlar da çıkmaya başlamıştı. Başta Moral FM olmak üzere, radyo ve TV’lerde çeşitli programlara misafir olarak projemizi anlatıyordum. Ayrıca vaaz, konferans ve imzalarla okuyucularla sıcak temas kurup neler yapabileceğimizi konuşuyorduk.
Yayın piyasası için ölü dönem sayılan yaz mevsiminde sektöre can gelmiş, adeta yer yerinden oynuyordu. Herkesin ilgilendiği yapay gündemler, dünyevî olaylar bizi hiç ilgilendirmiyor, biz ezelî ve ebedî gündemimiz olan namaza odaklanıyorduk. Çünkü Kur’an’ın ve hadislerin gündeminde namaz vardı. Çünkü Rabbimiz bizi günde beş kez namaz vesilesiyle Kendisiyle buluşmaya çağırıyordu.
Artık iki türlü müjdeler yağmur gibi yağmaya başlamıştı. Bir taraftan namazı keşfedenler, diğer tarafta kitabımızı tanıtarak, dağıtarak çevresinde namaz faaliyeti başlatanlar.
Hele yaşları ne olursa olsun, kadın erkek, genç ihtiyar namaza yeni başlayanların duygularını okurken veya dinlerken yüreğim dağlanıyor, gözyaşlarına boğuluyordum. Namaza ilk başlayanların Rableriyle buluşmalarının sevinci gözlerinden okunuyordu. Hayat başka bir anlam kazanıyor, mutluluktan uçuyorlardı. Çünkü hiçbir şey bir insanın ezelî ve ebedî dostu olan Rabbiyle buluşması kadar sevindirici olamazdı.
Vallahi de billahi, mümkün olsa da, Mecnun’la Leyla’yı kabirlerinden kaldırıp Çırağan Sarayı’nda düğün yaparak evlendirsek, Rabbiyle buluşup namaz kılan bir mümin kadar mutlu olamazlardı. Belki onların aşkı zamanla sıradanlaşır, ama namazın hakkını veren bir müminin Allah aşkı artarak devam ederdi.
Kampanyayla ilgili her gün müjdeli ve heyecanlı mailler, mektuplar, telefonlar alıyor, hepsini cevaplamaya çalışıyordum. Artık gözüm namazdan başka bir şey görmüyor, beynim namazdan başka bir şey düşünmüyordu.
Bir gün eşim haberlerde izlediği günlük birkaç olaydan bahsetti. Bir kazada ölenler veya ilgi çekici gelişmelerdi bunlar.
– Yaaa, öyle mi, dedim. Çok önemli bir haberdi galiba.
– Duymadın mı, diye hayretle sordu.
– Hayır, duymadım.
– Senin dünyadan haberin yok mu?
– Var, elhamdülillah. Bugün yine müjdeli bir mail aldım. Genç bir okuyucum arkadaşlarıyla namaza başlamış, bir himmet ehli daha kitabımızdan alıp bin tane dağıtmış.
– Namaz namaz diye aklını yitireceksin, dedi.
Güldüm. Dine hizmet için aklını yitirmiş gibi çırpınan Allah dostlarını hatırlayarak lâtife olsun diye:
– Keşke, nerde o günler, dedim.
Gerçekten de kiminle karşılaşsam namazdan söz açıyordum. Söz gelişi, bir müzisyenle karşılaşsam namazla ilgili albüm yapmasını; bir yönetmenle tanışsam bir namaz filmi çekmesini; şairlerle sohbet ettiğimde namaz şiirlerinin yok denecek kadar az olduğunu; bir ressam veya fotoğraf sanatçısıyla konuşsam, namazla ilgili resim ve fotoğraf sergisinin hiç açılmadığını; şiir okuyan bir sanatçıyı görsem, namaz şiirlerinden bir albüm çıkarmasını; radyo-TV yöneticileriyle sohbet etsem namaz programları yapılması gerektiğini söylüyordum.
Bir konferans dönüşü Kayseri uçağında değerli sanatçı Ömer Karaoğlu’yla karşılaştım. Hal hatır sorduktan sonra:
– Milyonlar namaza koşuyor, dedim.
– Evet, takip ediyorum, Allah razı olsun, dedi.
– Fakat milletin bir isteği var. “Bu namaz seferberliğinin marşları, ezgileri nerede” diye soruyorlar. Sizden namaz konulu eserler bekliyoruz.
– İnşallah, diyerek tebessüm etti.
Yerime oturunca hemen bir kâğıda şiir yazmaya koyuldum. Onun meşhur Şehit Türküsü isimli dillere destan bir eseri vardı. Hece sayısı ve nakarat düzenlemesini ona uyarlayarak şu şiiri yazdım ve kendisine verdim:
Namaz Marşı
Mümin secdede Rabbe gülümser,
Bin ömrüm olsa, namaz kılsam der
Her gün mescitte namazla coşar,
Secdede ağlar Rabbine koşar,
Namazsız olmaz, secdesiz olmaz,
Kıyamsız olmaz, rükûsuz olmaz.
Tekbirsiz olmaz, tesbihsiz olmaz,
Şükürsüz olmaz, duasız olmaz.
Mümin savaşta Rabbi unutmaz,
Can pahasına namaz der namaz,
Mümin gönlünü namaza bağlar,
Namazla güler, namazla ağlar
Namaz mümine en kutlu durak,
Kabirde ışık, sıratta Burak
Namaz rahmettir mümine miraç,
Dertlere deva, hastaya ilaç
Dinin direği gözlerin nuru,
Namaz mutluluk, kalbin süruru,
Namaz sığınak, namaz dayanak,
Namaz kılanlar mahşerde apak
Bu arada namaz seferberliği kampanyasını duyurup irtibatı sağlamak için www.e-namaz.com isimli bir site hazırlamıştık. Burada, namaz için yapılan çalışmaları anlatıyor, basında çıkan haber ve röportajları yayınlıyorduk. Ayrıca kitabın tüm metnini yazılı ve sözlü olarak herkesin ücretsiz ve şifresiz okuması, dinlemesi ve indirmesi için siteye koymuştuk. Maksadımız herkese en kısa zamanda ulaşabilmekti.
Bunun da çok güzel neticeleri olmuştu. Birçok site kitabın metnini bir hizmet olarak okurlarına sunmuştu. Hatta web ortamında okuyan bazı kimseler:
– Hakkını helâl et, biz kitabınızı internette korsan bir şekilde oku¬duk, demişlerdi. Bunlara cevabımız her zaman şöyle olmuştu:
– Merak etmeyin, o korsan biziz. İnternete biz koyduk. Çevrenize de duyurun. Hakkımız varsa eğer yerden göğe kadar helâl olsun. Alın, okuyun, indirin, çoğaltın, dağıtın; yeter ki ulaştırın.
Kimin hakkını kime helâl edecektik? Yaşadığımız şu dehşetli ahirzamanda Cehenneme yağmur gibi insan yağarken, her gün binlerce insan “namazsız” olarak kabre girerken, mütevazı bir hizmetimiz birilerinin kurtuluşuna vesile olmuşsa şükür ve istiğfardan başka ne yapabilirdik?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.